Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Muhalefetin büyük kısmı
tarafından Cumhurbaşkanı adayı olarak önerilen Ekmeleddin İhsanoğlu'nun
adaylığı konusunda CHP İzmir Millevekil Mustafa Balbay şöyle diyor: "Şu anda Kemal Kılıçdaroğlu'yla Devlet
Bahçeli bir ortak uzlaşı adayı olarak Ekmeleddin İhsanoğlu'nu önerdi. Bu aday
en net ifadeyle CHP'nin adayı değildir. Bu, dinci faşist gidişe karşı toplumun
yüzde 55'ini buluşturabileceği beklentisiyle belirlenmiş bir ortak paydanın
ürünüdür..."(1).
CHP'li Haluk Koç'un sözleri de
aşağı yukarı Mustafa Balbay ile aynı. Şu sözler ona aittir: "İhsanoğlu’nun ülkeyi içinde bulunduğu ortamdan bir
denge unsuru olarak çekip çıkarabilecek, hem Doğu hem Batı da saygınlığı olan,
güvenilir ve itibarlı bir Türkiye fotoğrafını ortaya koyabilecek aday olarak
belirdiğini" vurgulayan Haluk Koç, "Bu bir uzlaşma adayıdır. Bu bir
geniş mutabakat arayışı olarak ortaya çıkan adaydır..."(2).
CHP cephesinin konuya ilişkin
sözleri aşağı yukarı böyle. Peki, MHP'nin konuya ilişkin görüşü acaba nasıl?
MHP'nin konuya ilişkin görüşünü de Devlet Bahçeli'nin Başdanışmanı Şükrü
Alnıaçık açıklıyor ve şöyle diyor: "Ekmeleddin İhsanoğlu, CHP'nin adayı değildir. MHP'nin
Çatı aday önerisi üzerine CHP'nin MHP tabanına da uygun ve mantıklı geleceğini
düşünerek MHP'ye sunduğu adaydır. Aksi takdirde CHP bu ismi Devlet beyle
görüşürken değil basın toplantısıyla açıklardı."(3).
İki
partinin yetkili isimlerinin söylediklerinden benim çıkardığım netice şudur:
Ekmeleddin İhsanoğlu, CHP'nin önerisi üzerine MHP tarafından kabul edilen bir
isim değil, muhtemelen Sayın Bahçeli'nin ta ilk görüşmede Sayın Kılıçdaroğlu'na
önerdiği, iki partinin kurmaylarının olgunlaştırıp pişirdiği ve 16 Haziran 2014
tarihinde yapılan ikinci görüşmeden sonra topluma deklare edilen bir
isimdir. Bizim bu şekilde düşünmemize
sebep olan ise MHP lideri Devlet Bahçeli'nin, 07 Mayıs 2014 tarihinde Hürriyet
yazarı Şükrü Küçükşahin'e vermiş olduğu mülakatta kullanmış olduğu;
"Herkesin,
'Bunu nereden bulmuşlar' diyeceği bir adayla kamuoyunun önüne çıkacağız..."
şeklindeki cümledir(4).
Bu durum, MHP'nin siyasi gücünü,
Sayın Bahçeli'nin bilge kişiliğini ve Sayın Kılıçdaroğlu'nun uzlaşmacı yanını
göstermesi bakımından oldukça önemlidir. Hatta, MHP ve CHP'nin, tarihlerinde
belki de ilk defa olmak üzere uzlaşmış olmaları; milletimizin istikbali
açısından hayati derecede mühimdir.
Yaklaşık 40 yıldır şu ya da bu
şekilde yakınlarında bir kişi olarak MHP'yi az çok biliyorum. Ancak CHP'yi
galiba yeni yeni tanıyoruz. Hele de Kemal Kılıçdaroğlu dönemindeki CHP'yi.
Kemal Kılıçdaroğlu'nun en son Diyarbakır'da olmak üzere sık sık tekrarladığı
bir söz var aslında. Diyor ki Kemal Bey: "CHP değişti. CHP 1930'ların CHP'si
değildir...". Bana göre
de CHP gerçekten de değişiyor ne
dersiniz? 1970'li yıllarda yaşananları yakından görmüş bir insan olarak, CHP ve
MHP'nin bugün sergilemiş oldukları uzlaşmacı tavrı ve yanyana gelebildiklerini
görünce içimize bir ferahlama çöktü ki; sormayın gitsin. Umarım bu uzlaşma,
sadece RTE tehlikesine karşı zoraki bir uzlaşma olmaz. Umarım bu, bir başlangıç
olur ve iki parti, bundan sonra da benzer birçok milli meselede kolayca yanyana
gelebilirler.
Sol Önemlidir!
“Aklımı
ve fikrimi hep sağ elime verdim,
Görevi
olmasaydı, sol elimi keserdim.”
Diyen İslamcı Şair Necip Fazıl bence gerçekten
de ayıp etimiştir sola karşı! Gerçi aynı ayıbı Orhan Veli de işlemiş bulunuyor.
Ancak onun derdi başka. Necip Fazıl, olaya ideolojik açıdan yaklaşırken, Orhan
Veli içki masasında şöyle dalga geçmiş sol eliyle:
"Sarhoş oldum da
Seni hatırladım yine;
Sol elim,
Acemi elim,
Zavallı elim!"
