İlk anda insanın canı sıkılsa da buna da alışacağımız kesin.
On binlerce cana kast eden eski tapu kadastrocu yeni çözüm ortağı, yakında Ankara’da Meclis'e girerse kimse şaşırmasın. Bir teröristten halk kahramanı yaratma süreci biteli çok oldu. Sırada milletvekili yaratma süreci var.
Ben bu sıranın bir an önce gelmesinden yanayım.
Bu kör bir inanç değil.
Geçtiğimiz iki yazıda bir milletvekilinin eksildiği Kırklareli’nde hiçbir şeyin eksilmediğini bizatihi kanıtladım.
Adam hiç utanıp sıkılmadan, halka verdiği sözü ve halk huzurunda ettiği yemini yaladı yuttu. Kimsenin ruhu bile duymadı. O arkadaşın yokluğunu hisseden var mı? Yok, olamaz da... Çünkü varken de aslında yok hükmündeydi! O demokrasi dizisinin hepimize pahalıya mal olan bölüm oyuncularından biriydi.
Milletvekillerinden birkaç tanesini çıkarın, geriye bol sıfırlı maaşlar için koltuk dolduranlardan başka kimse kalmaz.
Demokrasi, “aptallığın sürdürülebilirliğini” sağlamak için oluşturulmuş bir oyundan ibaret çünkü.
Narko-terörün başı Meclise girerse bir iki kayıkçı kavgasından başka bir şey olmaz bu topraklarda. Bunun gibi onlarca örnek var bin yıllık devlet tarihimizde. Eskiden sadece saray çevresi ile lacivert ceketlilerin konuştuğu bu konuları, şimdi sıradan halk olarak bizler de konuşuyoruz. Geçmişle bugün arasındaki tek fark bu kelime ziyanlığı.
Hadi muhafaza"kâr"ları, demokratları, sosyal demokratları anladık da 12 Eylül’ün kökünü kazımak için "Yetmez ama evet!" dediğini söyleyen sol- sosyalist cenaha neremizle gülelim bilmiyorum. 12 Eylül’ün en kalın kazığı “Siyasi Partiler ve Seçim Kanunu” oramızda hâlen durmaya devam ederken “ORAMIZLA” gülemeyeceğimize göre, mecburen klasik yöntemi kullanıp ağız dolusu güleceğiz.
Onlar hep beraber çalıp oynuyorlar, bize zorla seçtirdikleri etraflarında alkış yapıyor, biz de halk olarak uzaktan yontulan hayatlarımızı, çalınan zamanlarımızı sürdürülebilir aptallığımızla seyre dalıyoruz.
Alan razı, seyreden razı iken bana ne oluyorsa!
Sürdürülebilir kalkınma ile sürdürülebilir aptallık arasındaki farkı görüyor olmak canımı sıkıyor. Bütün yazma nedenim bu. Hiçbir şey değişmeyecek biliyorum. Ama en azından kral diye alkışlanan demokrasinin eciş bücüş bir çıplak olduğunu ağız dolusu haykırıyorum;
“Hey halkım korkma, bak: