Tayyip
Erdoğan'ın bu çıkışını sakın basite almayınız derim ben. Bu çıkışın altında, Ekmeleddin İhsanoğlu'nun adaylığını
bir şekilde engelleme düşüncesi ve bu düşüncenin tarihi arka planı vardır.
İnanıyorum ki; eğer seçim takvimi müsait olsaydı ve yeterli zaman bulunsaydı
Uzun Adam, Ekmeleddin İhsanoğlu'nun adaylığını engellemek için gerekli yasal
düzenlemeyi kesinlikle yaptırırdı. Çünkü AKP İslamcı Hürriyet ve İtilaf
Fırkası zihniyetinin günümüzdeki temsilcisidir ve bu zihniyetin
mensuplarının, gerek saltanatın ve hilafetin kaldırılması sırasında, gerek
Lozan Antlaşması konusunda ve gerekse Cumhuriyetin kuruluşu ve inkılapların
hayata geçirilişi sırasında Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarına nasıl
güçlükler çıkardığını, az çok mürekkep yalamış herkes bilmektedir bu ülkede.
Ekmeleddin
İhsanoğlu'nun, Uzun Adam'ın ailesi hakkında yapmış olduğu yukarıdaki çıkışa
vermiş olduğu cevap da oldukça manidardır ve Uzun Adam'ı düşündürecek türden
bir cevaptır aslında; "Mühim olan insanın nerede doğduğu değil,
vatana ne kadar bağlı olduğudur!" demiş Ekmel Bey. Onun bu
cevabı, gerçekten de en az Diyarbakır'daki konuşmasında kendisine "Satılmış"
diyen Uzun Adam'a, HDP Genel Başkanı da olan üçüncü cumhurbaşkanı adayı
Selahattin Demirtaş'ın "Satılmış olan bensem paralar niye sende”
şeklinde, Soma'dan verdiği cevap kadar manidardır aslında(4).
27
Temmuz günü İstanbul Edirnekapı Şehitliğini ziyareti sırasında aynı yerde
metfun Mehmet Akif Ersoy'un kabri başında, ailesine sataşan Uzun Adam'a
şu cevabı vermiştir Ekmel Hoca:
"Merhum
Akif babamın çok yakın dostudur. Benim babam Yozgatlı İhsan Efendidir. Akif
ile 1924’te tanışıyorlar. Ve beraber yolculuk yapıp Kahire’ye gidiyorlar.
Benim babam gurbette vefat etti. Birçok Türk gibi ben de gurbette doğdum.
Gurbette doğmak bir nakısa değildir. Bilakis onun bir anlamı vardır. Gurbette
doğanların çoğu vatanın kıymetini vatanın değerlerini, bayrağın manasını
kutsiyetini birçok kişiye göre daha iyi bilirler. Daha hassas olurlar. Bu
konularda kimsenin şüphesi olmasın. Bu hassasiyetleri insanlar gurbette
doğdukları günde his ederler. Bayrağı da, vatanı da toprağı da severler. Bir
insanın gurbette doğması kadar tabi bir şey olamaz. Mühim olan insanın vatana
bayrağa sadık olmasıdır. Milletin şerefine haysiyetine halel getirmemesidir.
Bilakis onlara hizmet etmesidir. Allah’a şükür ben bütün bu değerlere hizmet
ettim. İftihar ediyorum böyle bir ailenin evladı olmaktan. Böyle vatanını
milletini dinini seven bir ailenin çocuğu olmaktan iftihar ediyorum. Ayrıca
kökü, soyu sopu belli olan bir aileden gelmiş olmanın vermiş olduğu rahatlık
içerisinde bana karşı aileme karşı yapılan bu iftiraların hiçbirisine kıymet
vermiyorum"(5).
Bu
Zihniyet Aynısını Vaktiyle Mustafa Kemal Paşa'ya da Yapmak İstemişti!
AKP
zihniyeti için yukarıda dedik ki; "AKP, İslamcı Hürriyet ve İtilaf
Fırkası zihniyetinin günümüzdeki temsilcisidir ve bu zihniyetin
mensuplarının, gerek saltanatın ve hilafetin kaldırılması sırasında, gerek
Lozan Antlaşması konusunda ve gerekse Cumhuriyetin kuruluşu ve inkılapların hayata
geçirilişi sırasında Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarına nasıl güçlükler
çıkardığını az çok mürekkep yalamış herkes bilmektedir bu ülkede..."
