Diyanet Mut'a Nikâhı'na Yeşil Işık mı Yaktı? [Ömer Sağlam]
Acaba
Diyanet'in mut'a nikahına sıcak baktığı iddiası gerçekten yalan mıdır? Ya da
Mehmet Görmez'in "Başkanlığımızın
mut'a nikâhı hakkındaki görüşleri tartışma götürmeyecek kadar açık olduğu halde
uzun zamandır belirli çevrelerin mut'a nikâhı üzerinden Diyanet İşleri
Başkanlığımızı çirkin iftira ve yalan iddialarla itibarsızlaştırmaya
çalıştıkları.." şeklindeki beyanları doğru mudur?
“…Türkiye’nin en yetkili dini otoritesi
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın (DİB) bir grup ilahiyatçıya hazırlattığı ‘Kur’an
Yolu Türkçe Meal ve Tefsir’ adlı çalışma, mut'ayı yeniden tartışma konusu
haline getirdi. Kitapta, ‘Ehl-i Sünnet’e mensup âlimlerden ve özellikle
sahabeden bazılarına göre müt’a nikâhı caizdir, onu Hz. Peygamber değil ikinci
halife yasaklamıştır’ (İlk baskının ikinci cildi, 32 ile 34’üncü sayfalar)
denmesi mut'aya izin verildiği yorumlarına yol açtı. Daha da ilginç olanı ise,
bu ifadelerin 2. ve 3. baskılarda bulunmaması…”(2).
“Din
İşleri Yüksek Kurulu, Ocak 2001’de yeni ve daha anlaşılır bir Kuran meali ve
tefsiri hazırlamaya karar verdi. Ardından tanınmış dört ilahiyatçı profesör
Hayrettin Karaman, Mustafa Çağrıcı, İbrahim Kafi Dönmez ve Sadrettin Gümüş bu
iş için görevlendirildi. Sonuçta beş ciltlik kitabın ilk baskısı DİB Dini
Yayınlar Dairesi tarafından 2005’te yayımlandı ve kısa sürede tükendi. Bu ilk
baskıda Nisa Suresi 24’üncü ayetin geniş bir tefsirine (detaylı yorum) yer
verildi. DİB’in internet sitesindeki Kuran-ı Kerim mealinde bu ayet ele
alınırken ‘Savaş esiri olarak sahip
olduklarınız hariç, evli kadınlar (da size) haram kılındı. (Bunlar) üzerinize
Allah’ın emri olarak yazılmıştır. Bunların dışında kalanlar ise, iffetli
yaşamak ve zina etmemek şartıyla mallarınızla (mehirlerini verip) istemeniz
size helal kılındı. Onlardan (nikâhlanıp) faydalanmanıza karşılık sabit bir hak
olarak kendilerine mehirlerini verin. Mehir belirlendikten sonra, onunla ilgili
olarak uzlaştığınız şeyler konusunda size günah yoktur’ deniyor. Mehir,
Türkçe’de ücret anlamına geliyor…”(3).
“İhtiyaç
bulunduğu için müt‘a nikâhının bir müddet mubah kılındığı konusunda ittifak
vardır. Müslümanların devamlı evlilik imkânı bulmaları ve geçici nikâha
ihtiyacın ortadan kalkması sonucu yasaklanmış olduğu konusunda ise ihtilâf
vardır. Ehl-i sünnet çoğunluğu, nihaî yasaklama yılında ve yasaklayan nas
konusunda ihtilâf etmekle beraber bu nikâhın, ebedî olarak yasaklandığı hükmünü
benimsemişlerdir… İmâmî-Şiîler’e göre
ihtiyaç ve zaruret şartı bulunmaksızın müt‘a nikâhı câizdir, onu Hz. Peygamber
değil halife yasaklamıştır. İmrân b. Husayn bunu söylerken İbn Abbas da ‘Ömer
müt‘a nikâhını yasaklamasaydı çok az kişi zina ederdi’ demiştir. İbn Mes‘ûd,
Câbir gibi sahâbeden de bu nikâhın câiz olduğu rivayet edilmiş, aynı zamanda bu
sahâbenin görüş değiştirdikleri ve sonunda müt‘a nikâhının câiz olmadığına kani
oldukları da rivayet edilmiştir…”(6).
Benim,
şahsen Diyanet’in tefsirinde bulunan bu bilgilerden çıkaracağım netice şudur:
İhtiyaç bulunduğu zamanlarda, yani sürekli evli olunan eş ile cinsel ilişkide
bulunma imkânı bulunmayan hallerde, örneğin eşlerden birisinin muhtelif
sebeplerle seferde bulunması veya evli bulunan kadının, geçici bir sebeple
kocasının cinsel arzularını gideremeyeceği durumlarda Müslüman erkek kısa
süreli nikâh (müt‘a) yapabilir ve müt‘a yaptığı bu kadınla cinsel ilişkiye
girebilir. Böyle bir nikâh câiz olduğu için, yapılan bu nikâha istinaden cinsel
ilişkiye girmiş olan Müslüman erkek ve kadın zina işlemiş olmaz! Bu konuda
Sünni ve Şii âlimleri arasında ittifak vardır.
