Gül'ün Kabul Ettiği "Dizbağı Nişanı"nı Lawrence Bile Reddetmişti [Ömer Sağlam]
Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Ergenekon Davası kapsamında 26 ay
tutuklu kaldıktan sonra tahliye olan Genel Kurmay Eski Başkanı İlker Başbuğ'un
cumhurbaşkanlığı adaylığını konu yaptığımız
"Çankaya'da idamlık bir cumhurbaşkanı" başlıklı yazımız,
okuyuculardan oldukça yoğun ilgi gördü.
Yorum yapan okuyucularım oldu. Yorumlar genelde müspet olmakla birlikte,
olumsuz yorum yapan bazı okuyucularımız da oldu. Olumsuz yorumlar, daha çok
Sayın Başbuğ'un, 2008 yılında Kara Kuvvetleri Komutanı sıfatıyla
gerçekleştirdiği İsrail ziyareti sırasında meşhur "Ağlama Duvarı"nı
ziyaret ederek orada tıpkı Yahudiler gibi ellerini duvara dayayarak dua etmesi
üzerinde yoğunlaşmıştır. Tıpkı Sanal Ergenekon Davası'nın önyargılı yargıçları
gibi, bazı okuyucular da dinci "Vakit" gazetesinin yapmış
olduğu ve "Ağlama duvarında bir bürokrat” manşetiyle verdiği taraflı yayından
hareketle bu konuya dikkat çekmişler.
Oysa İlker Başbuğ'un yaptığı, son
derece sıradan bir harekettir. Tıpkı yabancı devlet adamlarının, Türkiye'ye
yapmış olduğu resmi ziyaretler sırasında Türkiye'nin tarihi ve turistik
yerlerini gezdikleri gibi Sayın Başbuğ da İsrail'e yapmış olduğu resmi bir
ziyaret sırasında üstelik sivil giysilerle Kudüs'te bulunan tarihi yerleri
gezmiştir. İlker Başbuğ, bu ziyaret sırasında sadece Yahudilerin kutsal mekanı
olan "Ağlama
Duvarı"nı ziyaret etmekle yetinmemiş, Müslümanların kutsal mekanı
olan "Mescid-i
Aksa"yı da ziyaret ederek burada namaz kılıp, dua etmiştir(1).
İlker
Başbuğ: Türk ve Müslüman Olmakla İftihar Ediyorum
Milli
Ordu'ya operasyon amacı taşıdığı, artık operasyonun kotarıcıları tarafından da
kabul edilen Ergenekon Davası'nın önyargılı yargıçları da bizim bazı okuyucular
gibi düşünmüş olacaklar ki; İlker Başbuğ'a ilk soruları "Ağlama Duvarı"
konusu olmuş!
"Bu konunun yargılama konusu iddialarla ne gibi bir
irtibatının olduğunu anlayamadığını, insanların inançlarının ve etnik
kökenlerinin diğerleri tarafından sorgulanmasının, her şeyden evvel bir
insanlık suçu olduğunu" söyleyen İlker Başbuğ, kendi adına kurulan internet sitesinde
konuya ilişkin olarak şu açıklamayı yapmıştır:
"İslam dinini en son ve en mükemmel din haline getiren en
önemli nedenlerden birisi, kutsal dinimizin, dini Allah ile kul arasında olan
bir konu olarak kabul etmesidir. Bu nedenle, Allah ile onun kulu arasına
girmeye cesaret edenler, bu yetkiyi nereden almaktadır? Musevilik semavi
dinlerden birisi olup Kudüs’teki ağlama duvarı da kutsal bir yerdir. Bu kutsal
yeri ziyaret eden herkesin Musevi olabileceklerini ileri süren cahiller,
herhalde İstanbul’da Sultanahmet
Camisi’ni ziyaret edip, orada dua eden herkesin de Müslüman olduğunu mu
düşünüyorlar?
