Ülkücünün Ülkücüye Yaptığını Düşmanları Bile Yapamamıştır Burak! [Ömer Sağlam]
Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
“Bizim Referansımız Ne
Muhammed'dir Ne de Marx” şeklinde
atmış olduğu oldukça kışkırtıcı başlık, dikkatimi çektiği için yazısını okuma
gereği duydum. Ne yalan söyleyeyim, başlığı görünce hemen herkes gibi ben de "Bu ne zırvadır, ne diyor bu adam
lan" diye düşündüm. Meğer böyle düşünen herkes gibi ben de
yanılmıştım. Yazının başlığı ona değil, geçmişte kısa bir süreliğine siyasete
soyunan ancak tıpkı saman alevi gibi sönüp giden Cem Boyner'e ait bir sözmüş.
Merhum Alparslan Türkeş ve merhum Bülent Ecevit ile birlikte Sabahattin
Önkibar'ın hazırlayıp sunduğu bir program sırasında söylemiş bu lafı Cem
Boyner. Zaten, sözün kaynağı da Sabahattin Önkibar'mış.
Dediğine
göre; Merhum Türkeş'ten de gerekli cevabı almakta gecikmemiş tabi. Türkeş
program sırasında şöyle azarlamış yeni yetme siyasetçi Cem Boyner'i:
"İslam'ın
Peygamberine Muhammed diye hitap edip onu komünizmin kurucusu Marx ile bir
arada terennüm edemezsiniz."
Devamla
şöyle iddialı bir laf da etmiş yazısında:
"İşte edilen o söz ve verilen o karşılık Cem
Boyner'i siyasette doğmadan öldürdü."
Yazısını ise şöyle
bağlamış: "Soruyorlar bazı arkadaşlar, 'eğer
bilimin kabul ettiği bir şeyi Kur’an kabul etmiyorsa, sen Kur’an’ın tarafında
mı yer alırsın yoksa bilimin tarafında mı?' Tabii ki tarafımız Kur’an’ın
tarafıdır. Biz her zaman “hak”kın tarafıyızdır. Bizim için bilimin de bizim
gördüğümüzün de bir anlamı yoktur. Bizim tahta olarak gördüğümüze İslamiyet
demir diyorsa bu bizim için artık demirdir. Çünkü İslamiyet teslimiyettir ve
biz sorgusuz sualsiz teslim olmuş olanlardanız."
Duramadım
ve yazısına "KUR'AN BİLİMLE
ÇATIŞMAZ!" başlığıyla uzunca bir yorum(1). Ne
yalan söyleyeyim, gencecik görüntüsünden hareketle, bana şöyle kallavi ve
şımarıkça bir cevap vereceğini beklerken o, yaşından umulmadık bir hareket
yaparak doğrusu beni mahcup etti. Çekmiş olduğu özel mesajda "Dini
konularda benden farklı düşünmediğini" beyanla, son çıkan kitabını
göndermek istediğini bu sebeple benden adresimi istedi, verdim. Ertesi gün
kapım çalındı ve kapıyı açtığımda bir kurye elindeki paketi uzatarak "kargonuz
var Ömer Bey" dedi. Gerekli belgeyi imzaladıktan sonra paketi
açtım ve "Kur'an'sız İslâm-Vatan Seccadesinde Sehiv Secdesi"
isimli imzalı bir kitapla karşılaştım. Evet, tahmin ettiğiniz gibi genç yazar
Burak Kılıçaslan'dan bahsediyorum.
Kitabı açtım,
açtığımla bitirmem de bir oldu. Sanırım küçük fasılaları düşersek birkaç saat
içinde okuyup bitirdim kitabı. Çünkü, son derece akıcı bir kitap "Kur'an'sız
İslâm". Esasen, konulara yaklaşımı aşağı yukarı benimle aynı
olduğu için kitabı satır satır okumaya gerek kalmadı benim için. Kısa kasa
makaleler halindeki yazılara şöyle bir bakınca anladım ne demek istediğini.
Zaten kendisi de özellikle kalın kafalı okuyucuları düşünerek, her yazının
sonuna "Yazının Dibi" diye bazen bir, bazen birkaç cümlelik
özetler ekleyerek iyice bir çakmayı düşünmüş yazdıklarını!
