Kanla, yiğitlikle yazılmış, yüreğimizin ta içine işlemiş bir destan. İşlememesi, yüreğimizin burkulmaması, kabarmaması mümkün mü?
Yakılan türküdeki yoğun acı, sarıp sarmalar benliğimizi.
Çanakkale içinde vurdular beni
Ölmeden mezara koydular beni
Çanakkale içinde bir dolu testi
Anneler, babalar ümidi kesti...
Kimi Edirne kimi Van kimi İstanbul ya da Erzurum kimi de Karslı… Adları ne olursa olsun; Mehmet, Ali, Salih, Mustafa hepsi atamız değil mi? Hepsi kahraman, hepsi Mehmed’imiz bizim...
İki yüz elli binden fazla şehit verdiğimiz bu savaşa isyan etmemek mümkün mü? Bakın, Mehmet Akif nasıl getirmiş bu isyanı dile;
Şu Boğaz Harbi nedir; var mı dünyada bir eşi
En kesif orduların yükleniyor dördü-beşi
Tepeden yüz bularak geçmek için Marmara´ya,
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya...
… Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müthiş tipidir; savrulur enkaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el-ayak
Boşanır sırtlara, vadilere sağnak sağnak…
Evet, bu eşi, benzeri görülmemiş korkunç savaş, Birinci Dünya Savaşı sırasında sonradan Yavuz ve Midilli adlarını alan iki Alman gemisinin, Başkomutan Enver Paşa´nın koruması altında Osmanlı´ya sığınmasıyla başlar. Bu yüzden Çanakkale Boğazı’nı abluka altına alır İngiliz ve Fransız donanmaları. O donanmalar ki gerçekten dünyanın en büyük armadasıdır. Bugün bile erişilemeyecek bir sayıdadır onlar. 108 savaş gemisi, 308 taşıt ve çıkarma gemisi, kruvazörler, fırkateynler, muhripler ve diğerleri…
Çanakkale önüne gelen bu dev donanma, en büyük darbeyi yine oradan alır. Küçücük bir gemi olan NUSRAT ve onun genç komutanı Yüzbaşı Hakkı’yla arkadaşlarını da unutmamak gerek. Yüzbaşı ve arkadaşları hayatlarını tehlikeye atarak, daha önce mayından temizlenmiş olan alana, tekrar mayın dökmüş ve düşman donanmasına en büyük, en öldürücü darbeyi, geceyi kendisine siper alarak hazırlamıştı.
Karadan da yapılan sürekli top atışlarıyla düşman püskürtülmüş ve İngilizlerin büyük devlet adamı Churchill’in “Geçilir” dediği Çanakkale, geçilmez olmuştu. Dünyada hiçbir komutanın bir orduya veremeyeceği, hiçbir ordunun da yerine getirmeyeceği bir emri verdi Mustafa Kemal:
“Size taarruzu emretmiyorum. Ölmeyi emrediyorum.”
Siperler arası mesafenin çok az olmasına aldırmayan ve bir daha asla geri dönmeyeceğini bilerek, elindeki Kur’an-ı Kerim’le, kelime-i şehadet getirerek cennete koştu her subay, her nefer…
İşte bir hilal uğruna iki yüz elli binden fazla şehit verdiğimiz Çanakkale böyle geçilmedi. Geçilemedi, geçit vermedi!
18 Mart’ı anarken, Türk Ulusu´nun kaderini tayin eden şehit askerlerimizi saygıyla selamlıyor, onlarla birlikte, güzel insan, büyük asker ve devlet adamı Mustafa Kemal Atatürk’ün önünde bir kez daha saygıyla eğiliyorum.
Canay Davran