1- http://haberiniz.com.tr/kose-yazisi/382200/islamci-kaplanin-hastaligi--mahmut-emin.html
Medine Sözleşmesi ve T.C. Anayasası [Ömer Sağlam]
Mahmut Emin
Bey'in "Türküm ne mutlu bana"
isimli facebook grubunda da paylaştığı yazısından öğrendim(1); Yeni Şafak
Yazarı Yusuf Kaplan, "İki asırlık İngiliz-Yahudi nüfûzu sona
erecek.." başlıklı yazısında: "Anayasa
değişiklik paketi, 339 Evet oyuyla geçti. Devleti ele geçiren iki asırlık
İngiliz-Yahudi güdümlü ittihatçı bürokratik oligarşi bitecek, dün olduğu gibi
bugün ve yarın da herkese kol kanat gerecek Yeni Türkiye adım adım inşa
edilecek biiznillah."(2) diyerek, anayasa değişiklik teklifinin
TBMM'den geçmesinden duyduğu sevinci dile getirmiş.
Yazısının
sonunda da "...Her şeye rağmen Rahmet Peygamberinin
ümmeti olduğumuz şuuruyla bütün farklı kesimleri yine kucaklayacağız. Her şeye
rağmen... Tıpkı Medine'de Peygamberimizin (sav) yaptığı gibi... Dik durur ve
dikkatli olursak, Allah cc önümüzü açacaktır biiznillah." diyerek, inşa edilecek Yeni Türkiye'nin
alacağı şekli tarif etmiş; Hz. Peygamber'in Medine'de kurduğu devlet! Yani "Medine
Sözleşmesi" denilen belgeye dayanan, çok dinli, çok bölgeli ve çok
hukuklu bir devlet şekli! Özetle; özerk bölgelerden, yani güncel tabirle
söyleyecek olursak eyaletlerden oluşan federal bir devlet yapısı! Çünkü Medine
Sözleşmesi, böyle bir devleti öngörmektedir(3).
“İki asırlık İngiliz-Yahudi nüfuzu da sona
erecek!” Oldukça iddialı bir söz.
Demek oluyor ki, sayın yazara göre; Türk Devleti, 1800'lerin başından
beri, en azından Tanzimat Fermanı'nın ilanından (1839) bu yana, İngilizlerin ve
Yahudilerin nüfuzu altındadır! Demek oluyor ki; o çok sevdikleri ve TRT'de
dizisini yaptıkları "Ulu Hakan
Abdülhamit Han" da Yahudilerin nüfuzu altındaymış! Elbette cevapları
hazırdır bu konuda; "Abdülhamit
Yahudilere ve Siyonizme karşı mücadele etmiştir. Filistin'de bir İsrail devleti
kurulmasına izin vermemiştir. Bu maksatla kendisiyle görüşmeye gelen Teodor
Herzl'in taleplerini reddetmiştir... vs"
"Devleti
ele geçiren iki asırlık İngiliz-Yahudi güdümlü ittihatçı bürokratik oligarşi
bitecek!" sözüne
bakılırsa, Osmanlı'nın son dönem yöneticileri ve Milli Mücadele'yi verip
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuranlar da İngiliz ve Yahudi güdümlü kişilerdir ki;
bunların içinde Mustafa Kemal Paşa da vardır! Çünkü bidayette o ve birçok yakın
arkadaşı da İttihat ve Terakki Üyesidirler!
Gelin görün ki; Milli Mücadele'yi başlatan
ve Yusuf Kaplan'ın "İngiliz-Yahudi
güdümlü ittihatçı bürokratik oligarşi" dediği grubun mensupları
hakkında İdam Fermanı çıkaran Padişah Vahidettin bir İngiliz gemisiyle
kaçmıştır ülkeden! İdam Fetvasını kaleme alan Eski Şeyhülislam Mustafa Sabri,
fetva metnini imzalayan Şeyhülislam Dürrizâde Abdullah Beyefendi de öyle! Onlar
da her nedense İngiliz hakimiyetindeki ülkelere sığınmışlardır! Dürrizâde
Abdullah Beyefendi, Rodos adası üzerinden Hicaz'a gidip, İngilizlerin kuklası
durumundaki Hain Şerif Hüseyin'e sığınırken, ondan bir önceki Şeyhülislam
Mustafa Sabri de yine İngilizlerin nüfuz bölgesi olan Mısır'a kaçmıştır.
Milli Mücadele'ye karşı çıkan İslamcı
Hürriyet ve İtilaf Fırkası Hükümeti'nin Sadrazamı ile diğer pek çok üyesi ve
onların emirleriyle hareket eden sivil ve asker pek çok bürokrat da öyle. Hemen
hepsi Osmanlı'yı pay eden İtilaf Devletleri'nin kucağına sığınarak onların
topraklarında ölme sefaletine düşmüşlerdir(4).