300 sayfalık
kitabı eşit iki parçaya ayırmak gerekiyor. İtiraf edeyim ki; ilk 150 sayfada
yazılanları daha çok sevdim ve beğendim ben. Burak Kılıçaslan'a tavsiyem,
kitabın 150 sayfalık ilk bölümünde yazdıklarında sebat etmesi ve
yoğunlaşmasıdır. Zira ilk 150 sayfa, Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus
Emre ve Mevlânâ yaklaşımıyla ele alınmış. Sanki karşımızda 24 yaşında bir genç
değil de, 70-80 yaşlarında Sûfî geleneğine mensup bir derviş bulunuyor.
Ancak bu derviş,
şeyhinin dayattıklarıyla ve nakillerle yetinmiyor, aklını ve mantığını sokuyor
işin içine. Mantığını çalıştırıyor ve sorguluyor. Mezhep imamı, tarikat şeyhi,
cemaat lideri adı altında bir kısım adamların çıkarımları ile yetinilmemesini,
hatta onların bir tarafa atılarak Kur'an'da bulunan ve Hz. Peygamber'in
vazettiği çıplak İslam'ı ön plana çıkarmaya çalışıyor. Hele hele 6-7 sayfa
halinde verdiği ve dini konulara Mezheplerin "Helal-Haram" bağlamındaki
farklı yaklaşımlarını özetlediği bölüm, Müslümanların yüzüne tam bir Osmanlı
tokadı gibi inecek mahiyettedir. Özetle kitabın ilk 150 sayfalık bölümü, genel
olarak "Allah dostları" adı verilen ne idüğü belirsiz bir
takım adamların ve dini, kendilerinin veya temsil ettikleri toplulukların
menfaatlerine olmak üzere yorumlayanların söylediklerine itibar edilmemesini,
Kur'an'da yerini bulmayan bir hükme şüphe ile yaklaşılması gerektiğini söylüyor
bize.
Kitabın 150
sayfalık ikinci bölümü ise, genelde günlük siyasete ilişkin yazılardan oluşuyor
ki; bu yazıların bazılarına "haberiniz.com.tr" internet sitesinde de
rastladık daha önce. Eğer Burak Kılıçaslan'ın, yazılarını okuyamayanlar veya
kaçıranlar varsa "Kur'an'sız İslam" onlar için iyi bir fırsat. Çünkü kitapta, bu makalelerin bir çoğu yerini
bulmuş bulunmaktadır.
Ülkücünün
Ülkücüye Yaptığını Düşmanları Bile Yapmamıştır Burak!
Burak
Kılıçaslan'ın kitabında bulunan bir makale beni son derece etkiledi ve zihnimi
aldı geçmişin derinliklerine götürdü. Burak Kılıçaslan, "Abdurrahim Karakoç'a Olan
Vefamız Mahkemelik Olmak Üzere" başlıklı yazısında, "Merhum
Karakoç ile ilgili olarak yazacağı kitap
konusunda, merhumun ailesinin buna karşı çıktığını, merhumun oğlu ve avukat
olan gelini tarafından mahkemeye verilmekle tehdit edildiğini"
söylüyor ve soruyor: "Şimdi size soruyorum değerli okurlar,
Abdurrahim Karakoç'a halk olarak bizler sahip çıkıp vefa göstermeyecek isek,
kimler gösterecek?"
Burak'a göndermiş
olduğum özel mesajda da söyledim; bu konuda Merhum Karakoç ve ailesi bence
sonuna kadar haklıdır arkadaş. Zira Ülkücüler, değerlerine ne onların
sağlığında, ne de öldüklerinde gereken saygıyı göstermeyen ve gereken değeri
vermeyen insanlardır! Bu yüzden de Ülkücü olarak doğan, şiirleriyle yıllarca
Ülkücü cephenin en uç noktasında tıpkı bir azap askeri gibi savaşan Abdurrahim
Karakoç, Ülkücülere kırılmış ve bu yüzden de kırık bir kalp ile gitmiştir ebedi
aleme. Burak'a yazmış olduğum özel mesajda da söylediğim ve daha önce bir
makalemde de bahsettiğim gibi(*); merhum, bir sohbetimiz sırasında bana "Beni
meşhur eden ve bana sahip çıkanlar, ülkücü olarak yıllarca kendileriyle
mücadele ettiğim solcular olmuştur. Eğer Musa Eroğlu şiirlerimi besteleyerek
çalıp söylemeseydi ben bu kadar tanınamazdım. Oğlum için bile gittim Mahzuni
Şerif'ten torpil istemek zorunda kaldım ben. Şu anda Sincan'da bir bodrum katta
yaşıyorum..." demiştir.