AKP
zihniyetinin Cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki en etkili iki kişisinden
birisi Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey, diğeri de Erzurum Mebusu Hüseyin Avni
Ulaş Bey'dir. Mecliste "İkinci Grup" olarak da
isimlendirilen siyasi grubun ileri gelen bu iki ismi, tabiri caizse Mustafa
Kemal Paşa ve arkadaşlarına kök söktürmüşlerdir! Gazeteci Taha Akyol'un
dediğine göre, Trabzon Mebusu Ali Şükrü, mecliste Mustafa Kemal Paşa'nın
yakasına yapışacak kadar işi ileri götürmüş bir şahsiyettir. Taha Akyol "Milli
İrade" başlıklı yazısında Ali Şükrü Bey'in bir ara öfkesine
yenik düşüp Mustafa Kemal Paşa'nın yakasından tuttuğunu, arkasından da "Fakat
karşımda bir kahraman var" diyerek geri çekildiğini söylüyor(6).
Bu konuda "Hatta Lozan
konusu mecliste görüşülürken 25 ocak 1923'te mecliste şiddetli kavgalar oldu.
Meclis 21-27 ocak arasındaki zabıtları süratle yayınlaması gerekiyor. Hele
hele Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Bey ben 'bu yola baş koydum' diye feryat ediyordu.
Mustafa Kemalin yakasına yapıştı. Aralarında yumruklaşmalar oldu. Tabi kim
kimi dövdü onları bilmiyoruz. Çünkü meclis zabıtları hala yayınlanmadı. Ama
Ali Şükrü Bey ve Meclis çoğunluğu bu direnişin cezasını çok kısa sürede
gördü. 2 ay sonra 27 Martta Ali Şükrü Bey, Muhafız Alayı Komutanı Topal Osman
Ağa tarafından boğularak öldürüldü" diyenler de var.
Tayyip
Erdoğan'ın Ekmeleddin İhsanoğlu'nun ailesi hakkında söylediklerini duyunca
ister istemez Mustafa Kemal Paşa'nın TBMM üyeliğinin sona erdirilmesini
ve arkasından Cumhuriyetin ilanı ile onun Cumhurbaşkanı seçilmesini
engellemek için türlü dolaplar çeviren ve bu konuda kanun teklifi bile
hazırlayan meclisteki muhalif yobaz zihniyetin 92 yıl önce sergiledikleri
siyasi ayak oyunları geldi aklımıza.
1922
yılının Kasım ayında Erzurum Mebusu Süleyman Necati, Mersin Mebusu Selahattin
ve Canik (Samsun) Mebusu Emin Beyler, "o zaman ki Türkiye
sınırları içinde hiç bir yerde beş yıldan fazla oturmayanların milletvekili
olamayacağını" öngören bir kanun teklifi hazırlarlar ve seçim
kanununun değiştirilmesini talep ederler. Tabi burada asıl amaç Mustafa
Kemal’i mebusluktan çıkararak onun Cumhurbaşkanı olmasını önlemek,
gelmekte olan Cumhuriyeti ve devrimleri engellemektir. Mustafa Kemal Paşa, bu
akıl almaz girişim üzerine 02 Aralık 1922 günü Türkiye Büyük Millet
Meclisinde "Seçim Kanununun Değiştirilmesi Hakkındaki Kanun
Teklifi" üzerine şu konuşmayı yapar:
"Efendim!
Bu kanun teklifi özel bir amaç içeriyor ve bu özel amaç, şahsımı
ilgilendirdiğinden izin verirseniz birkaç kelime ile fikrimi belirteyim.
Erzurum Mebusu Süleyman Necati ve Mersin Mebusu Selahattin ve Canik Mebusu
Emin Beyefendiler tarafından teklif edilen kanun tasarısı doğrudan doğruya
benim şahsımı ilgilendirmekte ve benim vatandaşlık hakkımı engellemek amacını
gütmektedir. On dördüncü maddedeki hususları gözden geçirirseniz orada
deniliyor ki:
'Büyük
Millet Meclisine üye seçilebilmek için bugünkü Türkiye hudutları içindeki bir
bölgenin ahalisinden olmak şarttır. Ya da seçim bölgeleri dahilinde yaşamak
şarttır. Türkiye’ye göç ve iltica yoluyla gelen Türk ve Kürtler yerleşme
tarihlerinden itibaren ancak beş sene geçmişse seçilme hakkını
kazanabilirler.'
