Emanete Hıyanet Etmeyin [Mustafa Nevruz Sınacı]
Önce “EMANET”in ne demek olduğunu ve ne
anlama geldiğini çok iyi bilmek gerek. Çünkü emanet’in önem, anlam ve değerini
idrak edemeyenler (ya da, ne demek olduğunu, ne ifade ettiğini bilmeyenler),
çok kolaylıkla bedhah (gizli düşman) olabilir. Menfur ve melânet hainler tarafından
sağlanacak, çok basit çıkarlar (makam-mevki) v.s. menfaatler karşılığında, paralize
işbirlikçilere dönüşüp, gaflet, dalâlet ve ihanet ehlinin kirli emellerine alet
olabilirler.
TÜRK VATANDAŞININ EMANETİ
Mustafa Kemal ATA-TÜRK açısından
baktığımız taktirde: Mutlak fazilet, hak, adalet, özgürlük/güvenlik, demokrasi,
lâiklik, ebed-müddet devlet ve tam bağımsızlık anlamına gelen Cumhuriyet; Milli
birlik/bütünlük, keder, kıvanç ve kaderde beraberlik.; Sarsılmaz, bölünmez, parçalanmaz
Devlet/Bayrak/Toprak; Milli, ilmi,
maddi-manevi, sanat ve kültür değerlerimiz; Haksızlık, yolsuzluk, sömürü ve zulme
karşı direnç, daimi zindelik ve icabında milli refleks.; Dönme, devşirme, hain,
vatanı bölmeye çalışan zalim ve Milli birliğimizi bozmaya kalkışan fesat
odakları ile nifak tohumlarına karşı hassasiyet; Milli irade simsarı din ve dil
tüccarlarına, Türkiye’yi yok etmeye adanmış etki ajanı ihanet şebekeleri ile
menfur teröristlere yârdım ve yataklık edenlere karşı hadlerini bildirmek;
Adaleti ahlâkı ve hukuku hâkim, siyaseti kaliteli, nezih ve temiz tutmak Türk
Milleti ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına emanettir.
Günümüzde, emaneti yegâne koruma,
millet ve devleti kollama aracı olan ve “Namus, Şeref” anlamını haiz
Oy’larımızı, bu ideal, ilke ve değerlere uygun adaylara, Milli Refleks ve partilere
kullanmaya özen göstermeliyiz. Bu basiret (öngörü), feraset beka ve idrakten (bilinç)
aciz, beyinleri dumura uğramış zavallı, cahil ve menfaatperest güruh, Türk
Milleti ve Türkiye Cumhuriyeti için en büyük tehlikedir. Çünkü:
Türk milleti, tarih, kültür ve
medeniyetinin varisi; Türkiye Cumhuriyetine yurttaşlık bağı ile bağlı her
vatandaş “emaneti korumakla” görevli, yaşatılmasına memur ve mükelleftir. Vakti zamanı gelince şimşek olup düşmanın başına
çökmek, hançer olup yüreğini deşmek ve her ne pahasına olursa olsun “devleti ve
milleti” korumak emanettir. Büyük Türk milleti asla imansız, vatansız ve
topraksız olmaz, olamaz!. Türk milletinden hırsız, anarşist-terörist, arsız,
yolsuz, namussuz, din tüccarı, mason-misyoner ve siyaset simsarı çıkmaz.
EMANET, ADALET, DALÂLET VE MİLLİ MUHAFAZA
Gelenek ve gerçek bağlamında Milli
emanetler ve manevi mukaddeslerin muhafaza ve payidarı; “İnsan hakları, adalet,
demokrasi, eşitlik ve hukukun vazgeçilmez unsuru” kitle partilerine ait bir
görevdir. Başta kadim “medeni siyaset” olmak üzere, Şûra geleneği ve Milli
Meclis terekkübünde (oluşum ve içeriğinde) mutlaka milletin hür iradesinin
temsili şart olup; Türk demokrasisinde vasıta, vesayet, cunta/sulta, güdüm ve
tasallut yoktur. Şu hale nazaran:
Önemlidir!.. Lütfen hafızanıza not
edin. Yargıtay Cumhuriyet Baş Savcılığı (YCBS), Siyasi Partiler Bürosu
kayıtlarına göre 2015 yılı Mart ayı itibarıyla Türkiye’de 97 faal siyasi (!)
parti var. Yüksek Seçim Kurulu (YSK) bunlardan 31’inin 7 Haziran 2015 Pazar
günü ifa, icra edilecek “25. dönem parlamenter belirleme” sürecine katılma hak
ve niteliklerine sahip bulunduğunu bildirdi. Seçim işleri kurumunun 07 Nisan
2015 tarih ve 630 sayılı kararı uyarı, sadece 20 partinin bu hakkı kullanabildiği
ve seçimlere katılabildiği görüldü!..