Ancak, “İhtiyaç
bulunduğu için müt‘a nikâhının bir müddet mubah kılındığı” cümlesinden, “Bu nikâh türü, İslam’ın ilk dönemlerinde bir
süre geçerliliğini korumuştur” şeklinde bir anlam da
çıkmaktadır. Esasen bu cümlenin devamında söylenen; “Müslümanların devamlı evlilik imkânı
bulmaları ve geçici nikâha ihtiyacın ortadan kalkması sonucu yasaklanmış olduğu
konusunda ise ihtilâf vardır.”
cümlesi, buna işaret etmektedir. “Ehl-i
sünnet çoğunluğu, nihaî yasaklama yılında ve yasaklayan nas konusunda ihtilâf
etmekle beraber bu nikâhın, ebedî olarak yasaklandığı hükmünü
benimsemişlerdir…” cümlesini ise herhalde, müt‘a konusunda Ehl-i
Sünnet âlimlerinin bir bölümü, tıpkı Ehl-i Şiâ alimleri gibi düşünseler de,
yani bunlardan bir bölümü tıpkı Şiî âlimleri gibi, müt‘anın, hiçbir şarta bağlı
olmaksızın caiz olduğunu savunsalar da, büyük çoğunluk bu nikâh türünün sürekli
olarak yasaklandığını benimsemişlerdir. Bununla birlikte bunlar da yasak
hükmünün ne zaman ve kim tarafından getirildiği konusunda ihtilaf
halindedirler. Buradaki “benimsemişlerdir” lafını iyi algılamak
gerekir. Bu laftan, sanki kerhen kabul etme, kerhen bu görüşü savunma gibi bir
anlam da çıkmaktadır. Yani bu laf “kesin kabul”, dolayısıyla “Kesin hüküm” ifade
etmemektedir. Sanki değişen şartlara, kadınların elde etmiş olduğu haklara,
kadınların toplumda kazanmış oldukları statüye ve insanlığın ulaştığı medeniyet
seviyesine bağlı olarak mecbûri bir kabul ifade etmektedir. Bu “benimsemişlerdir” lafı,
örneğin, “İcmâen sabittir” gibi bir hüküm değeri taşımamaktadır.
Halife
Hz. Ömer’in belki de idari kaygılarla ve politik maksatlarla koyduğu bir yasak,
acaba günümüzde dini hüküm olarak kabul edilebilir mi? Üstelik Hz. Ömer’in,
bırakın Hz. Peygamber’in bazı hadislerinin hükmünü ortadan kaldırmayı, bazı Kur’an
ayetlerinin hükümlerini de geçici olarak rafa kaldırıp kendisinin bizzat hüküm
tesis ettiği bilinmekte iken(7).
İmrân b.
Husayn ve İbn Abbas gibi önemli sahabîlerin yanı sıra, Diyanet’in tefsirinden
Abdullah b. Mes’ûd ve Câbir b. Abdullah gibi, görüşleri ve Hz. Peygamber’den
yapmış oldukları rivayetler, gerçekten de İslam Fıkhı’na temel teşkil eden
bilgin sahabîlerin de aynı görüşte olduklarını öğreniyoruz. Tefsirde geçen “İbn Mes‘ûd,
Câbir gibi sahâbeden de bu nikâhın câiz olduğu rivayet edilmiş…” cümlesi buna işaret etmektedir.
Aynı yer de Abdullah b. Mesûd ve Cabir b. Abdullah hakkında söylenen “…aynı
zamanda bu sahâbenin görüş değiştirdikleri ve sonunda müt‘a nikâhının câiz
olmadığına kâni oldukları da rivayet edilmiştir…” şeklindeki bir rivayetin kabulü
ise çok daha büyük risk taşımaktadır. Çünkü bu durumda bu iki büyük sahabî
birer yalancı durumuna düşerler ki; bu durumu herhalde hiçbir İslâm âlimi iddia
edemez. Böyle bir kabul, adı geçen iki sahabîye dayandırılan ve bu güne kadar
sahih olarak kabul edilen diğer rivayetlerin sıhhatini de tartışmaya açar ki;
bu durum, beraberinde pek çok dini hükmün yeniden tartışmaya açılması sonucunu
doğurur.
