50 Milyon Dolarlık Vahdettin Köşkü Diyanet'in Elinden Nasıl Çıktı? [Ömer Sağlam]
Gruplarımızda yayınlanan makaleler sansürlenmez. 2012′den beri de redakte dahi edilmeden özgün şekliyle yayınlanır.
Vahdettin Köşkleri
konusunda medya vasıtasıyla çok şey konuşuldu, çok şey yazıldı çizildi. Ancak
anlatılanların çoğu yanlış ve fasafiso türünden şeyler. Bilgilerde birçok
yanlış ve eksik yanlar var. Konu hakkındaki en yeni bilgilerden birisi,
Vahdettin Köşklerinin (Yapıldıkları sırada bahse konu alanda irili ufaklı
birden çok köşk varmış) şu anda Cumhurbaşkanı R.Tayyip Erdoğan'ın Çalışma Ofisi
olarak hazırlanmakta olduğudur.
Gazetelerde yazdığına
göre; Vahdettin Köşkleri, II.
Abdülhamit tarafından, Fransız-Türk Levanten Mimar Alexandre Vallaury'e
yaptırılarak küçük kardeşi Şehzade (son Osmanlı Padişahı) Mehmet Vahdettin'e
hediye edilmiştir. Köşkün karakteristik özelliği; Soğan başlı kubbesiyle mimari
açıdan nadir yapılardan birisi olmasıymış. Köşkün bulunduğu 60 dönümlük arazi
içinde küçük köşkler ve bir de sera bulunuyormuş. Köşkler, 1984 yılı içinde "Taşınmaz Kültür Varlığı"
olarak tescil edilmiş, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından restore edilen
(Oysa bu bilgi yanlıştır. Çünkü Diyanet İşleri Başkanlığı restorasyon işleriyle
görevli bir kurum değildir) köşklerdeki restorasyon çalışmasını inceleyen 6
Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, yıllar önce yapılan
restorasyon çalışmasının aslına uygun olmadığı için yıktırılmasına ve aslına
uygun olarak yeniden inşa edilmesine karar vermiş. Bu karar üzerine de 3 yıl
önce tamamen yıktırılmıştır! Gazeteler böyle yazıyor!(1).
İsterseniz Vahdettin Köşkü'nün Gerçek Hikâyesini
Bir de Benden Dinleyin!
Peki; yazdıklarını
tamamen meccanen yazdığı için hiç kimseye diyet borcu bulunmayan, halkı
aydınlatmayı hakka hizmet olarak telakki ettiği için sadece inandığı doğruları
yazan bir kişi olarak Vahdettin Köşkleri'nin gerçek ve hazin hikayesini bir de
benden dinlemek istemez misiniz? İstersiniz değil mi?
İşte sadece inandığı
doğruları için ailenizin yazarı da olan Araştırmacı-Yazar Ömer Sağlam'ın,
Türkiye Diyanet Vakfı adına bu köşkleri satın alan ve bu köşkün bulunduğu 51
dönümlük alanın adı geçen vakfın elinden çıkmaması için sonuna kadar direnen ve
aynı zamanda TDV'nin kurucuları arasında da yer alan bir zatı muhteremden
konuya ilişkin olarak dinledikleri:
Sultan Vahdettin,
1922 yılında ülkeyi terk ederken bu köşkleri saray çalışanlarından "Zehra
Hanım" isimli bir kadına bırakır ve ona der ki; "Gelecekte, eğer izin verilir de
torunlarımdan Türkiye'ye dönecek olanlar çıkarsa bu köşkleri kendilerine iade
edersin. Aksi takdirde köşkler senindir, dilediğin gibi tasarruf edebilirsin...".
Hanedan Üyeleri Köşkün Bulunduğu Araziyi
Satıyorlar!
Vahdettin Köşkü,
İstanbul'un Çengelköy sırtlarında, boğazın en mutena yerindedir. Köşkün
bulunduğu arazinin sahil tarafında Kuleli Askeri Lisesi vardır. Köşkün emanet
edildiği kadın olan Zehra Hanım, Çengelköy halkı tarafından "Saraylı" olarak
bilinirmiş. Köşkün bulunduğu alanda küçük bir evde yaşamını geçirmiş. 1950'li
yıllarda hanedanın kadınlarına Türkiye'ye dönüş izni verilince Sultan
Vahdettin'in torunları Neslişah Sultan, Hümeyra Sultan ve (haber kaynağımız
burada üçüncü bir hanım sultandan daha bahsetti Necla veya Hanzade olabilir.
Anlatırken not almadığım için unuttum) Türkiye'ye dönünce, Zehra Hanım, bu
köşkleri kendilerine teslim eder. Ancak köşkler tamamen harap vaziyettedir.