Üstelik her ne kadar başkaca
seçenekleri olsa bile “İnsan hakları, adalet, saydamlık, eşitlik ve hukuk”
ilkeleri gereği, yargı gözetiminde, resmi ve yasal “ÖN SEÇİM” yapmaları ve
parti adaylarını, hiç ağızlarından düşürmedikleri “DEMOKRASİ, EŞİTLİK VE HUKUK”
hükümleri doğrultusunda uygulamaları (geleneksel olarak) beklenirken; CHP’nin %
85’lik.; Fakat sonradan görüldüğü ve anlaşıldığı üzere göstermelik ön
seçiminden başka hiçbir parti eşitlik, etik ve hukuk ilkelerine riayet etmedi.
Bu büyük bir ayıp, yüz karası. Hattâ utançtır!..
BU BİR İNSANLIK SUÇUDUR!..
Kayıt ve söylem bazında (güya), Türkiye
Cumhuriyeti, Demokratik ve lâik bir hukuk devletidir. Mademki öyledir, o halde
insan hakları, ‘olmazsa olmaz eşitlik ilkesi’ adalet-hukuk ve demokrasi gereği
bütün adayları bizzat ve doğrudan “2820 Sayılı Siyasi Partiler Kanunu” gereği
parti üyeleri ve/veya delegeler belirlemeliydi. Olmadı. Şu hale nazaran: 20
parti ve bu kombinasyon (organizasyon) içinde bir takım kirli ittifaklarca
halkın önüne sürülerek, usulen yapılacak bir seçimle millete dayatılan
parlâmenter adayları meşru, hukuki ve etik değildir.
Çünkü bu listeler parti üyeleri ve halkın
hür iradesine değil; Kendini millet adına ve millete rağmen karar vermeye ehil,
vekil, vasi ve yetkili gören bir takım kifayetsiz muhteris, hırs ve ihtirası
yeteneğine galip gelmiş güdümlü unsurlarca atanan aktör, figüran, kukla, uşak,
oyuncu ve palyaçolardan millete vekil olmaz. Kaldı ki, hukuken asil’in
(müvekkilin) vekili şahsen, asaleten ve doğrudan ataması (tevkil etmesi)
şarttır. Bu işlem Noter huzurunda yapılır. Dolayısıyla Millet tarafından vekil tayin
ve tensip edilecek bütün “aday”ların, doğrudan millet tarafından, seçim
kanunlarının öngördüğü usul ve esaslar çerçevesinde ve Hâkim teminatı
çerçevesinde belirlenmesi şarttır. Lâkin böyle olmadı.
Öyleyse önerilen adaylar yok hükmünde
ve öngörülen seçim meşruiyetten yoksundur.
İkincisi: Mezkür 20 partiden 13’ü tam
liste vererek 85 seçim çevresinde; Diğerleri ise sırasıyla: 75., 73., 56., 58.,
56., 55 ve sonuncusu da 43 seçim bölgesinde aday gösterebildiler. Ayrıca Türkiye
genelinde 166 kişi bağımsız milletvekili adayı oldu. (ysk.14.04.2015/630)
DAHASI VAR!..
Bahse konu adayların belirlenmesinden
tutun; Bir takım seçime girme hakkı olan veya bu hakka sahip bulunmayan sözde
partiler ve bunların sahipleri arasında cereyan eden iğrenç pazarlıklar ve aşağılık
ilişkilere ne demeli? Hepimizin ve herkesin gözü önünde cereyan eden yasalara
aykırı “ittifak, iltihak, emanet, hıyanet ve ortak liste” pazarlıkları ne kadar
iğrenç, insanlık dışı ve utanç verici idi!.. Sonuçta, kanunlarda açıkça yer
alan “ittifak, dolaylı, hileli iştirak ve aleni ittifak” yasağı, adeta bir “meydan
okuma” tarzında delinerek bir takım kirli /şaibeli ilişkiler oluşturuldu...
Bunun neresi seçim, hukuk, ahlâk,
adalet, eşitlik ve demokrasi Allah aşkına!..
DUYGUSAL SÖMÜRÜ VE DİN TÜCCARLIĞI
Millet adına devleti yönetmeye talip
olanların din, iman, cemaat, tarikat, etnik kök, ana dil, ırk ve mezhep
ayrımcılığı yapması; Büyük bir felâket, art niyet, tuzak, kumpas ve nitelikli
sahtekârlık alâmetidir. Bu gibi eylem ve söylemler ya güdüm, emanet, vesayet,
dikta-cunta ya da mütegallibe emrinde siyasi manipülâsyon işaretidir.
