Gittim de banka bildiğin kapı duvar...
Hatta aynalı kapı duvar.
Meğer o banka da 17.00'de kapanıyormuş.
Gittiğimde kapanmıştı. Hesabı açtıramadım.
Çarşamba: 16.40'da gittim, sistem donmuş. Açtıramadım. Perşembe: Taksiye atladım, 16.40'da girdim bankaya, ama ekranda formu doldururken belli bir yere gelince ekran sorun veriyormuş. Yine açtıramadım. Sinirlendim. Cuma; Bu sefer 4. Levent şubesine gittim, saat tam 15:55'ti. Bankada müşteri olarak toplam 3 kişiydik, önümde sadece 2 kişi vardı. "Eyvah" dedim. "5 dk"da işim bitecek ve işe gitmek için 17.15'te gelecek olan servisi tam 1 saat bekleyeceğim.
Sigaram yoktu. Param da kalmamıştı ki bir yerde çay içeyim. Kartıma uygun, para çekecek ATM'de yoktu.
Olsa da içeride para kalmamış olabilirdi.
"Neyse" dedim kendi kendime, "Çıkınca bakarız duruma". Bekledim. Bekledim! Bekledim!..
Bekledim, ama ne hikmetse sıra bana gelmiyordu.
Saat 16.30 olmuştu.
Müşteri koltuğuna oturan kadın kalkmıyor, arkasında duran diğer müşteri de gitmiyordu. Kalktım, yetkilinin bulunduğu, bireysel bıdıbıdı işlemlerinin yapıldığı, büyük cam bölmelerle ayrılmış odamsı yere doğru geldim. Kafamı cam bölmeden masaya doğru uzatıp sordum; "Pardon kaç dakika daha bekleyeceğim? Şu an yanan numara ile aramda sadece 2 sayı var? Yani iki kişi... 35 dk'dır bekliyorum. 17.15'te servisim var. Yetişmem lazım." Bu arada benim işim bireysel bıdıbıdı olduğu için ben bekliyor; bankanın diğer tarafındaki bankoların orada, tahsilat işlemleri için gelenler, evet benden sonra gelenler, Qmatikten farklı numara aldıkları için vızır vızır işlemlerini halledip gidiyorlardı.
"Onların işi uzun; kredi çekecekler, en az 45 dakika sürer iki kişi" dedi kısa boylu tıknaz ve aksi suratlı yetkili... Sonra da ekledi: "İsterseniz pazartesi gelin veya ilerde Sapphire'in orada başka şubemiz var." Gözüm seyirdi bir an. Oraya gitmem 20 dk. sürerdi. Bi' 30 saniye kadar düşündüm. Düşünürken gözlerim sağa sola dönüyordu sinirden. Beklemeye karar verdim.
Beklerken sigara içebilirdim. Dediğim gibi sigaram da yoktu. Ve yine dediğim gibi nakit param da yoktu. Kartla alışveriş yapılabilecek markette görünmüyordu etrafta. Zaman geçiyordu ve ben hâlâ bekliyordum. Beklerken bacak bacak üstüne atmıştım. Sürekli şekil değiştiriyordum; bi' bacağımı öbür bacağımın üstüne atıyor, sonra bi' önceki şekle dönüyordum. 17.15 'teki servisime 25 dk kalmıştı. Sonra 20 dk kaldı. Sonra 15dk.
Sanki 2014'de değilde 80'lerin sonu 90'ların başında yaşıyor gibiydim.
"Sanki TRT 2 yayın hayatına yeni başlamış, evde sular kesik gibi" falan... Servisi kaçıracaktım ve az önce iki kez dediğim gibi param yoktu. Para çekebileceğim bir ATM'de.
Otobüse binersem, otobüs, işin önünden geçmiyor bir kilometre gerisinde bırakıyordu. Orası kamyonların, çimento arabalarının geçtiği, fabrikaların olduğu bir yoldu. Kemerburgaz yolu...
Yürümek imkânsızdı. En azından daha önce yürüyen insan görmemiştim o yolda. Servis kaçarsa taksiye binmem gerekirdi. O saatte trafik kilitlendiğinden hiçbir taksi almazdı.
Bir süre önce tam 2 saat boyunca taksi beklemiştim. Geçen hiçbir taksi almamıştı. Bu Ayazağa trafiğinde taksilerin almaması da başka bir hikâye konusu...
Üstelik param da yoktu.
Ağlamak istiyordum. Küfür etmek... Bekledim. Tam gidecektim ki sıra, -birden bire-bana gelmediği hâlde beni aldılar.
Paldır küldür imzaları attım, apar topar bir hesap açtırdım.
2 kişi için 2 saat 10 dk beklemiştim. Hesap, servisi kaçırmama 5 dk kala açılabilmişti.
Servis noktasına geldim. Arkadaşıma rastladım. Dedim ki: "Sarıl bana çok mutsuzum."
Dedi: "N'oldu?" Dedim: "Böyleyken böyle." "Dur bak" dedi "Maaşlar yattı, seninkini de çektim."
Birden karanlığın içinden beyaz bir ışık hüzmesi göründü.
Etrafı saran sis bulutu dağıldı.
Dünyam aydınlandı. O sırada servis de gecikti. Bakkala gittim. Sigara aldım. Bi' sigara yaktım. İçtim. Servis geldi. İşe gittik!
İdil Tulun