Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Uzun adam, uzunca bir zamandır meydanlarda "Kriptolu telefonlarımı bile dinlemişler. Bunlar bu kadar alçaktır, haindir" diyerek "Paralel yapı", "Çete", "Cunta" şeklinde isimlendirdiği Gülen Cemaati'ne yüklenip duruyor.Yüklenmekle kalmıyor; tehdit ediyor ve en son "Terör Örgütü" olarak nitelendirdiği bu cemaat hakkında 30 Mart'tan sonra geniş çaplı bir operasyon yapılacağını söylüyor.
Sabahattin Önkibar gibi adamlara bakılırsa; Tayyip Bey'in adamları ile Gülen'in adamları sıkı bir pazarlık halindeler.
Önkibar'a göre; cemaatin elinde iktidarın hiç de hoşuna gitmeyecek görüntü kasetleri var ve cemaat, bu kasetleri yayınlamama karşılığında "Terör Örgütü" nitelendirmesinden sıyrılmayı umuyor.
Sabahattin Önkibar'ın Ulusal Kanal'da ve Aydınlık'ta anlattığına göre; hükümetle cemaat arasındaki pazarlık, sırf bu konu üzerine teksif edilmiş bulunuyormuş!
Daha önce de dile getirdim; benim bu cemaat hakkındaki kanaatlerim müspet değildir. Ancak ne var ki; bu ülkenin ve elbette cemaatin de başbakanı olan bir zatın bu cemaat ve cemaatin başı olan Fethullah Gülen hakkında söylediklerini tasvip etmek de mümkün değildir.
Çünkü en son İstanbul'da düzenlenen mitingde olmak üzere; Tayyip Bey'in cemaat hakkında söyledikleri, öyle kolay yenilir yutulur şeyler değil.
Zira cemaat hakkında "İnlerine gireceğiz inlerine" şeklinde bir yaklaşım sergileyen Erdoğan'ın, cemaati kan emici sülüklerden bile daha aşağı ve daha değersiz yaratıklar olarak tavsif etmesi, öyle kolayca hazmedilebilecek türden bir durum olmasa gerekir.
Doğrusu ya; cemaat mensuplarının hiç bir ayrıma tabi tutulmaksızın toptan tu kaka ilan edilmesi ve ötekileştirilmesi asla kabul edilemez.
Gülen ailesinin fertlerinin, ikide bir "Aile Toplantısı" adı altında televizyonlara çıkıp, feryad-ı figan etmelerinden de anlaşılıyor ki; AKP ile cemaat, artık sittîn sene olmasa bile en azından uzunca bir süre bir araya gelemeyecek şekilde ayrışmış bulunuyor.
Dershanelerin kapatılmasıyla esasen, bu cemaatin kolu, bacağı kesilmiş bulunmaktadır. Bu kolun ve bacağın yerini hiç bir protez kol ve bacak tutamaz artık.
Gelin görün ki; cemaat de az hırpalamadı Tayyip Bey'i.
Tayyip Bey'in bunca öfkesinin, hiddetinin ve şiddetinin altında, cemaatin kendisinde açmış olduğu derin yaralardan duymuş olduğu elem, keder ve aldatılmışlıktan ve kullanılmışlıktan pişmanlıklar var aslında.
Zira cemaat, muhalefetin eline öyle bir koz verdi ki; Tayyip Bey'in bu kozu ekarte ederek oyunu kazanması artık oldukça zor görünüyor.
Çünkü muhalefetin gözünde artık o bir "Başçalan" ve "Başbölen" durumundadır!
Muhalefet her ağzını açtığında "Başçalan" veya "Başbölen" diyor kendisine.
Sayın Başbakanın "Başçalan" olup olmadığına elbette bağımsız yargı karar verecektir, tabi verebilirse. Yargı kararı olmaksızın, bu konuda hiç kimsenin Tayyip Bey'e bir şey söylemeye hakkıve haddi yoktur.