Bakımı ve restorasyonu yapılarak ayağa kaldırılması için büyük paralar
gerekmektedir ve bu para da Vahdettin'in
torunlarında yoktur. Böyle olunca, hanım sultanlar söz konusu köşkün bulunduğu
araziyi 16 ayrı kişiye satarlar! Yani böylece köşkün bulunduğu arazinin
mülkiyeti el değiştirir ve özel şahıslara geçer.
Köşkler Yağma Ediliyor!
Yıkıntı halinde
bulunan köşklerin adam olmayacağına kanaat getiren bu kişiler, iddiaya göre;
çevredeki halka köşk yıkıntılarını yağmalamaları ve işe yarar parçaları alıp
götürmeleri yönünde el altından haber gönderiyorlar ve köşkler çevre halkı
tarafından büsbütün yağma ve talan edilerek iyice kullanılamaz hale geliyorlar.
Tabiri caizse ortada sadece boş bir arazi kalıyor!
1979 yılında (Eski
Diyanet İşleri Başkanlarından ve TDV kurucularından olan Dr. Lütfi Doğan'ın
Diyanetten sorumlu devlet bakanı olarak görev yaptığı Bülent Ecevit
liderliğindeki hükümet tarafından) hac ve umre seyahatlerini düzenleme işi
Diyanet İşleri Başkanlığı'na verilince ve DİB bu işi TDV ile ortaklaşa yapmaya
başlayınca, elde biriken paraları yatırıma çevirmek için harekete geçilir ve
1980 yılında bir Emlak komisyoncusu marifetiyle Vahdettin Köşkünün bulunduğu
arazinin TDV adına satın alınması gündeme gelir. Bu emlak komisyoncusu, aynı
zamanda köşkün 51 dönümlük arazisinin sahibi olan 16 kişiden birisidir!
12 Eylül Darbesi İşlemlere Darbe Vuruyor!
Yapılan pazarlıklar
sonucu 125.000.000 TL'ye el sıkışılır ve noterde bir "Satış Vaadi"
sözleşmesi yapılarak tespit edilen fiyatın yarısı ödenir(2). Satış
işleminin gerçekleşmesi için Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün "Yetki"
vermesi gerekmektedir ve bu işlemler devam ederken 12 Eylül Askeri Darbesi vuku
bulur. Vakıflar Genel Müdürlüğü bu yetkiyi ısrarla vermek istemez. Bu sebeple
TDV oldukça müşkül duruma düşer. Çünkü 125 milyon TL'nin yarısı arsa
sahiplerine ödenmiştir! Sonunda dönemin Diyanet İşleri Başkanı, Askeri yönetim
tarafından Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne getirilen Emekli Tümg. Galip
Yiğitgüden'i makamında ziyaret eder ve satın alma yetkisini alır. Ancak
Vakıflar Genel Müdürlüğü çok ağır şartlarla (adeta TDV'yi bu arazi konusunda
adım atamayacak şartlar ileri sürerek) satın alma yetkisi verir.
Gelin görün ki;
dönemin Üsküdar Tapu Kadastro Müdürü olan zat, TDV'nin emlak işlerini yürüten
çalışanıyla (S.E) eski arkadaştır ve bu sebeple Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün
ileri sürdüğü şartların hiç birisini dikkate almaksızın mülkiyet devri
işlemlerini yapar ve Tapu Senedi'nin kayıtsız-şartsız TDV'ye geçmesini sağlar.
Kuleli Askeri Lisesi Kumandanı Albay!
Bu arada beklenmedik
bir şey olur ve mülkiyeti TDV'ye geçen 51 dönümlük köşk arazisinin, deniz
tarafında bulunan Kuleli Askeri Lisesi'nin o günkü komutanı olan albay, bu
arazinin Diyanet'e geçmesinden rahatsız olur ve bu arazinin askeri lise adına
kamulaştırılması için Birinci Ordu Komutanlığı'na yazı yazar ve sonuçta bu
yazı, silsile yoluyla Genel Kurmay Başkanlığı'na kadar gelir. Genel Kurmay
Başkanlığı da bu arazinin söz konusu hizmet için kamulaştırılması konusunda
Milli Savunma Bakanlığı'na talimat yazar (konuğumuz burada bir parantez açarak
-ben o güne kadar Milli Savunma Bakanlığı'nın Genel Kurmay Başkanlığı'nın
emrinde olduğunu bilmiyordum- diyor)! Konu hükümete intikal eder. Zamanın
Diyanet'ten ve Vakıflardan sorumlu Devlet Bakanı Kâzım Oksay, arazinin istimlak
işlemine karşı çıkar ve böylece arazi TDV'de kalır.