Bugün ben Türklüğümle ve elbette Müslüman olmamla da iftihar
ederim. Aynı gezi esnasında dinimizde özel bir yeri ve anlamı olan Mescid-i
Aksa’yı da ziyaret etmiş olmaktan mutluluk ve huzur duydum. Ancak, benim
Türklüğümle ve Müslüman olmamla iftihar etmem, bu ülkenin vatandaşı olsun
olmasın farklı etnik köken veya dini inanca sahip olan kimseleri küçümseme ve
onların bu durumlarını sorgulama hakkını da bana vermez. Herkes Türk Milletinin
bir bireyi olmaktan ve kendi etnik kökeni, dini inancıyla gurur duymalı ve
övünebilmelidir.”(2).
İlker Başbuğ, gerçekten de doğru söylüyor. Bir insan Ağlama
Duvarı'nı ziyaret etmekle Yahudi, Don Katedrali'ni ziyaret etmekle Hıristiyan,
Sultanahmet Camii'ni ziyaret etmekle Müslüman olmaz. Eğer öyle olsaydı;
Sultanahmet Camii'nin ziyaret eden onca gayrimüslim devlet adamının yanı sıra Papa 16. Benedictus'un da Müslüman
olması gerekirdi. Zira Aralık/2006'da gerçekleştirdiği Türkiye ziyareti
sırasında o da Sultanahmet Camii'ni ziyaret etmiş, üstelik caminin mihrabının
önünde "Huzur Duruşu" adı verilen ve tıpkı namaz kılar gibi
İstanbul Müftüsü Mustafa Çağrıcı ile birlikte kıyama durarak dua etmiştir. Aynı ziyareti Mart/2010'da Almanya Başbakanı
Angela Merkel de yapmıştır. Ancak hiç kimse onları Müslüman olmakla
suçlamamıştır.
Ağlama Duvarı'nı ziyaret ettiği için İlker Başbuğ'u suçlayanların,
1998 yılında Vatikan'ı ziyaret ederek Papa II. John Paul'le görüşen Fethullah
Gülen'i, yine 2000 yılında aynı ziyareti gerçekleştiren dönemin Diyanet İşleri
Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz'ı tenkit etmemeleri anlaşılır gibi değildir. Öte
yandan İlker Başbuğ'u, Ağlama Duvarı'nı ziyaret etti diye suçlayanların, 2005
yılında Yahudilerce "Üstün Cesaret Ödülü" verilen Tayyip Erdoğan'ı ve
2010 yılında İngiltere'de Kraliçe'nin elinden "Dizbağı Nişanı"
alan Abdullah Gül'ü görmezden gelmeleri tam bir ikiyüzlülüktür.
Geçenlerde Habertürk TV'de yayınlanan ve Pelin Çift tarafından sunulan
"Öteki
Gündem" isimli programda "Ağlama Duvarı" ve "Mescid-i
Aksa" konu edilmişti. Programda görüntüler de vardı. Ağlama
Duvarı'nın önünde dans edenlerden, ibadet edenlere ve dilek dileyenlere kadar
herkes vardı. Programa konuk olan gazetecinin anlattığına göre; Ağlama Duvarı,
aynı zamanda tıpkı bizim "Oruç Baba" ve "Zuhurat Baba"
türbeler gibi dilek dileme yeriymiş de. İnsanlar, o duvarın önünde dilek de
diliyorlarmış. Hatta dileklerini yazarak duvarın yarıklarına sıkıştırıyorlar,
görevliler de zaman zaman gelip o dilek kağıtlarını toplayıp bir yerlere
gömüyorlarmış. Dolayısıyla; Org. İlker Başbuğ'un, böyle bir mekanı ziyaret
etmesinde ve orada dua etmesinde hiçbir beis yoktur. Üstelik, tahrif edilmemiş
Yahudilikr Semavi din, tahrif edilmemiş Tevrat da semavi bir kitaptır. Bizim dinimize göre; Yahudiler ve
Hıristiyanlar da "Ehl-i Kitap" sayılırlar ve mesela bizim dinimize
göre; ehli kitaba mensup olanlarla(Yahudilerle ve Hıritiyanlarla) evlenmek ve onların kestikleri hayvanların
etlerini yemek caizdir.