“… Sonuç olarak yolculukta ve savaşta kişinin eşinden
ayrı düştüğü zamanlarda olduğu gibi ‘hadislerdeki yasaklama süresini
geciktirmeyi gerektiren’ zaruretler bulunduğunda bu nikâh câizdir. Normal
(süresiz) nikâhta şart koşulan mehir, şahit, veli gibi hususlar bunda da
şarttır. Süre bitince evlilik ilişkisi de sona erer, müt‘a devam ederken
taraflardan biri ölürse arada miras hukuku doğmaz, nikâh süresi sona erince
kadın bir hayız görecek kadar bekler (iddet tutar), çocukların nesebi
babalarına ait olur(Şîa adına savunma ve delillendirme için bk. Tabâtabâî, IV,
290 vd).
İslâm’da
evliliğin gerekçesi fert ve toplumun temel ihtiyaçlarından biri olan aileyi
kurmak ve yaşatmaktır. Bu gerekçe evliliğin devamlı olmasını ve cinsî tatmin
amacının ikinci planda kalmasını gerektirir. Ancak zina büyük bir günah ve suç
kabul edilerek şiddetle yasaklandığından, devamlı evlilik kurma imkânından
mahrum bulunan, fakat cinsî tatmin ihtiyacı içinde bunalıma düşen müminler
için, böyle bir zarurete dayalı müt‘a nikâhına ruhsat verildiği ve bunun da
istisnaî olduğu anlaşılmaktadır.”(8).
Bu
bilgilerden de anlaşılacağı üzere; Diyanet, özellikle 1979’daki İran İslam
devriminden sonra ülkemizde de sıklıkla duyulmaya başlayan, yine iddialara
göre; sözde dindar (aslında din bezirgânı olan) toplum kesimlerinde, özellikle
de bu kesimin sözde aydın ve entelektüelleri arasında büyük rağbet gören
müt‘a’ya çanak tutan bir görüş ortaya koymuş durumdadır. Bir anlamda Diyanet,
sözde İslamî entelektüellerin yapmış oldukları fuhuş ve işledikleri zinaya bir
perde ve kılıf olarak kullandıkları müt‘a’yı teşvik eder duruma düşmüştür.
“Süre
bitince evlilik ilişkisi de sona erer, müt‘a devam ederken taraflardan biri
ölürse arada miras hukuku doğmaz, nikâh süresi sona erince kadın bir hayız
görecek kadar bekler (iddet tutar), çocukların nesebi babalarına ait olur…”(9). Açık söylemek gerekirse; bu şekildeki bir
birlikteliğin adı evlilik değil, olsa olsa ancak fuhuş veya zina olur. Böyle
bir geçici evlilikteki nikâh ise, sadece bir hileyi şeriye ve üzeri din ile
cilalanmış bir kılıftan ibarettir. Diyanet’in yayını olan “Kur’an Yolu
Meâl ve Tefsir” isimli tefsirin, ilk baskılarında, en azından bizim
istifade ettiğimiz 2003 yılı baskısında II. Ciltte yer alan Nisâ Sûresi’nin 24.
ayetinin tefsirini kim yaptı bilemiyoruz. Ancak tahminimiz bu ayetin tefsirini
Prof. Dr. İbrahim Kâfi Dönmez’in yaptığı yönündedir. Zira adı geçen bu konuda
uzman gözüküyor. En azından TDV. İslam Ansiklopedisi’nin 32. cildinde Müt‘a
hakkında dolu dolu tam 7 sayfa yazı yazması(10) ve
Türkiye Newsweek isimli dergiye açıkça “Dört kişilik yazar heyeti adına
açıklamada bulunduğunu” söylemesi(11), bizde bu yönde bir kanaat uyandırmıştır. Bir
ara Malezya’da da görev yapan Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez’in, Cumhurbaşkanı
Ahmet Necdet Sezer tarafından Diyanet İşleri Başkanı olarak tercih edilmemesini
şimdi biraz daha iyi anlıyoruz!
İbrahim
Kafi Dönmez'i Diyanet İşleri Başkanı yapmak isteyen Başbakan Tayyip Erdoğan'ın
geçenlerde Aydın şehir meydanında yapmış olduğu seçim konuşmasında, Hz.
Peygamber'e atfen "Peygamberimizin huzuruna geliyorlar. Soruyorlar… Zina bile olsa
“günahkardır” diyor. Yalan dediklerinde ayağa kalkıyor ve 'Asla' diyor 'asla.'
Yalan bu denli tehlikeli bir şey. Çünkü yalan bireysel değil toplumsal zararları
olan bir şey."(12) diyerek "Zina"yı "Yalan"dan çok daha hafif bir günah olarak göstermeye
çalışmasını ve AKP hükümetinin 2004 yılında zinayı suç olmaktan çıkarmasını
şimdi biraz daha iyi anlıyoruz. Anlaşılan; Başbakan, en azından Mut'a Nikahı'na
sempati ile bakan Prof. Dr. Hayrettin Karaman ve Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez
gibi din adamlarının dini görüşlerinden beslenen bir siyasi figür durumundadır!