Dolayısıyla namuslu, dürüst, demokrat ve mütevazı olmayan; Aşırı iddialı, vurucu-kırıcı,
hırs ve ihtiraslı gruplar kesinlikle milli/ilmi, iyi niyetli ve “hizmet üretme yönünden”
samimi değildirler.
OYSA: Özüne inildiği, orijinal ve
objektif kaynaklar bulunduğunda görülen odur ki; İstisnasız bütün vahiyler
(ilâhi sayfa, buyruk ve kitaplar) adalet, ahlâk ve hukuk’u düzenlemiş ve fakat
insanların idaresine dair açık, net ve biçimsel (doktriner) hükümler
getirmemiştir.
İsra Suresi 16. Ayet de, her şeye
egemen RAB (mealen) “Biz, bir memleketi (zulüm, isyan, azgınlık ve
taşkınlıklarından dolayı) helâk etmek istediğimiz zaman, onun (yolsuzluk, haram
ve hırsızlık ürünü refahtan şımarmış (kendini yeterli görüp Allah’a ihtiyaç
duymayan) elebaşı’larına (idareci, siyasetçi ve önderlerine) emrederiz, onlar
da fâsıklığa saparlar/dinî, ahlâki/insani kuralları çiğnerler. Artık o
(ülke)nin üzerine azap sözü hak olur. Derken biz de onu yerle bir ederiz. [bk.
6/123; 11/116-117; 23/63-64; 34/33-35]
Hırs, heves ve ihtirası yeteneğinden
büyük, şaşkın primitif (manyak) türler, kifayetsiz muhterisler ile dinden,
imandan bihaber, insani yöndense mutasyona uğramış siyasi mevtalar, örtülü
velâyet ve vesayet sahibi mütegallibe tarafından İslâm ülkelerine idareci
sıfatıyla tayin ve tertip ediliyor. İşte bu kabul edilemez hakikat yüzünden
Müslüman Devletler; En küçük bir insani, ilmî, vicdani, akli ve mantıki değeri
haiz olmayan, tefessüh etmiş vahşi batı önünde malul ve mazlum pozisyonunda durmaktalar.
Daha açık bir anlatımla:
Şu anda, başta ülkemiz olmak üzere,
bütün İslâm coğrafyasında bu neviden bir güruh idareye egemen olmakta.
Dolayısıyla Müslümanların öz vatanları yaşam alanlarında hâkim olan anarşi,
terör, tedhiş, hırsızlık, yolsuzluk, savaş, cinayet, fesat, ifrat ve tefrikanın
sebebi: “Emanet’in ehline verilmemiş olmasıdır.” Peki, “emanet” nedir? Bu
anlamda Emanet Devlet, devlet hâkimiyet, hükümranlık, hürriyet ve hikmet olup; İnsanların
adalet, hukuk, hakkaniyet, barış, zenginlik ve esenlik içinde yaşamalarını
teminle memur ve mükellef olan bir halk’a ve Hak’a hizmet kurumudur. Hüküm ve
hikmet adına icra-i faaliyet gösteren hükümet, idaresine memur ve idamesinden
(sürdürülebilir sistemler teşkil etmekten) mesul olduğu toplum adına; Tam bir
dürüstlük, saydamlık, adalet ve eşitlikle faaliyet göstermeye mecburdur.
İslâmî referans ve kaynaklı Cumhuriyet,
Demokrasi ve Lâiklik, hakkıyla ve lâyıkıyla (namuslu, dürüst ve demokratça)
uygulandığı takdirde, bu neticeye doğal olarak ve mutlaka varılır. Aksi takdirde
ülke bunalım, buhran, kaos/kriz, anarşi ve başıbozukluktan kurtulamaz.
Milletin ve ülkenin durumu iki temel
göstergenin beklenir sonucudur. Buna göre: Eğer bir devlette huzur, adalet,
hukuk ve istikrar yoksa: Ya top yekûn insanlar bozulmuş, insani ve ilmî
değerler tefessüh etmiş ya da yönetimi ele geçiren ‘mütegallibe’ başta
Cumhuriyet olmak üzere, demokrasi ve lâikliği askıya almış demektir. Böyle bir
durumda halk kendi yöneticileri “seçmiyor, seçemiyor ve/veya seçtirilmiyor”
demektir!..
