Bülent Arınç: Ula Selo Apo'nun İtibarıyla Oyniysiz Ha! [Ömer Sağlam]
Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Başrollerini Kemal
Sunal ve Şener Şen'in paylaştıkları Davaro isimli bir Kartal Tibet filmi
vardır. Davaro ve Hıyarto aileleri
arasındaki kan davasını konu alan oldukça komik bir filmdir Davaro. Film,
Davarolardan Memo (Kemal Sunal) ile Hıyartolardan Sülo'nun (Şener Şen) arasında
geçen trajikomik ilişkiler üzerine kurulmuştur.
Sülo, Memo'nun babasının katilidir ve töre gereği Memo'nun Sülo'yu
öldürmesi gerekir. Ahali de onu bu konuda yüreklendirir. Memo ile sevdiği kız
Cano'nun (Pembe Mutlu) düğünlerinin olduğu bir sırada babasının kanlısı Sülo
hapisten çıkar gelir ve trajikomik olaylar bundan sonra başlar. Ancak Memo'yu
babasının kanını almaya teşvik eden köyün Ağası'nın (İhsan Yüce) asıl maksadı
Sülo'nun eşi Ayşo'ya (Ayşen Gruda) konmaktır. Memo ağanın bu niyetini
öğrenince, Sülo'yu öldürmekten vazgeçer. Ancak köylünün dedikodusundan
kurtulmak için Sülo ile anlaşırlar ve köy meydanında Memo, Sülo'yu kuru sıkı
mermiyle vurur ve ölmüş gibi Sülo'yu mezara defnederler. Memo, katil sıfatıyla
jandarmalar tarafından götürülürken çocukluk arkadaşı Eşkıya Bekiro (Sırrı
Elitaş) ve adamları, minibüsün önünü keser ve Memo'yu jandarmaların elinden
kurtarırlar. Böylece Memo da eşkıyaya katılır.
Ula Ben Sıçam
Senin İtibarına!
Canlı canlı gömüldüğü mezardan çıkan Sülo, birkaç gün sonra dağdaki
Memo'nun yanına gider ve o da eşkıyaya katılır. Eşkıyanın bulaşık yıkama işleri
ona kalır. Bir gün Memo, Eşkıya başı Bekiro'nun altınları gömdüğü yeri görür ve
bunu Sülo'ya söyler. Filmin devamında Sülo, altınları aldığı gibi İstanbul'a
kaçar ve başlar şurada burada altınları yemeye. İstanbul'da lüks otellerden
birisine yerleşen Sülo, kılık kıyafeti bir düzene soktuktan sonra İstanbul'un
eğlence mekanlarına dalar. Pavyondaki kadınlarla paraları yerken Memo
çıkagelir. Sülo'nun yanındaki sandalyeye oturarak başlar ondan hesap sormaya,
arada bir de vurmaya. Memo'nun kendisine "Hırkız" demesi üzerine
pavyon kadınlarının gözündeki karizmasının eriyip yok olduğunu gören Sülo
hafifçe diklenerek Memo'ya;
-"Ula Memo, itibarımla
oyniysen ha..."
deyince, Memo kendisine şu cevabı verir:
-"Ula ben sıçam senin itibarına
itoğli, ver lo şu paraları" der ve hem Sülo'daki para çantasını, hem de Sülo'nun kadınların
göğüslerine sıkıştırdığı bahşişleri alır ve pavyondan çıkarlar.
Ula Selo; Apo'nun
İtibarıyla Oyniysiz Ha...
Dünkü Bakanlar Kurulu toplantısından sonra hükümet sözcüsü Sayın
Arınç'ın Abdullah Öcalan ile ilgili yapmış olduğu açıklamayı duyunca, nedense
aklıma yukarıdaki diyalog geldi. Bülent Arınç'ın dünkü (24.11.2014) Bakanlar
Kurulu toplantısından sonra "Çözüm Süreci" ile ilgili
olarak HDP yöneticilerini muhatap alarak yapmış olduğu açıklamanın bir bölümü
şöyledir:
"... Deniz Seki'nin nasıl yakalandığını (yazıp söyleyen) gazete ve
TV'ler, Demirtaş'ın 1,5 ay nerede olduğunu, grup toplantılarına niçin
gelmediğini merak etmedi mi, sormadı mı? Ama biz neler olduğunu neler bittiğini
çok iyi biliyoruz. Buradan bir tavsiyem var 'siz egosu yüksek bir insan
olabilirsiniz' sahici olun kendiniz olun. Çözüm sürecini tıkayacak, başka
noktalara götürecek hiçbir şey yapmayın...Sekretarya olabilir bu makuldür haklı
bir taleptir... 15 yıldır cezaevinde bulunan bir insana önem veriyorsanız.