İngiliz-Yahudi
Nüfûzu
İngiliz düşmanlığını (ki; Türk Milleti'nin en büyük
düşmanlarından birisi İngiliz milletidir) başka bir yazıya bırakmak üzere
belirtelim ki; Müslümanlardaki Yahudi düşmanlığının temeli, binlerce yıl
öncesine, ta Filistilere (Philisti), yani
günümüz Filistin Halkının ataları sayılan insanlara kadar gider. Filistilerin
tarih sahnesine çıkışları, bugün yaşadıkları bölgedir ve M.Ö.13. yüzyıla, yani
Hz. Musa'nın yaşadığı döneme kadar gider. Böyle olunca, İslami literatürde
(elbette Kur'an-ı Kerim'de de) peygamber olarak zikredilen, Davud (M.Ö.
1000-962) ve Süleyman (M.Ö.970-928) gibi ünlü İsrail kralları da aynı bölgede
yaşamakla bu Filistilerle ilişki içinde olmuşlardır.
Kur'an'da ismi geçmekle birlikte İslami literatürde
peygamber olduğu tartışmalı olan Üzeyir (Yahudi kaynaklarında Ezrâ) ise M.Ö.
5-4. yy.larda yaşamıştır. Üzeyir ismi, Yahudi tarihinde önemli bir isimdir.
Bilindiği gibi; Babil Hükümdarı
Buhtunnasr (Nebukadnezar) M.Ö. 598-587 yıllarından Kudüs'ü işgal edip, yakıp
yıkmış, bu arada Tevrat nüshalarını da toplatıp yakmış ve arkasından Yahudileri
Babil ülkesine Sürgüne göndermiştir. Yahudilerin bu sürgün hayatı, Pers
hükümdarı Büyük Kiros (Cyrus)'un, 538 yılında Babil ülkesini fethedip,
İsrailoğulları'nın Filistin'e dönmesine izin vermesine kadar yaklaşık 60 yıl
devam etmiştir. İşte İsrailoğuları'nın Persler tarafından kurtarılıp tekrar
Filistin'e dönmeleri sırasında, kendilerine liderlik yapan kişi, bir peygamber
veya bir rahip olan bu Üzeyir'dir. Yani İbranice adıyla Ezrâ. Ayrıca,
Babillilerin yaktıkları Tevrat nüshalarının yerine, Tevratı yeniden kaleme alan
kişi veya komisyonun başındaki adam da yine bu rahip Ezrâ'dır. Üzeyir ya da
Ezrâ, Yahudi milli şuurunun temelini atan adamdır aynı zamanda. Birçok
araştırmacı, mesela ünlü Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ, Tevrat'ın yeniden kaleme
alınması sırasında, pek çok Sümer ve Babil efsanesinin de Tevrat'a
aktarıldığını söyler.
Yeri gelmişken dikkatlerden kaçıranlar için söyleyelim;
siz bakmayın bugün İsrail ile İran'ın düşman oduklarına. Aslında İsrailin minnet
borcu vardır İranlılara. Çünkü Yahudileri ve Tevratı, büsbütün yok olmaktan
kurtaranlar, İranlıların ataları olan Perslerdir!
İşte bu tahrif edilmiş Tevrat'ı temel alan bir çok Yahudi
kaynağında Filistiler ile İsrailoğulları arasındaki kanlı mücadelelerden
bahsedilir. Demek oluyor ki; Sami ırkından olmakla bir birinin amcaoğlu, yani
birbirinin kuzeni olan Filistinliler ve İsrailoğulları arasındaki mücadelenin
geçmişi, M.Ö.13. yüzyıla kadar gider. Belki de çok daha eski tarihlere kadar.
Bir kaynakta bu mücadele şöyle anlatılır:
"Bir Deniz
Kavmi olan Filistinliler Anadolu, Kıbrıs ve Suriye'yi yerle bir ettikten sonra
M.Ö. 1190'da Antik Mısır'ı işgal
ettiler. Mısırlılar tarafından geri püskürtülünce Filistin'in güney sahilinde,
bugünkü Telaviv-Yafa arasındaki
Joppa denilen bölgeye yerleştiler. Sonradan Yunanlar tarafından Filistin olarak
adlandırılan bölgede 5 şehirden oluşan bir konfederasyon (Pentapolis) kurdular.