İşte bu nedenle: Önümüzdeki seçimler çok
önemlidir. Tarihi fırsattır. Çünkü insanlar seçimde, partileri değil, kendi
geleceklerini seçer/belirler. Kişi sevdiği/seçtiği ile beraberdir. Herkesin istikbali,
istiklâl (özgürlük, mutluluk, zenginlik) ve güvencesi, oy verip desteklediği
zihniyetlerle belirlenecektir. Daha açık bir anlatımla: geleceğimiz, kendi
elimiz ve kararımızla şekillenecektir. Kullanacağımız Oy’la sadece kendimiz ve
yakın çevremizin değil, 80 milyonu mücavir milletimizin, hatta bütün İslâm
âlemi, Türk dünyası ve insanlık camiasında mezalime maruz, ezilen, üzülen ve
sömürülen milyarlarca masumun/mazlumun kaderini etkileyebilecek bir tasarrufta
bulunduğumuzun, farkında/idrakinde olmalıyız.
Dahası; Oy verdiğimiz parti/kişilerin
bütün iyilik, kötülük ve bunların yan etkilerine ortak olunmaktadır. Unutmayın,
bu seçimler, birkaç parti arasında değil, iki zihniyet arasında yapılacaktır.
Sonunda, 1-Ya, İYİLER, namuslu-dürüst ve demokrat olanlar; 2- Ya da kötüler,
hırsız, yolsuz, dönme-devşirme, din tüccarı, misyon taciri ve işbirlikçiler
kazanacaktır.
Bakınız!.. Hüküm ve hikmet’in hakiki
sahibi ne diyor ve bize ne öneriyor?..
İsra Suresi 80. Âyet: “De ki: ‘Yâ
Rabbi! (bir amaçla gireceğim yere) beni doğruluk (ve hoşnutluk) üzere dâhil et.
(Çıkacağım yerden de) beni doğruluk (ve hoşnutluk) çıkışıyla çıkar. Bana
tarafından yardım edici bir kuvvet (iktidar) ver.” Yani: “Halkı idare etmeye
talip olanlar, eğer iyi niyetli, Rab’in emirlerine sadık ve samimi müminler
iseler, bu takdirde, seçilmek için asla hırs ve ihtiras göstermez; Tam bir
iyilik, ilim, insanlık ve doğrulukla/dürüstlükle hareket ederler” anlamınadır.
Bunun işareti, aynı surenin (İsra) 81.Âyet’inde şöyle açıklanır. “De ki: “Hak
geldi, batıl zail (yok) oldu.” Çünkü batıl, daima yok olmaya mahkûmdur. [bk.
34/49]
- Bütünüyle yalan, iftira ve furyadan
ibaret sözde Ermeni soykırımını tanıma gafletine düşen veya bilinçle Türk ve
İslâm düşmanlığına, haçlı hainliğine soyunan AP parlamentosuna tabi, domuzların
emir erliği, emanetçilik, hıyanetçilik ve köpekliğini yapan;
- Bir yandan taşnak ve pontusçular,
diğer taraftan asala artıklarına şirin/hoş görünmeye çalışan dönme-devşirme,
etki ajanı; Bir taşla birden fazla kuş vurmaya, halk’a rağmen (sözde) halk
için, suya sabuna dokunmadan siyaset simsarlığı hevesli kriptolar;
- Yahut dünyanın en büyük mafyası
(harici bedhah) BABALIK tarafından maniple; Sevk ve idare edilen emperyalist
unsurların uşaklığını yapan dâhili bedhahlar;
- Veya “Türksüz yeni Türkiye
sözleşmesi” icat eden gaflet ve dalâlet ehline;
Memleketi, milleti, idare ve iradeyi
kaptırma riski hâsıl olur.
NETİCE OLARAK: Kendi ellerimiz, akıl,
ilim, idrak, istek/rıza ve irademizle; Bize, “gelecek nesiller adına emanet”
olan OY hakkımızı lehine kullandığımız parti, kişi veya grup; Hükümeti ele
aldığında adalet (eşit işe eşit ücret, seyyanen zam) Herkes için hak,
gecikmeyen adalet.; Yönetimde saydamlık, dürüstlük, bütün vatandaşlar için eşit
hak, mutlak güvenlik ve istikrar getirirse ne mutlu. Aksi taktirde, emanete
hıyanet/vatana ve millete ihanet edilmiştir!.
OY Emanettir OYUN’a Gelmeyin; Ve de,
Emanete Hıyanet Etmeyin!..
Mustafa Nevruz Sınacı
ALINTI YAPMAK İÇİN
- Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
ESER EKLEMEK İÇİN
- "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
YORUM YAZMAK İÇİN
Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.