Çözüm sürecinde vereceği mesajları önemli görüyorsanız onun bu talebinin
cezaevi şartları içinde yerine getirilmesi lazım. Sekretarya, ve ziyaretçi
heyetleri daha kalabalık olsun diyorsanız. Olabilir, olmaz demedik...Bunlar
olabilir üzerinde çalışalım dedik. Öcalan'ın
bile talep etmediği, Öcalan ile hükümet olarak görüşmediğimiz, MİT'in bu
görüşmeleri yaptığı bilindiği halde onun taleplerinin dışında bir takım şeyler
ileri sürmek suretiyle Öcalan'ı da zor duruma düşürdüğünüzü bilmiyorsunuz. Siz
kimin sözcülüğünü yapıyorsunuz da Öcalan'ı itibarsız hale getirmek
istiyorsunuz?"(1).
Arınç: Öcalan Bizim İçin İtibarlı Bir
Adamdır!
Bülent Arınç'ın bu sözlerinden
sonra, lafı evirip çevirmeye hiç gerek yoktur. Bu, bir itiraftır ve hükümet,
bebek katili Apo'yu "Baş müzakereci" olarak muhatap almakta, onu itibarlı
bir adam olarak kabul etmekte ve kendisiyle direk görüşmektedir. Arınç ise her
nedense Apo'nun itibarını koruma derdine düşmüşe benziyor. Ne demek "hükümet
görüşmüyor, MİT görüşüyor" demek? MİT, müsteşarı direk Başbakan'a
bağlı değil mi? MİT, müsteşarı ve MİT elemanları, sizin verdiğiniz yetki ve
izinle görüşmüyor mu Apo ile? Yani bu görüşmede MİT, size vekaleten yapmıyor mu
bu müzakereleri? Hani siz demiyor muydunuz "El vekiylü ke'l asîl-Vekil asil
gibidir" diye?
Ne demek "Öcalan'ın bile talep
etmediği Öcalan'la hükümet olarak görüşmediğimiz, MİT'in bu görüşmeleri yaptığı
bilindiği halde onun taleplerinin dışında bir takım şeyler ileri sürmek
suretiyle Öcalan'ı da zor duruma düşürdüğünüzü bilmiyorsunuz. Siz kimin
sözcülüğünü yapıyorsunuz da Öcalan'ı itibarsız hale getirmek
istiyorsunuz?"(2).
Anlaşıldı; terörist başı sizin
için itibarlı bir adamdır ve onun için de bütün dayatmalarını yasal düzenleme
adı altında yerine getiriyorsunuz. Peki, Apo'nun sebep olduğu terör olaylarında
şehit olanlar ile onların geride bıraktıkları dul ve yetimlerin ve terör
gazilerinin itibarı ne olacak? Onların itibarını kim koruyacak? Size göre; her
iki taraf da itibarlı ise bu kirli mücadelede itibarsız olan kim? Bülent Arınç,
acaba Öcalan'ın itibarını korumaya çalışmakla ve kendisine itibar atfetmekle
TCK/215'e göre suçu ve suçluyu övme suçunu işlediğinin ve bu suçun iki yıllık
hapis cezasını gerektirdiğinin farkın damıdır?
Munzur Dağı Fare Doğurdu!
Türkçemizde "Dağ
fare doğurdu" diye bir söz vardır. Beklentilerin boşa çıkması
üzerine söylenen bir sözdür bu. Bilindiği gibi Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun
aylar öncesinden duyurulan ve Alevileri beklenti içine sokan Tunceli ziyareti
gerçekleşti. Ne var ki; Alevilerin 12 madde halinde hazırlayıp sundukları,
tamamı insani, gerçekleştirilebilir ve toplumsal düzenimize hizmet eden
taleplerinin hiçbirine olumlu cevap vermedi Başbakan. Neydi Alevilerin
talepleri:
1- Aleviler ötekileştirilmesin.
Türkiye'de Alevi bir bakanın, müsteşarın, valinin, genel müdürün olmaması,
Alevilerin ötekileştirildiğini gösteren en dikkat çekici örnektir.
2- Cemevleri, Alevi inancının
ibadet mekânlarıdır. Cemevlerinin inançsal statüsü tanınmalı, diğer
ibadethanelerin yararlandıkları tüm haklardan yararlanmalı.
3-Aleviler, toplumun özgürlükçü
gelişimi önünde engel olan mevcut Anayasa yerine, toplumun her kesiminin
katıldığı ve temsil edildiği yeni bir Anayasa talep ediyor.
4- Diyanet İşleri Başkanlığı,
Anayasal kurum olmaktan çıkartılmalı; özerk Din İşleri Kurumu haline
getirilmeli, inanç gruplarının eşit temsiliyeti sağlanmalıdır. İnanç gruplarının
oluşturacağı birimler, kendi inanç mensuplarına hizmet vermeli, bunun
sağlanması için her inanç grubu, inanç bütçesinden pay almalı.
5- Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi
dersleri zorunlu olmaktan çıkartılıp seçmeli hale gelmeli, velisinin talebi
doğrultusunda çocuğa istediği din ve inançla ilgili eğitim verilmeli.
6- Hacı Bektaşi Veli Dergâhı başta olmak üzere tüm Alevi- Bektaşi dergâh ve
türbeleri, bu inanç mensuplarına devredilmeli
7- Alevi İslam inancı ortaöğretimden başlayarak öğretilmeli. Yükseköğretimde
Alevi inancına yönelik inanç önderlerini yetiştiren akademik birimler
kurulmalı.