“Çamaşır yıkatacaksın,
evi temizleteceksin bunların hepsi cariye ile karşılanmış. Bugün cemiyetimizde
cariye yok. O zamanlarda cariye bu hizmetleri karşıladığı için hür kadınlar bu
gibi işlerde çalışmamışlar. Çamaşır yıkamamış, ev işleri yapmamışlar. Başkasına
hizmet etmek durumunda olmamışlar. Ama bugün cariye diye bir şey yok.
Cariyelerin olmaması, bekârları ve tek evlileri de [tek eşlileri]
ilgilendiriyor. Bekârlar bugün cariyesizlik yüzünden, tek evliler de
tatminsizlik yüzünden zinaya düşebiliyor. Bunu geçiyor hizmetlilere geliyorum.
Hizmetliler açısından bugün, hür mümin kadınları kullanıyoruz. Evimize geliyor,
camımızı siliyor, ev işlerini görüyor, temizlik yapıyor. Camımızı silerken bunu
çarşafla yapamaz. Kolu da açılıyor. Ötesi berisi açılıyor. Şüpheli söylüyorum.
Acaba diyorum, bu müctehidler olsaydı -bugün cariyenin de tamamı ortadan
kalkınca- burada ihtiyaç bulunduğundan dolayı, açmaya müptela olduklarından
dolayı… diyerek -çalışan kadınlara ve çalışması zaruri olan kadınlara- cevaz
getirirler miydi?”(13).
Bütün bunlardan hareketle; yazımızın başındaki
sözleri için bu ülkenin Diyanet İşleri Başkanı olan bir zata "Yalancı"
demekten haya ederim. Ancak Mehmet Görmez ve arkadaşlarının, takiyye içinde
olduklarını, halka ve halkı aydınlatma görevi bulunan medya organlarına doğru
bilgi vermediklerini, doğru verdikleri bilgilerin gereğini ise yapmadıklarını,
dini konularda zaman ve zemine göre sürekli görüş değiştirdiklerini rahatlıkla
söyleyebilirim...
Ömer Sağlam
________________
1-http://www.sabah.com.tr/Gundem/2014/03/14/diyanetten-muta-yalanina-isyan,
2- Bkz.
Adem Demir, “Geçici Evlilik” başlıklı yazısı, Türkiye Newsweek, Sayı: 4, 45,
Kasım 2008, Sayfa: 44-46.
3- Adem
Demir, agm, s.45.
4- bkz.
Prof. Dr. Hayreddin Karaman ve arkadaşları, Kur’an Yolu Meâl ve Tefsir, c.II,
s. 33, 1. Baskı, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayını, Ankara-2003.
5- Age,
s. 33.
6- Age,
s. 33.
7- Hz.
Ömer’in, halifeliği sırasında önüne gelen bazı meselelerin çözümünde yetersiz
kaldığını düşündüğü bazı Kur’an ayetlerinin getirmiş olduğu hükümleri uygulamayıp,
diğer sahabîlere de danışarak (yani onlarla meseleyi müşavere ederek) meseleye
çözüm ürettiği konusunda bazı rivayetler vardır. Örneğin, Hz. Ömer’in
cariyelerin cilbab (dış örtü kullanmalarını) önce yasakladığı, sonra da bu
yasağı kaldırdığı(bkz. Prof. Dr. Hayreddin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı,
Prof. Dr. İbrahim Kâfi Dönmez, Prof. Dr. Sadrettin Gümüş, Kur’an Yolu Türkçe
Meâl ve Tefsir, c.IV, s.360, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayını, Ankara, 2004),
başını örten bir cariyenin başındaki örtüyü zorla çıkarttırdığı (bkz. Prof. Dr.
İsmail Hakkı Ünal, “Hadislere Göre Kadının Örtünmesi” başlıklı makalesi,
İslâmiyât, c.4, sayı: 22, Nisan-Haziran 2001, 2. Baskı, s.61) şeklindeki
rivayetler pek meşhurdur.
8- Kur’an
Yolu Meâl ve Tefsir, c.II, s. 34, 1. Baskı, DİB. Yayını, Ankara, 2003.
9- Age,
s. 34.
10- Bkz.
TDV. İslâm Ansiklopedisi, c, 32, s.174-180, TDV. Yayını, İstanbul-2006.
11- Adem
Demir, “Geçici Evlilik” başlıklı yazısı, Türkiye Newsweek, sayı: 4, 23.11.2008,
s. 45.
12-
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/26025543.asp
ALINTI YAPMAK İÇİN
- Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
ESER EKLEMEK İÇİN
- "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
YORUM YAZMAK İÇİN
Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.