Çünkü evrensel hukuk ilkelerinden "masumiyet karinesi" böyle diyor bize.
Gelin görün ki; Tayyip bey de az çiğnemedi bu temel hukuk ilkesini.
Ancak muhalefetin zaman zaman dile getirdiği "Başbölen" iddiasının, en azından kaynağı hakkında duyarlı bir vatandaş olarak birkaç kelam etme hakkımızın olduğunu düşünüyorum ben. Ola ki; bu tespitlerimiz, Tayyip Bey ve akıl hocalarına da yol gösterici olur.
Sayın Başbakanın, ilk görev yıllarında Türk Milleti'ni 36 etnik parçaya ayırması, arkasından mahiyeti fazla belli olmayan açılımlarla toplumun bazı kesimlerini "Ötekiler" pozisyonuna düşürmesi, Gezi Parkı eylemleri sırasında "Evlerinde zor tuttuğumuz en az %50 var" diyerek, toplumu tam ortasından ikiye bölmeye çalışması, Adalet Eski Bakanı Sadullah Ergin ile hakimlerin mezhebi ve inanç değerleri üzerinden konuşmalar yapması, Mısırlı Sünni genç kız Esma ve geçenlerde İstanbul'da öldürülen Sünni Burakcan Karamanoğlu için gözyaşı döktüğü halde, Gezi Parkı eylemlerinde polisin attığı gaz fişeği ile yaralanmasından dolayı yaklaşık 7-8 ay komada kaldıktan sonra ölen Alevi genci Berkin Elvan'ın ölümü üzerine bırakınız üzüntüsünü belirtmeyi, 15 yaşındaki bu genci suçlamaya kalkışması ve nihayet Kandil'deki bölücü başı Cemil Bayık'ın Diyarbakır meydanına kurulan dev ekrandan orada toplanan yüzbinlere hitaben konuşma yapmasından ve İmralı'daki caninin mektubunun İstanbul'un göbeğindeki Kazlıçeşme meydanında okunmasına varıncaya kadar PKK'ya prim vermesi, muhalefetin kendisine "Başbölen" demesine sebep olacak görüntülerdir(1).
Başbakanın "Paralel Devlet" diyerek hemen her gün Pensilvanya'daki zatı diline dolarken, Güneydoğu'da özerklik ilan etme aşamasına gelmiş PKK'yı ısrarla görmezden gelmesi, toplumu ve özellikle şehit ailelerini iyiden iyiye çileden çıkarmış bulunmaktadır.
İki gün önce Kırıkkale'de bir şehit babasının "AKP'ye oy verenlere hakkımı helal etmiyorum" şeklinde feryat etmesini, herkes gibi Tayyip Bey'in ve ona akıl hocalığı yapanların da iyi analiz etmeleri gerekiyor.
En başta da, Kırıkkale'de feryat figan ederek içinde yanan ateşi püsküren şehit babası Mehmet Gencer'in de hemşerisi olan Beşir Atalay'ın çok daha duyarlı olması gerekiyor. Çünkü Kürt Açılımı'nın mimarbaşı odur...
Telekom'u babalar gibi satanların babalanmaya hakları yoktur!
Özelleştirme kapsamına alınarak 1995 yılında PTT'den ayrılıp bir Anonim şirket halinde yeniden teşkilatlandırılan Telekom'un, özelleştirilmesinin fırtınalar kopardığını az çok bilirsiniz.
Telekom'un özelleştirilmesinin, Türkiye'de devletin güvenliğini ve haberleşmenin gizliliğini ortadan kaldıracağı şeklinde birçok itiraz gelmiştir aklı başında olan adamlardan.
Bunların başında da MHP'li Eski Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz gelmektedir.
Telekom'un özelleştirilmesi, Ecevit'in başbakanlığında kurulan 57. hükümet zamanında da gündeme gelmiş, ancak dönemin MHP'li Ulaştırma Bakanı Prof. Dr. Enis Öksüz, buna muhalefet ederek, Telekom'un satışına engel olmuş, bu engelleme Sayın Öksüz'ün bakanlıktan istifası ile son bulmuştur.