8- Alevi köylerine cami yaptırma
girişimi ve imam atamaları durdurulmalı, atanan imamlar da geri çağrılmalı.
9- Milli tarih ve İslam tarihi,
mezhepler üstü bir anlayışla doğru ve tarafsız olarak yeniden yazılmalı, başka
inançları yok sayma düşüncesinden vazgeçilmeli.
10- Baraj, taş ocağı, yol ve
benzeri kamu hizmetlerinde Aleviler için kutsal sayılan yerlerin zarar
görmemesi için hassasiyet gösterilmeli.
11-İnsanların maneviyatını
yaşaması, günün inançsal ritüellerini yerine getirmesi için aşure günü tatil
ilan edilmeli.
12- Gerek Yavuz Sultan Selim,
gerekse Şah İsmail Hatayi Türk ve İslam tarihinin iki önemli, iki büyük
şahsiyetidir. Geçmişte yaşanılan olumsuzluklara taraf olmaktan kaçınılmalı ve
bu olaylardan ders çıkarılmalı. İstanbul Boğazı'na yapılan bir köprüye Yavuz
Sultan Selim ismi veriliyorsa, Boğaziçi Köprüsü'nün adı da Şah İsmail Hatayi
olarak değiştirilmeli. İki kardeşlik ve barış köprüsü ile bu anlamsız kırgınlık
giderilmeli(3).
Davutoğlu'ndan Alevilere Üç Müjde!
PKK'nın ciddiye alınan ve bir bir
uygulamaya konulan talepleri karşısında Alevilerin son derece masumane ve iyi
niyetli olduğu konusunda asla şüphe bulunmayan bu talepleri karşısında
Davutoğlu'nun Alevilere "Müjde" olarak bildirdiği
üç vaat ise şunlar:
1- Dersim'de eski kışla müzeye dönüştürülecek ve adı
da Dersim Müzesi olacak. Bunu için 10 milyon liralık ödeneğin talimatını verdik.
2- Ziyaret ettiğimiz bütün yerlerin yolları
yapılacak. Dersimli kardeşlerimiz oralara en iyi şartlarda gidecek ve hepsi
restore edilecek. 12 milyon liralık bir kaynak ayırdık.
3- Rektörümüz üniversitenin adının Munzur
Üniversitesi olması istedi biz de kabul ettik.(4)
Anlaşılan Davutoğlu'nun Tunceli
ahalisine vermiş olduğu en ciddi taahhüdü, Dersim'de yaşanan, TSK ve
dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti aleyhine olabilecek ne kadar uyduruk bilgi ve
belge varsa içinde sergileneceği bir "İftira Müzesi" kurma
düşüncesi oldu! Ha bir de terörist başı ve Feodal Kürt Bey'i (Rıza Zelyut'a
göre; Kürtlerin desteğini almak için adamları Ali Şir ve Baytar Nuri'nin
telkinleriyle Kürtçü gözüken bir Türkmen olan) Rıza'yı "Evlad-ı Kerbela"
ve Peygamber torunu olduğunu ilan etti Sayın Davutoğlu. Tıpkı, Cumhurbaşkanının
"Amerikayı
Müslümanların keşfettiğini ilan etmesi" gibi, saçma sapan ve
bilimsellikten yoksun bir ilandı onun ki de. Habere göre; Çakma Seyyit Rıza'nın
torunlarıyla da görüşen Davutoğlu, özür dilemedi ama Tunceli halkına zulmedildiğini
resmen kabul ve ilan etti Tunceli'de. Şu sözler ona aittir:
"-Oğlumu benden sonra asın- diye yalvaran bir
babanın göz önünde oğlunu asan bir zihniyet zalim bir zihniyettir. Biz yüzleşiyoruz
ve söylüyoruz. Size zulmedildi ve ayıp edildi..."(5).
* * *
Hükümet,
geçmişte yaşanan ve milletimizi üzüntülere gark eden ve hatta ayrıştırma
temayülü bulunan ne kadar yara varsa, kabuklarını bir bir soyarak enfeksiyon
kapması veya büsbütün kangren olması konusunda kararlı gözüküyor. Ne diyelim;
Allah bu milletin sonunu hayretsin...
Ömer Sağlam
__________
1-https://www.zaman.com.tr/politika_arinctan-hdplilere-ocalani-zor-duruma-dusurdugunuzu-bilmiyorsunuz_2259987.html,
2-http://www.gazetevatan.com/-ocalan-i-zor-durumda-biraktilar--700258-gundem/,
3-http://www.sabah.com.tr/gundem/2014/11/25/asure-gunu-tatil-mi-olacak-iste-12-maddelik-talep,
4-http://www.haberler.com/basbakan-davutoglu-tunceli-de-6712821-haberi/
5-http://www.radikal.com.tr/politika/basbakan_davutoglundan_dersim_muzesi_sozu-1237563
ALINTI YAPMAK İÇİN
- Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
ESER EKLEMEK İÇİN
- "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
YORUM YAZMAK İÇİN
Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.