Şahsen, tıpkı 5 kez hacca gidip İslam'ın kutsal mekanları ziyaret
ettiğim gibi; fırsat ve imkan bulsam, ben de gider Notre Dame Kilisesi'ni, Don
Katedralini ve Mescid-i Aksa ile birlikte Ağlama Duvarı'nı gezerdim. Her olur
olmadık yerde ve en küçük bir harekete bile, Hz. Peygambere ait olduğu söylenen
"Kim
bir kavme benzerse o, o kavimdendir" hadisinden hareketle, türlü
türlü yaftalamalarda bulunmak gerçek Müslüman'a yakışmaz. Bu, ancak cahillerin,
fitnelerin ve münafıkların yapacağı şeylerdir.
Dizbağı Nişanı
Tayyip Erdoğan'a Yahudilerce
verilen "Üstün Cesaret Ödülü"nü başka bir yazı konusu yapmak
üzere Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth tarafından
verilen "Dizbağı" nişanı hakkında bir miktar bilgi vermek
isterim. Bu ödülün mahiyeti hakkında, ödülün verildiği tarihlerde epeyce
yazıldı, çizildi Türkiye'de.
Umumiyetle
"Dizbağı" nişanı olarak da
bilinen bu nişan hakkında bir
internet sitesinde şu bilgilere yer verilmektedir:
"İngiltere’nin
en büyük nişanıdır. 1348′de Kral III. Edward tarafından ihdas edilmiştir. Öteki
nişanlar gibi, Dizbağı nişanı da ancak, hükümdar tarafından, pek büyük tarihi hizmet görenlere verilir.
Sol diz üzerine takılır; takan kraliçe ise, dize değil, kola iliştirilir. Bu
nişanın ortaya çıkmasına şöyle bir olay yol açmıştır: Bir baloda, Salisbury
Kontesi, Kral III. Edward’la dans ediyordu. Bir ara, kontesin çorap bağı
çözülmüştü. Kontes bundan utanmış, eğilip bağı yerden alamamıştı. Bunun üzerine
Kral, Kontes’in utancını gidermek için, eğilip bağı kendisi aldı, göğsüne
taktı. Edward’in gösterdiği bu incelik asiller arasında pek beğenildi. Ondan
sonra, Dizbağı nişanı ortaya çıktı."(3).
Yazar
Ahmet Dursun, kendi bloğunda yayınladığı "İngiliz Kraliçesi Abdullah Gül'e ne
taktı?" başlıklı
yazısında şu bilgileri
derlemiş:
"Kraliçe,
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e ‘Büyük Şövalye Nişanı’ taktı… ‘Büyük Şövalye
Nişanı’(?) Bizim, mütareke basınının çevirisi böyle. Orijinal İsmi: 'Knight Grand Cross of the Order of the
Bath' Şimdi, siz çevirin. Bakalım, yukarıdaki gibi masum bir ‘Nişan’
mıymış. Bu kutsal (!) 'nişan', İngiltere'nin en önemli devlet armağanı, Hıristiyanlığın
da. Çünkü, gördükleri önemli işlerden dolayı, kişileri onurlandırmak için
veriliyorlar. Ama yalnızca, Ulu Haç (grand cross) için mücadele verenlere. Nişan
da ana tema, Haç! Haç'ın ortasında üç taç, Merkezden dışa doğru ise
'Üzerinde güneş batmayan imparatorluk' ifadesi olan güneş sembolü var"(4).
Gül'ün kabul ettiği "Dizbağı Nişanı"nı Atatürk Kabul
etmemişti!