O tarihlerde, bu tutumundan dolayı Enis Hoca'yı suçlayanlar olmuştur.
Onlardan birisi de bugün "Türk Telekom'u tekrar devletleştireceğiz" şeklinde seçim vaadinde bulunan TİP şemsiyesinin altına sığınmaya çalışan eski bakan ve DYP Eski Milletvekili Ufuk Söylemez'dir.
"1995 yılında Türk Telekom'un uluslararası değeri 35 milyar dolardı. Çünkü o dönemde İngiltere dışında Telekom'unu özelleştiren ülke yoktu. Türkiye o dönemde 10 milyar dolarlık bir satış yapsa idi bugün Türkiye'nin dış borç ve enflasyon sorunu kalmazdı. Bugün ise Macaristan, Fransa, Almanya, İtalya, İsrail gibi ülkeler Telekom'unu özelleştirdiği için Türk Telekom'a olan talep eskisi kadar fazla değil. Bugün telaffuz edilen rakam yüzde yüzü için 1012 milyar dolar." şeklindeki sözler, Ufuk Söylemez'e aitir(2).
Bilindiği gibi, Telekom'un %55 hissesi, 2005 yılı Kasım ayında özelleştirme yoluyla sahibi Lübnan'ın öldürülen başbakanı Kemal Hariri olan Oger Telecom'a satılmış ve bu satıştan 6.55 milyon dolar elde edilmiş, böylece Türkiye'nin haberleşme güvenliği Araplara emanet edilmiştir!
Çünkü sadece sabit telefon iletişimi değil, bugün Türkiye'de hizmet veren GSM ve İnternet sağlayıcılarının tamamı, çoğunluk hissesi Arap sermayesinin elinde bulunan Türk Telekom'un sahip olduğu teknolojik altyapı üzerinden hizmet vermektedir.
31 Mart 2011 tarihi itibarıyla yapılan bir tespitte Türk Telekom grup şirketlerinin 15,8 milyon sabit hat, 6,7 milyon ADSL hattı (toptan) ve 11,8 milyon GSM abonesi bulunmaktadır.
Türk Telekom'un Avea'daki hisse oranı %89,99 dur ve şirket, Almanya'da Türk Telekom Mobile ile GSM alanında hizmet sunmaktadır.
Bugün gelinen noktada; "Devletin kriptolu telefonlarını bile dinlemişler" şeklinde sızlanan (taraftarlarının tabiriyle) Uzun Adam'a hatırlatalım ki; Telekom'un satışına itiraz edenlere, o tarihlerde özelleştirmeden de sorumlu Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın ağzından "Babalar gibi satarım" şeklinde cevap veriyordunuz.
Unakıtan, Telekom'un yabancılara satılmasına karşı çıkanlara şöyle diyordu o tarihlerde "Türk Telekom’un yüzde 55’inin halka arz edilmesi imkansız gibidir. Buna, ‘hesap mı bilmiyorsun, dayak mı yemedin’ derler... Satışa çıkıyoruz, parayı veren düdüğü çalar... Kârlı kârsız ne varsa satacağız”(3).
Dolayısıyla; bugün gelinen noktada Uzun Adam'ın, "Alçaklar devletin kriptolu telefonlarını bile dinlemişler" şeklinde babalanmasına hiç hakkı yoktur.
Siz gider Telekom gibi devletimiz ve milletimiz açısından son derece stratejik bir kurum olan Telekom'u elin çok uluslu bir şirketine satarsanız, sonucuna da katlanmak zorunda kalırsınız.
Çünkü bu netice sizin eserinizdir.
Atalar ne demiş; dün yediğiniz hurmalar bugün ...
Devlet adamı odur ki; geleceği bugünden görür ve ona göre gerekli tedbirleri alır.
Bu anlamda Prof. Dr. Enis Öksüz'ü saygıyla selamlıyorum...
Ömer Sağlam