1937 Tarihli Görüntüler Baz Alınır!
TDV, bir taraftan da
bu arazi üzerine "İslam
ülkelerinden gelecek din adamlarının barındırılacağı bazı mekanlar yapmak
için" belediyeye başvurur, ancak sadece %3'lük (yaklaşık 1.500
metrekarelik) bir bölümü için yapı izni alabilir. Yapılaşma oranının biraz daha
arttırılması yönündeki talepler yoğunlaşır ve ilgili mevzuat gereğince yıkılan
köşklerin aslına uygun olarak yapılması kaydıyla ve sözüm ona restorasyon adı
altında %6'lık (yaklaşık 3.5 dönümlük) yapı ruhsatı alınır. Bunun üzerine
köşklerin, 1937 yılındaki durumunu gösteren fotoğraflardan hareketle bir proje
hazırlanır ve inşaata başlanır. Bu arada Kuleli Askeri Lisesi bir kez daha
devreye girer ve yapılaşmanın derhal durdurularak bu alanın istimlak edilmesini
ve koruluk olarak muhafazasını ister. Ancak dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanı Bedrettin Dalan, "Ben bu
projeye onay verdim, verdiğim karardan dönemem..." diyerek Kuleli
Askeri Lisesi vasıtasıyla gelen talebe olumsuz cevap verir. Öte yandan dönemin
Genel Kurmay Başkanı Org. Necip Torumtay da (Muhtemelen yapılan görüşmeler sonunda
ikna edilerek) istimlak talebine olumsuz cevap verir. Böylece köşklerin
inşaatı, 1937 yılındaki görüntülerine uygun olarak tamamlanır. Kökler betonarme
olmakla birlikte, dışları aslına uygun olarak tamamıyla ahşapla kaplanır.
Turgut Özal ve Semra Özal Devrede!
1990 yılına
gelinmiştir. O sırada Huber Köşkü'nün yetersiz olduğundan bahisle
Cumhurbaşkanlığı'na tahsis edilmek üzere İstanbul'da boğaza nazır uygun bir
mekan aranmaktadır. Köşklerin yapımında görevli bir mimarın doktor olan abisi,
Merhum Turgut Özal'ın özel doktoru Prof. Dr. Cengiz Aslan'ın arkadaşıdır ve
onun vasıtasıyla, Turgut Bey'e haber uçurulur! Bir hafta sonu Cumhurbaşkanı
Turgut Özal, eşi Semra Özal ve doktoru Cengiz Aslan, çıkar gelir yapımı
tamamlanan Vahdettin Köşkü'nün bulunduğu alana. Özal, sağı solu şöyle bir
kolaçan eder ve özellikle arazinin konumuna bayılır. Bunun üzerine ilgililere
derhal "İstimlâk-Kamulaştırma"
talimatı verir.
Köşkün ve bulunduğu
arazinin o günkü değeri, yaklaşık 20 milyon dolara tekabül edecek şekilde 64
milyar TL olarak tespit edilir ve bu para derhal İstanbul'daki bir bankada
Türkiye Diyanet Vakfı adına açılan bir hesaba yatırılır. TDV'nin bazı
yöneticileri kamulaştırma işlemine karşı çıkarlar ve bunun için Korkut Özal'ı
ziyarete giderek, kendisinden ağabeyi Turgut Özal'ı bu işten vazgeçirmeye ikna
etmesini isterler. Ancak Korkut Özal "Ağabeyim,
bir şeye karar vermişse onu mutlaka yapar. Hele de arada Semra Hanım
varsa..." der ve devreye girmekten imtina eder.
1990 Hac Krizi ve Sonrası!
Türkiye Diyanet
Vakfı'nın bazı yöneticileri kamulaştırma işlemine karşı çıktıkları için bankada
hesaplarına yatan kamulaştırma bedeline dokunmak istemezler, ancak 1990 yılında
yaşanan hac krizi onların elini kolunu bağlar (1990 yılında görevli olarak
hacca gittiğim için yakından biliyorum; o yıllarda hac hem karayoluyla, hem de
havayoluyla yapılıyordu. Ancak 1. Körfez savaşının patlak vermesiyle birlikte
güvenlik gerekçesiyle karayoluyla haç iptal edildi. Böylece Türkiye Diyanet
Vakfı, yanılmıyorsam, Diyanet tarafından hacca götürülecek yaklaşık 57.000 hacı
adayından 40.000'inin yatırmış olduğu hac paralarını iade etmek zorunda kaldı.
Çünkü 57.000 hacı adayından 17.000'i havayolundan hacca giderken, 40.000'i
karayolundan hacca gitmek için başvurmuştu. Karayolundan hac iptal edilince,
Diyanet 40.000 hacı adayının parasını iade etmek zorunda kalmasının yanı sıra o
güne kadar bunlar için yapmış olduğu harcamalar da Diyanet'in sırtına sarılmış
oldu!