Bence
her ikisine de itibar etmeyin; ne Necip Fazıl'a, ne de Orhan Veli'ye. Çünkü
ikisininki de safsata! Şahsen sol elin kıymetini öteden beri zaten bilirdim.
Ancak son 5 gündür bir başka idrak ettim sol elin önemini! Beni takip eden
arkadaşlarım hatırlayacaklardır; sol işaret parmağım kırıldığı için sol elim 5
gündür alçıda. Bu sebeple sağ elim mecburen sol elimin görevlerini de üstlenmiş
bulunuyor. Bu bakımdan sağ işaret parmağım ve sağ kolum, yorgunluktan bitap
düşmüş durumdalar. Zonklayıp duruyorlar kaç gündür.
En kötüsü de ne biliyor musunuz? Bazen, yazı yazma
sorumluluğunu tek başına üstlenmek zorunda kalan sağ işaret parmağımla yazarken
gayri ihtiyari sol elimi bazen sol yüzüme, bazen de alnıma götürüp ondan destek
alma lüzumu duyuyorum. Ancak o da nesi; suratıma veya alnıma tak diye bir darbe
iniyor bu esnada ve özellikle sol şakağımın acıdığını hissediyorum. O zaman
anlıyorum ki; sol elim alçılı! Oysa eskiden öyle miydi? Sol elim, bir anne
şefkatiyle okşuyordu sol yanağımı ve alnımı.
Bu bakımdan benim sol elim de en az sağ elim kadar
önemlidir arkadaş. Sadece sol elim de değil; sol kolum, sol ayağım, sol
bacağım, sol gözüm, sol kulağım, beynimin sol tarafı ve göğüs kafesimin sol
yanı. Zira kalbim, göğsümün sol yanındadır benim. Sol gözüm olmasaydı, bu dünya
çekilmez olurdu benim için. Çünkü sol gözüm daha net görüyor! Telefonun
ahizesini hep sol kulağıma götürüyorum. Sol kulağım galiba daha kullanışlı
benim.
Necip Fazıl'ın diğer pekçok organı gibi kalbi de sağ
yanında galiba! Onun için hep sağa meyletmiş hayatı boyunca. Hatta sağın da
sağına. Elbette içki içip kumar oynadığı, kadın bacaklarının peşinden koştuğu
ve tanrı tanımaz bir meczup olarak dolaştığı zamanları saymazsak. Ha birde çıkardığı
dergi için tahsisat ayırması konusunda dönemin başbakanı Merhum Menderes'e
yalvardığı günleri hesaba katmaz isek.
Bu sebeple; sol elin görevini sadece kıç yıkamak ve
b.k temizlemek olarak kabul eden Necip Fazıl'a ve sol elini içki kadehini
tutmaya bile layık görmeyen Orhan Veli'ye öyle kızgınım ki özellikle bu
günlerde!
Necip Fazıl konusunda ileri geri değerlendirmeler
yaptığım için bana kızanlar var. Bunu, facebook'ta bana laf atmalarından
anlıyorum. Herkes şunu duysun ve şunu bilsin ki; Necip Fazıl Kısakürek, İslam
öncesi Türklüğü ve Anadolu öncesi Türk yurtlarını inkâr eden bir zihniyetin
ürünüdür. Anadolucudur ve İslamcıdır. Şu sözleri, benim gibi Türk Tarihini ve
Türk Kültürünü, İslam'dan binlerce yıl önceye kadar götürerek savunan adamlara
ters gelecek sözlerdir:
"Kalın
Anadoluculuk" başlıklı
makalesinde Necip Fazıl'dan bu alıntıyı yapan Lütfi Bergen isimli yazar,
devamla şöyle diyor:
"Necip Fazıl’a göre
milliyetçilik, menba istikametinde değil, mansap istikametinde, yani kendisini
tarih planında teşkil eden ırk ve toprak şartlarını geride bırakmış, her türlü
ırk ve toprak yobazlığına düşman; belli başlı bir iman, mukaddesat, tefekkür,
tahassüs, hayal, hatıra, meşrep, eda, ve lisan birliğinin ördüğü, tek nüshalı
ve şahsiyetli bir ruh necsinden ibarettir; mutlak ve müstakil bir vahit temsil
eden bu ruh necsinin zarfı da Anadolu’dur"(6).
Şu
anda Türkiye'nin böyle bir zihniyet tarafından yönetiliyor olması, ne kadar
üzücüdür ve Türk Milleti adına ne büyük talihsizliktir değil mi?
1-http://www.taraf.com.tr/haber-balbay-ihsanoglu-chpnin-degil-ortak-paydanin-adayi-157388/,
2-http://gundem.bugun.com.tr/herkesi-mutlu-edemeyiz-haberi/1150476,
3-http://www.haberiniz.com.tr/yazilar/koseyazisi88904-Ters_Kose%E2%80%A6.html
4-http://www.hurriyet.com.tr/gundem/26367460.asp,
5- http://lutfibergen.blogcu.com/kalin-anadoluculuk/10974762,
6- Aynı kaynak.