Ulusal Strateji Merkezi-USMER İstanbul Başkanı Haluk Dural, "Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e İngiliz
Kraliçesi II. Elizabeth tarafından, İngiltere’ye önemli hizmetler yapmış
kişilere, yani 'adanmış kişilere' takılan 'Knight Grand Cross of the Order
of the Bath' (Ruhani Safiyet Derecesinin Şövalye Büyük Haç Nişanı) nişanının,
Gül tarafından taşınmasının anayasa aykırı olduğunu" iddia ediyor(5).
İşte bunun içindir ki;
Mustafa Kemal Paşa 1932 yılında kendisine verilen bu nişanı geri çevirmiştir!
Konuya ilişkin bilgiler şöyledir:
"1932 yılının Ağustos ayında çok sakin geçen bir Çankaya
sofrasında Atatürk okuduğu gazetede İngiliz gazetesine dayandırılan bir
haberde 'İngiltere hükümeti Atatürk’e Dizbağı Nişanı verecekmiş’ şeklinde geçen
bir haberi İnönü’ye gösterir. Aslında böyle bir teklif yoktur. İnönü haberin
hemen tekzip edilmesi gerektiğini Atatürk’e söyler. Atatürk ise tekzip edilsin
fakat tekzip metnine 'Zaten İspanya
kralından arta kalan böyle bir nişan, Türk Reisicumhuru'na verilemez. Verilecek
olsa bile Türkiye Reisicumhuru o nişanı kabul etmez'. diye bir cümle
eklenmesini ister. İnönü ise nişanın verilmesi söz konusu değilken, verilse de
almayız demenin gereksiz olduğunu ifade eder. Bunun üzerine Atatürk 'Sen benim dediğimi ilave et. İngilizler
beni sever. Onlar benim için Loyt Corc'u bile attılar' der. İnönü, kızgın
bir üslupla: 'Loyt Corc atılmadı, siyasetinde
başarılı olamadığı için kabineden çekildi' diye karşılık verince Çankaya
sofrasında ortam bir anda gerilir. Atatürk öfkelenir ve 'İsmet Paşa'nın itirazının sebebini anlıyorum. Geçen gün İktisat
Vekili'ne yaptığım muameleye kızdı' der"(6).
Anlaşılacağı gibi; 2010 yılında
Gül'e verilen nişanın 1932 yılında Mustafa Kemal Paşa'ya verileceği konusunda
bir haber çıkmış, Mustafa Kemal Paşa da bu konudaki hassasiyetini dile
getirmiştir. Efendim, verilmesi mevzubahis değildi, sadece bu konuda bir haber
çıkmış vs. demenin hiçbir anlamı yok. Bu konuda çıkan bir gazete haberi bile
devletin katında tartışma konusu olmuş ve verilmesi halinde ortaya konulacak
tavır önceden belli edilmiştir.
Gül'e Verilen Dizbağı Nişanını
İngiliz Casusu Albay Lawrence Bile Kabul Etmemiştir!
