10 Ağustos 2014 tarihinde, %70 oranında bir katılımla gerçekleşen "Cumhurbaşkanlığı Seçimi"nde, oyların % 51.7 sini alarak halk tarafından seçilen ilk cumhurbaşkanı, her ne kadar oturmuyor olsa da, Devletimizin temsil edildiği en yüksek makamın adresi Türk Milleti nezdinde “Çankaya Köşkü”dür.
Devletimizin kurucu cumhurbaşkanı tarafından, milletimize miras bırakılan Atatürk Orman Çiftliği üzerinde, yasalara aykırı bir şekilde Başbakanlık Konutu olarak başlatılan binanın yapımına, Danıştay’ın 4 Mart 2014 tarihli durdurma kararına rağmen devam edildi.
Yapılan bütün itirazları görmezden gelenler, 10 Ağustos 2014 tarihinden sonra da kaçak inşaatın yapımını devam ettirerek, konutu Cumhurbaşkanlığına tahsis edeceklerini açıkladılar. Adına önce Cumhurbaşkanlığı Saray’ı, sonra Ak Saray dedikleri bu kaçak binaya, 7 Temmuz 2015 tarihinden itibaren, “Cumhurbaşkanlığı Külliyesi” adını verdiler.
Külliye bilindiği gibi, İslam toplumunun vakıf hukuku sistemi ve hayrat kavramını geliştirmesiyle ortaya çıkan ve merkezindeki cami ile birlikte; hamam, medrese, mektep, imaret, türbe, kütüphane, aşevi, darüşşifa, kervansaray, çarşı, tekke, zaviye binalarından oluşan yapılar topluluğudur. Diğer bütün yapılar merkezdeki camiyi çevreler.
Biz neticeye bakalım, Modern Türkiye Cumhuriyeti Devleti’mizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk tarafından "Türk Milleti"ne bırakılan miras üzerinde, kaçak bir Cumhurbaşkanlığı Külliyesi inşa edildi.. Hem de Atatürk’ün kapattığı tekke ve zaviyeleri, medreseleri ve mektepleriyle beraber.
Akp’nin 13 yıllık iktidarı sürecindeki mitinglerde “Son Osmanlı Padişahı Recep Tayyip Erdoğan”, “Padişah Erdoğan” yazılı pankartları unutmadık. O pankartları açanların 2009 yılında Osmanlı kültür, örf ve âdetlerini araştırmak, tanımak ve tanıtmak amacı ile kurulan “Osmanlı Ocakları Derneği” üyeleri olduğunu bugün, “seçim sonucu ne olursa olsun seni başkan yaptıracağız” diye haykırmalarından anlıyoruz…
Görülen o ki, saraylar, külliyeler, Osmanlı Ocakları ve buna benzer en küçük ayrıntıları dahi atlamayarak, bütün güçleriyle 2023 yılına hazırlanıyorlar.
Evet, saray kavramı da Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yıkma mücadelelerinin bir safhasıydı. Her ne kadar adını külliye olarak değiştirseler de asıl amaç, milletin diline de beynine de SARAY sözcüğünü yerleştirmekti.
Bunu da medya ve muhalif siyasetçiler sayesinde, hiç yorulmadan kısa sürede hallettiler. “KAÇAK KONUT” demeleri gereken bu binaya, muhalefet ve medya ağız birliği yaparak, “KAÇAK SARAY”dedi.
Oysa bilmeleri gerekirdi ki; Türk Milleti, saray deyince “OSMANLIYI” anımsar. Çankaya Köşkü deyince de “CUMHURİYETİ ve ATATÜRK’Ü”...
7 Haziran seçimlerinden sonra, her nedense, medya ve muhalefet “Kaçak Saray” yerine doğrudan doğruya SARAY ifadesi kullanmaya ve saray derken de cumhurbaşkanını işaret etmeye başladı. Üstelik, kaçak konutta ikamet eden kişi, “İster kabul edin, ister etmeyin; Türkiye’nin yönetim sistemi değişmiştir” dediği hâlde..
“Saray şunu dedi, saray koalisyona izin vermedi” ve buna benzer sözlerle malum şahsın amacına ulaştığını, ayni bağlamda, sarayla ifade edilmenin kendisine verdiği zevkle sıra padişahlığına geldi diye düşünebileceğini hesaba katabiliriz…
Ne yazık ki, saray muhalefet ve medya sayesinde, devletimizin temsil edildiği resmî konut olan, "Çankaya Köşkü"nü siyasetçilere tamamen unutturdu. Orada ne var ne yok, diye kimse sormuyor?
Acı olan, adam her dediğini, her istediğini, öncesinde biraz itiraz gelse de medya ve muhalefet sayesinde kabul ettiriyor. Eski gücü ve enerjisi düşük görünse de hâlâ son sözü o söylüyor. Hâlâ koca Türkiye onun hırslarına, arzularına göre bir sağa bir sola savruluyor. Tabii ki, sarayı ve saraylı olmayı kabul ettiren, yarın öbür gün rejim değişikliğini de ayni yolla kabul ettirecektir.
Oysa ki, muhalefet ve medyaya düşen görev; bu adamın yasal olamayan kaçak bir konutta oturarak, resmî olarak devleti temsil edemeyeceğini halka anlatmak ve halkın anlamasına yardımcı olmaktır.
Kavramlar dikkatle ele alınmalı ve ona göre kullanılmalıdır. Saray kavramı Terörle mücadeleye de zarar vermektedir. Terör örgütünün yılmaz savunucuları Hdp, iktidarın terör mücadelesi değil, "SARAY" mücadelesi yaptığını söyleyerek, "Türk Silahlı Kuvvetleri"mizin terör örgütüyle çatışmasını değersizleştirmeye çalışıyor.
Açılım sürecinde, Pkk’nın silahlanıp, güç kazanmasına seyirci kalan, askeri kışlasına hapseden iktidar ne kadar suçlu ise iktidarla ayni masaya oturup, onunla pazarlık yapan Hdp de, ayni derecede suçludur. Ne istediler de ne verilmedi?
7 Hazirandan sonra yaşadıklarımızda gerçek olan tek şey, kendilerine izin verildiği kadarıyla askerin terörle mücadelesidir. Hâlihazırda, Türk Silahlı Kuvvetleri kendi inisiyatifi ile terörle mücadele edememektedir. Ve iktidar, gerçek anlamda askerin terörle mücadele etmesini istememektedir. Ortada bir değil, birden çok samimiyetsizlik vardır.
Halkın gerçeği görmesi ve anlaması için, muhalefete ve medyaya çok iş düşüyor.
İş ki onlar; karşı taraftan ortaya atılan sözcükleri ve kavramları kullanmadan önce, Cumhurbaşkanı ve AkpHdpPkk’ın ekmeğine yağ sürüp, sürmediğine bakabilsinler.
"Kaçak Konut"ta Oturarak; Türkiye Cumhuriyeti Devleti resmî olarak temsil edilemez!