Bu şehirler Gazze, Aşkelon,
Aşdod, Gat ve Ekron'du. Filistinliler bölgede yayılmaya başlayınca komşuları İsrailoğulları ile mücadele
etmeye başladılar. Bu konudaki temel kaynak Eski
Ahit'teki Hakimler 13-16
bölümüdür. İsrailoğullarından daha üstün silahlara ve daha iyi askerî düzene
sahiptiler. M.Ö. 1050
yılı civarında Yehuda dağlık bölgesini topraklarına kattılar. M.Ö. 10. yüzyılda Birleşik İsrail Kralı Davut (İslam'da
Davut peygamber) tarafından mağlup edildiler. Bu dönemden sonra Antik
Filistinlerin tarihine dair kayıtlar halktan ziyade bireysel şehirler
hakkındadır. 10. yüzyılda gerçekleşen Yehuda ve İsrail krallığı bölünmesinden
sonra Filistinliler bağımsızlıklarını yeniden kazandılar ve bu iki krallıkla
savaşmaya başladılar."(5).
Dolayısıyla; bu
mücadelede bizim yerimiz olmamalıdır. Çünkü bizim yaşadığımız coğrafya onlarınkinden
farklıdır. Filistiler'in, yani Filistinlilerin tarihsel kinini devam ettirmek
bizim görevimiz değildir. Aksi halde, Araplara uşaklık yapmış oluruz ki;
Araplar, bizi kendilerini yönettiğimiz 400 sene boyunca "Etrâk-ı bî idrâk" olarak, yani "Ahmak Türkler" şeklinde nitelendirmiş bir toplumdur.
Hatta Araplardaki Türk düşmanlığının geçmişi, Büyük Selçukluların Abbasi
Devletini fiilen yönettiği tarihlere, yani bin yıl öncesine kadar gider. Çünkü
Türkler, Arapların Mevlası ve kölesi iken, birden başlarına amir ve yönetici
oluvermişlerdir! İktidarı söküp almışlardır Arapların elinden(6)!
Elbette
İsrailoğulları da bizim dostumuz değildir. Onlarla olan ilişkilerimizin boyutu,
Araplarla olan ilişkilerimizin boyutunu asla geçemez. Bu ilişki, karşılıklı
çıkar ilişkisidir.
Üstelik Araplar
bizim kardeşimiz de değildir! "Din kardeşliği" diye bir şey de
yoktur! Din kardeşliği dedikleri şey, düpedüz Ümmetçiliktir. Oysa en azından
bize göre; Kur'an'daki "Bütün
mü'minler kardeştir..."(7)
ayeti, sadece Müslümanları değil, Allah'a inanan bütün insanları kapsamaktadır.
Hatta ismi bizde mahfuz olup yakın zamanlara kadar Diyanet'in üst yöneticileri
arasında bulunan bir akademisyene göre bugünkü Hıristiyan ve Yahudiler de
"Mü'min" ve "Ehli Kitap"tırlar...
Ayrıca Hz.
Peygamber'e ait olduğu söylenen "Müslüman
Müslüman'ın kardeşidir..." şeklindeki rivayet doğru olsa bile, bu
rivayet Hz. Peygamber döneminde yaşayan ve İndirilmiş İslam'a inanan
Müslümanlar ve bunların yolunu takip eden günümüz Müslümanları için geçerlidir.
Oysa bugün yeryüzünde birbirinden farklı ve çoğu yozlaştırılmış, uydurulmuş,
insan imalatı bir sürü Müslümanlık vardır! Biz bütün bu Müslümanlarla kardeş
olamayız! Onların kendi hataları yüzünden başlarına gelen dert ve sıkıntıları
üstlenemeyiz! Böyle bir düşünce, Türk Milleti'nin kazanımlarını ve
birikimlerini ona buna hovardaca peşkeş çekmek anlamına gelir. Bunu neden bir
türlü idrak edemiyoruz biz...
Ömer Sağlam
_____________
1- http://haberiniz.com.tr/kose-yazisi/382200/islamci-kaplanin-hastaligi--mahmut-emin.html
2-http://www.yenisafak.com/yazarlar/yusufkaplan/iki-asirlik-ingiliz-yahudi-nufzu-sona-erecek-2035684,
3-
http://www.hzmuhammedinhayati.gen.tr/medine-sozlesmesi.html,
4-
https://tr.wikipedia.org/wiki/Y%C3%BCzellilikler#Kabine_.C3.9Cyeleri
5-https://tr.wikipedia.org/wiki/Antik_Filistinliler,
6- Bu konuda Hz. Peygamber'in "Türkler size
dokunmadıkça, siz de onlara dokunmayınız. Zira bu Kantura Oğulları, Allah'ın
(ilk önce) ümmetime (Araplar'a) verdiği saltanatı, (onların elinden) çekip
alacaklardır." şeklinde bir hadisi bulunduğu söylenir (bkz. Zekeriya
Kitapçı, Hz. Muhammed'in Hadislerinde Türkler, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı
Yayını, İstanbul, 1986, sf.96, 16
7-Kur'an-ı Kerim, 49/10
ALINTI YAPMAK İÇİN
- Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
ESER EKLEMEK İÇİN
- "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
YORUM YAZMAK İÇİN
Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.