Bırakın Mustafa Kemal Atatürk
gibi devlet kuran bir dehayı, Arap dünyasını Osmanlı'ya karşı ayaklandıran ve
Osmanlı'yı arkadan vurmalarına sebep olan Thomas Edward Lawrence bile kabul
etmemiştir bu nişanı! Tarihçi Cemal Kutay, Teşkilat-ı Mahsusa Reisi Eşref
Kuşçubaşı'ndan naklen hadiseyi şöyle nakleder kitabında:
"İngiltere Başvekili Loyt
Corc’la, Bahriye Nâzırı Vinston Çorçil gibi iki değişmez hayranının saray
nezdinde yaptıkları sürekli girişimler sonucu Büyük Britanya Kralı ve Hindistan
İmparatoru olan Beşinci Jorj’un, Lavrens’e meşhur “Diz Bağı” nişanının “Kuğu
Kuşlu” sunu vermeye razı olduğunu ve ödül verme merasimi sırasında Lavrens’in
âdet gereği kralın önünde diz çökmesi gerekirken bunu yapmadan ilerledikten
sonra hayret dolu bakışlar altında bizzat kralın elindeki nişanı eliyle
reddederek: 'Haşmetmeâb!.. Ben sizin hükümetinizin verdiği söze istinat ederek,
dünyanın bize inanmış uzak köşelerinde yaşayan insanlara teminat verdim, onları
istediğiniz yola sevk ettim. Fakat şimdi sizin hükümetiniz bu sözlerini inkâr
ediyor. Oralarda, bir yalancı olarak anılmaya mahkûm edilmiş bir emektarınızın
göğsüne, haşmetlû Büyük Britanya’nın bu en büyük nişanını, asalet ve sözün
kaynağı ellerinizle takarak sizi zor vaziyette bırakmaktan nefsimi men ediyorum...'
dedikten sonra, 'Nişanını takmak üzere üç adım atarak, bir ferde en büyük
iltifatı göstermiş olan kralını şaşkın ve çaresiz bırakarak, sert adımlarla
merasim salonunu terk etmişti...”(7).
Berkin Alevi Esma Sünni Olduğu
İçin mi Bütün Bunlar?
Dolayısıyla; Türk Milleti'ni
ayrıştırmak ve Türk Vatanı'nı parçalamak maksadıyla yazılmış büyük bir senaryonun parçası olarak, Milli
Ordu'ya kurulmuş kumpasın adı olan Ergenekon Davası kapsamında, üstelik de "Terör
Örgütü Lideri" olarak
tutuklanıp 26 ay hapis yattıktan sonra tahliye edilen Sayın İlker Başbuğ'u,
kıytırık iddialarla itham edenlerin, dönüp kendilerine ve taparcasına peşinden
gittikleri adamlara bakmalarında fayda vardır.
Onlar ki; Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı olan 15 yaşındaki Berkin Elvan'ın
cesedi musallada iken, bu gence rahmet ve ailesine başsağlığı dilemek yerine,
aylar önce benzer bir olayda ölen 18 yaşındaki Mısırlı Esma'ya olan üzüntüsü
dile getiriyordu Siirt şehir meydanında. Sebep, Berkin'in Alevi, Esma'nın İhvan
mensubu Sünni bir Müslüman olması mı dersiniz? Doğrusu; çok acı olaylarla
imtihan oluyoruz bu günlerde çok! Allah sonumuzu hayreylesin.
İstiklal Marşımızın kabulünün 93.
yıldönümü vesilesiyle yazımızı Merhum Mehmet Akif'in duasıyla bitirelim: "ALLAH
BU MİLLETİ BİR DAHA İSTİKLAL MARŞI YAZMAK ZORUNDA BIRAKMASIN..."
Ömer Sağlam
_____________
1-http://www.zaman.com.tr/gundem_ilker-basbug-mescid-i-aksada_705322.html,
2-
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/20450090.asp &
https://www.youtube.com/watch?v=BWpOEy3f3OI
3-http://www.nkfu.com/dizbagi-nisani-nedir/
4-http://www.toplumsalbilinc.org/forum/index.php?topic=1447.0,
5-http://www.odatv.com/n.php?n=abdullah-gul-o-madalyayi-tasiyabilir-mi-1611101200,
6-http://www.dunyabulteni.net/haber/165171/dizbagi-nisani-tartismasi-neydi-
7-Cemal Kutay, Lavrense Karşı Kuşçubaşı,
Neşreden: Mustafa Unan, Tarih Yayınları Müessesesi, İstanbul, 1965, s. 199-204.
ALINTI YAPMAK İÇİN
- Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
ESER EKLEMEK İÇİN
- "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
YORUM YAZMAK İÇİN
Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.