Açık söylüyorum;
şu anda ben de Abdurrahim Karakoç'un durumuna düşmek üzereyim! Zira özellikle
kendilerini "Ülkücü" olarak lanse eden ve pazar olarak Ülkücüleri
ve Türk Milliyetçilerini seçen bazı yayıncılardan yediğim kazık ve
aldatılmışlık duygusu, beni bu noktaya getirmiş bulunmaktadır. Şimdi burada isimlerini açıklamayı yersiz
buluyorum ama Burak kardeşime isimlerini söyledim bu yayıncıların. Eğer bir gün
tıpkı Abdurrahim Karakoç gibi bu dünyadan Ülkücülere kırgın olarak gidersem,
bilin ki; bunun sebebi Ülkücü ve Milliyetçi geçinen yayıncılardır. O bakımdan
Burak Kılıçaslan'ın, "Abdurrahim
Karakoç'a vefa" ve "Onu sahiplenme"
adına yazmayı düşündüğü kitabı gereksiz buluyorum. Adam fakr-u zaruret
içinde ölmüş gitmiş kardeşim, ona vefa göstersen kaç yazar, göstermesen kaç
yazar. Ölmüş bir adamın "sahiplenilme" diye bir
ihtiyacı yoktur ki; sahiplenesin. Abdurrahim Karakoç gibi ölmüş bir adamın
arkasından yazılan her makale ve her kitap, aslında ona gösterilen vefa değil,
olsa olsa onun isminden istifade ile kitap ve makale sahibinin kendi kendisini
tanıtmaya çalışmasıdır. Yani bir anlamda onun isminden istifade ile bizzat
kendi reklamını yapmaya ve para kazanmaya çalışmaktır.
Bence bırakalım
merhum mezarında bari rahat uyusun. Çünkü o, Ülkücünün Ülkücüye yapmış olduğu
düşmanlığı en iyi bilenlerden birisiydi. Tıpkı bu fakir gibi. Naçizane
tavsiyem, Ülkücü camia, Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mansur Yavaş
örneğinde olduğu gibi MHP'de siyaset yapma imkanı bulamadığı için ayrılmak
zorunda kalan Bozkurtları "Tilki" olarak, Hatay
Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mete Aslan örneğinde olduğu gibi, dönüp
dolaştıktan sonra soluğu kürkçü dükkanında alan tilki misali ikbal günlerini başka partilerde geçirdikten
sonra MHP'ye katılanları da "Bozkurt" olarak niteleme
alışkanlığını bir an önce terk etmek zorundadır. Aksi takdirde kabirler,
Ülkücülere kırgın ve küskün giden Ülkücülerle dolup taşacak, MHP ise büsbütün
özünde Ülkücü olmayanların eline kalacaktır. Benden söylemesi...
Bu vesileyle
kardeşim Burak Kılıçaslan'a yazın hayatında başarılar diliyorum.
Ömer Sağlam
____________
1-http://www.haberiniz.com.tr/yazilar/koseyazisi83867-Bizim_Referansimiz_Ne_Muhammeddir_Ne_de_Marx.html
2- Bk."Abdurrahim Karakoç
ve Mahzuni Şerif" başlıklı makalemiz,
http://www.haberiniz.com.tr/yazilar/koseyazisi55507-Abdurrahim_Karakoc_ve_Mahzuni_Serif.html
ALINTI YAPMAK İÇİN
- Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
ESER EKLEMEK İÇİN
- "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
YORUM YAZMAK İÇİN
Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.