Maalesef
doğum yerim bugünkü hudutlar dışında kalmış bulunuyor. İkinci olarak herhangi
bir seçim bölgesinde de beş yıl süreyle bulunmadım. Doğum yerim bugünkü milli
sınırlarımız dışında kalmıştır. Fakat bu böyle ise de, bunda benim herhangi
bir kastım ve kabahatim yoktur. Bunun nedeni memleketimizi ve milletimizi
mahvı perişan etmek isteyen düşmanların hareketlerinde başarılı olmalarının
kısmen engellenememiş olmasından kaynaklanmaktadır. Eğer düşman emellerinde tamamen
başarıya ulaşsaydı, Allah saklasın bu teklife imza atan efendilerin
memleketleri dahi hudut haricinde kalabilirdi.
Bundan
başka bu maddede öngörülen şartı karşılamıyorsam, yani beş yıl süreyle
devamlı olarak bir seçim bölgesinde yerleşmiş olamamışsam, bunun nedeni bu
vatana yaptığım hizmet dolayısıyladır. Eğer bu maddenin talep ettiği şartı
yerin getirmeye çalışsaydım yalnız İstanbul'u kazandırmak amacı güden
Arıburnu ve Anafartalar savunması ile yetinmem gerekirdi. Eğer ben beş yıl
süreyle bir yerde oturmaya mahkum edilseydim, Bitlis ve Muşu aldıktan sonra
Diyarbakır istikametinde çekilen düşmanın karşısına çıkmamam ve Bitlis
ve Muşu kurtarma görevim ile yetinmem gerekirdi. Bu efendilerin istediği
şartları yerine getirmek isteseydim, Suriye’den ayrılan orduların
enkazından Halep’te bir ordu kurmayarak burayı savunmamam ve bugün milli
hudutlar dediğimiz hudutları fiilen tespit etmemem gerekirdi. Zannediyorum ki
ondan sonraki mesaim hepinizin malumudur. Hiçbir yerde beş sene oturmayacak
kadar mesai sarf etmiş bulunuyorum. Zannediyorum ki bu ayak bağım dolayısı
ile milletimin sevgisine ve teveccühüne mazhar oldum. Belki bütün İslam aleminin
sevgi ve muhabbetine mazharım.
Bu
nedenle ve bu teveccüh dolayısı ile vatandaşlık hak ve hukukumdan men
edileceğim asla aklıma gelmezdi. Tahmin ediyorum ve ediyordum ki, yabancı
düşmanlar bana suikast tertip etmek suretiyle beni memleketime hizmet
etmekten alıkoymaya çalışacaklardır. Fakat hiç bir zaman aklımın köşesinden
geçmezdi ki, üç kişi bile olsa, bu yüce meclis de aynı düşünce yapısında
olanlar olsun.
Bu
nedenle anlamak istiyorum. Bu efendiler, seçim bölgelerindeki halkının
hislerine gerçekten tercüman olmuşlar mıdır?Yine efendilere karşı söylüyorum.
Milletvekili olmak sıfatıyla herkese soruyorum, bu efendilerle herkes hem
fikir midir?(Katiyen sesleri).
İkinci
olarak Efendiler! Beni vatandaşlık hukukundan mahrum etmek görevi bu efendilere
nereden verilmiştir? Bu kürsüden resmen yüce heyetinize ve bu efendilerin
seçim bölgelerinde ki halkına ve bütün millete soruyorum ve cevap
istiyorum..."(7).
Şu
halde Ekmeleddin İhsanoğlu'nun yerine sorulması gereken soruyu biz soralım
Tayyip Bey'e: Ekmeleddin İhsanoğlu'nun veya bir başkasının soyunu, sopunu,
etnik kökenini ve doğum yerini araştırma ve soruşturma yetkisini kimden
aldınız? AKP'li bütün vekiller ve AKP'ye oy verenlerin tamamı da sizin gibi
mi düşünüyor Sayın Uzun Adam? Başta size oy veren %43'lük oy kitlesi olmak
üzere bütün millete soruyorum ve cevap bekliyorum Sayın Büyük Usta!
|
7- Cem Özmeral'in "1922'de Atatürk'ü Türkiye'ye Büyük Millet Meclisi Üyeliğinden Nasıl Çıkarmak İstediler" başlıklı yazısından istifade ile, http://www.istanbullite.com/ataturk/ataturkemeclistekomplo.html