Ayrıca Mekke ve
Medine'de 57.000 kişi ve birkaç bin kişilik görevlinin barınacağı şekilde
kiralanan ev ve otellerin büyük kısmı da haliyle boş kaldı. Kiralamalar,
önceden yapıldığı için ev ve otel sahiplerine bir miktar avans da veriliyordu.
Bu durumda kiralanan ev ve oteller için ödenen avanslar da Diyanet'in sırtında
kaldı! Hatta, ev ve otel sahipleri, kalan kiralarının da ödenmesi için talepte
bulundular. Kalan kiralar ödendi mi emin değilim, ancak ödenen avanslar tahmin
ediyorum geri alınamadı ve zarar olarak kaydedilmek zorunda kaldı. Biz bazı
görevliler, karayoluyla hac iptal edilmezden önce sınırı geçtiğimiz için 57.000
kişilik hacı adayına hizmet edeceğimiz yerde, yalnız havayoluyla hacca gelen
17.000 civarındaki hacı adayına hizmet ederek Türkiye'ye dönmüş olduk).
İşte bu kriz
ortamında bazı TDV yöneticileri, krizi aşmak için İstanbul'a giderek Vahdettin
Köşkleri için yatırılan 64 milyar TL'lik kamulaştırma bedelini bankadan tahsil
edip, Vakfın hesaplarına intikal ettirirler. Böylece istimlak işi kesinleşmiş
olur. Ancak TDV, ödenen kamulaştırma bedelini yetersiz bulur ve hazine aleyhine
"Tezyid-i Bedel-Bedelin
Arttırılması" davası açar ve yapılan yargılama sonunda devlet, adı
geçen vakfa 85 milyar TL daha ödeme yapmak zorunda kalır! Gecikme faizleriyle
birlikte bu kamulaştırma işi için devlet, adı geçen vakfa yaklaşık 50 milyon
dolar mukabilinde bir ödeme yapar. Yani Türkiye Diyanet Vakfı 1980 yılında
yaklaşık 2 milyon dolara satın almış olduğu 51 dönümlük Vahdettin Köşkü arazisi
için devletten yaklaşık 50 milyon dolar kamulaştırma bedeli tahsil etmiş olur(3).
Diğer bir deyimle; devlet bu arazinin beher dönümünü yaklaşık 1 milyon dolara
kamulaştırmış olur...
Demirel Vahdettin Köşkünü Tekrar Kaderine Terk
Eder!
Özal'ın 1993
yılındaki beklenmedik vefatıyla cumhurbaşkanı olan Süleyman Demirel, bu
köşklerle ilgilenmez ve köşkler yine kaderine terk edilir. Ta ki; AKP iktidara
gelinceye kadar!
AKP, İstanbul'un
Kadıköy ilçesindeki seçim başarısızlığını aşmak için 2009 yılında ünlü mimar
Sinan Genim'i Kadıköy'den Belediye Başkanı Adayı gösterir. Ancak yine başarısız
olunur. Bununla birlikte Sinan Genim ile AKP arasında böylece bir ilişki
kurulmuş olur. Halen Vahdettin Köşkü'nün bulunduğu alanda, Sinan Genim
tarafından hazırlanan bir projeye uygun olarak bir çalışma yapılmaktadır.
İddialara göre; TDV
tarafından köşklerin 1937 yılındaki görüntülerinden hareketle hazırlanan
projeye göre inşa edilmiş köşkler ve sair yapılar tamamen yıktırılarak, söz
konusu alanda halen Sinan Genim tarafından hazırlanan projeye göre bir
yapılaşma faaliyeti sürdürülmektedir(4).
Ömer Sağlam
__________
1-http://www.hurriyet.com.tr/gundem/24823478.asp,
2-1980 yılında alınan
meşhur 24 Ocak kararlarıyla 1 doların 70 TL'ye yükseltildiğini, hesaba
katarsak Vahdettin Köşklerinin TDV'ye
maliyeti yaklaşık 2 milyon Dolar (1.785.714.2 $) olmuştur
(bk.http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2001/08/17/17207.asp),
3-1990 yılı dolar
kuru ortalama 2.607.60 TL'dir. Bu hesaba göre; TDV'ye ödenen toplam 149 milyar
TL'nin dolar karşılığı 57.153.816 dolar yapıyor. Bu durumda özellikle
"Tezyidi Bedel" davasıyla alınan 85 milyar TL'lik bölümün, 1990
yılında değil, doların çok daha yükseldiği sonraki yıllarda tahsil edilme
ihtimali ve rakamların yaklaşık miktarlar üzerinden verilmiş olduğu hatırdan
çıkarılmamalıdır.
4-Metin içindeki
parantez içi bilgiler tarafımızca eklenmiştir. Ö.S.
ALINTI YAPMAK İÇİN
- Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
ESER EKLEMEK İÇİN
- "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
YORUM YAZMAK İÇİN
Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.