Atatürk düşmanlarının,
Atatürk'e üç önemli saldırı noktası
vardır. Bunlardan birincisi, onun din ve din adamı düşmanlığı, ikincisi rakı
sofrası, üçüncüsü de yatak odasıdır. Bu adamlara göre; Atatürk'ün bütün hayatı sanki
yatak odası ile rakı sofrası arasında geçmiş, bu iki nokta arasında gelip
giderken de sürekli din ve din adamlarını pasifize etmek için planlar yapmakla,
kumpaslar kurmakla vakit harcamıştır! Özetle; Atatürk düşmanları ortaya böyle
bir Atatürk portresi çıkarırlar!
Atatürk'ün din ve adamı düşmanlığı
fasaryalarını bir yana bırakalım; Atatürk birçok kadınla birlikte olmuş imiş!
Peki hangi halife padişah birçok kadınla birlikte olmamış ki? Yahu adamların
başlı başına haremleri varmış haremleri! Siz el alemin ....nin kahyası mısınız?
El alem size karışıyor mu bu konuda?
Atatürk içki içermiş ve içkiye
bağlı sirozdan ölmüş imiş! Peki bu adamlar, birçok padişahın da içki
içtiklerini, hatta afyon çektiklerini bilmezler mi? Hatta çok sevgili hakanları
Abdülhamid'in bile! Peki bu adamlar sirozun sadece içki kaynaklı olmadığını,
dahası pek itibar ettikleri İslamcı Şair Mehmet Akif Ersoy'un da sirozdan
öldüğünü duymamışlar mıdır?
Konunun uzmanı Prof. Dr.
Gülendame Saygı'ya bakılırsa; Atatürk'ün siroza yakalanmasının sebebi içki
değil, muhtemelen Mısır'da bulunduğu sırada yıkandığı sudan ve sıcak iklimde
yapmak zorunda kaldığı uzun yolculuklar esnasında kapmış olduğu bir
parazittir(1). Tıpkı Atatürk gibi sirozdan ölen İslamcı Şair Mehmet Akif
Ersoy'un da uzun süre Mısır'da kalmış olması, aslında Prof. Dr. Gülendame
Saygı'nın kanaatini güçlendiren bir noktadır. Zaten Uğur Dündar da bu ayrıntıya
dikkat çekmiş yazısında...
Atatürk'e, içki içmesinden dolayı
"ayyaş" ve "berduş" diyen çevreler, son günlerde bu kez de
onun yatak odasına girmiş bulunuyorlar. Hem de çok çirkin bir iftira ile.
Neymiş efendim, Afet İnan, aslında Atatürk'ün evlatlığı değil, gayrimeşru
sevgilisiymiş! Meğer Atatürk, evlatlık diyerek Çankaya'da topladığı güzel
kızlarla aşk, meşk yaşamış ve bu gizli aşklarını "Evlatlıklarım" diyerek
bu millete yutturmuş imiş! Zira anlatılanlardan ortaya çıkan manzara budur.
Atatürk'ü sürekli içki ve kadınla birlikte zikrederek
suçlayanların, aslında cenneti adeta bir kerhane ve meyhane olarak tasvir
etmeleri, cennetliklere sürekli kadın (huri) ve şarap (kevser) vaad etmeleri,
ne büyük tezattır...
Bu konuda kamuoyunda tartışma
konusu yapılan sözler şöyle: "Mustafa Kemal İzmir’de bir müsamerede Afet İnan’ı görür.
Afet İnan’ın alımlı çalımlı halini görünce babası Ziraat Müdürü İsmail Hakkı
Bey’i çağırtarak, der ki ‘Ben kızınızı manevi evlat almak istiyorum.’ Şimdi
burada doğruları konuşmak lazım. Manevi evlat kimdir? Bakıma muhtaç, tahsile
muhtaç ama bu bir Ziraat Müdürü’nün kızı, bir dönem de milletvekilliği yapmış.
Hem ziraat müdürünün hem milletvekilinin kızını almak, el vicdana koyacağız.
Afet İnan, Latife Uşşakizade’den sonra Çankaya’nın çağlayanıdır. Afet İnan
hiçbir zaman manevi evlat değildir, Çankaya’nın nikahsız Firts Lady’sidir.”(2).
Aslında
bu sözler yeni söylenmiş sözler de değildir. Bu sözlerin sahibi, aynı sözleri
geçmiş yıllarda da söylemiş. Mesela 2013 yılında da dile getirmiş(3).
Sözün sahibinin uzmanlık alanı nedir, daha
doğrusu maksadı nedir, bu konudaki bilgilere nasıl ulaştı bilinmez ama
kendisiyle 2013 yılında yapılan bir söyleşide şöyle demiş: "Sabiha Gökçen'le geçen yıl ölmeden önce Ankara Tunalı
Hilmi'deki evinde görüştüm. Ona 'Afet Abla diyorsunuz ama Mustafa Kemal'le bir
birlikteliği var mıydı' diye sorduğumda, 'Evet, olabilir ama her doğru
söylenmez' dedi. Bunu Sabiha Gökçen'le birebir konuştum, inatçı
araştırmacıyımdır. Afet inan'ın babası milletvekili, kendisi muallim. Manevi
evlat kimdir? Manevi bakıma ihtiyacı olan kişi. Bunları yazarak tabuları
yıkıyoruz."(4).
Aynı söyleşide röportajı yapanın "Eski Türkçe biliyor musunuz?" sorusuna verdiği cevap da bir hayli ilginç doğrusu: "Aile büyüklerim biliyor, onlardan
faydalandım. Tercümeleri kayınvalideme yaptırıyorum."(5).
Atatürk ve Afet İnan konusunda
söylenen yukarıdaki sözler sebebiyle, sözün sahibi hakkında olmadık laflar
ediliyor yazılı ve görsel medyada. Hakaretin bini bir para. Adı geçen hakkında
CHP ve Ankara Barosu suç duyurusunda bulunmuş falan filan. Bunlar, demokratik
ve düşünce özgürlüğü olan ülkelerde olacak şeyler değil elbette. Öte yandan
ismi Atatürk de olsa, insanları kanunlarla koruma altına almak, Atatürk
hakkında farklı değerlendirme yapanları, bu kanuna kapsamında dava edip,
susturmaya çalışmak da Türkiye Cumhuriyeti gibi demokratik olduğunu iddia eden
bir ülkeye yakışmamaktadır! Zira bu ülkede Atatürk'ü Koruma Kanunu bulunmakla
birlikte Atatürk'e yapmadığımız kötülük de kalmamıştır. Atatürk adeta şamar
oğlanı pozisyonuna getirilmiştir bu zamanda. En sonunda kurduğu yönetim
sistemini de al aşağı ettik; siz sağ biz selamet artık!..
Aslında üzerinde durmak istediğim
konu, Atatürkçü olduğunu ve onun ilke ve inkılaplarına bağlı olduklarını
söyleyenlerin, Atatürk düşmanlarına karşı aldıkları tavrın, Atatürk
düşmanlarından farksız olduğudur. Tek yaptıkları şey, hemen karşı saldırıya
geçmek, bilimsel temelden yoksun kimi tezlerle, Atatürk karşıtı tezleri
çürütmeye çalışmak. Bunlar yanlış ve yetersiz şeylerdir oysa.
Bakınız habere göre; sözlerin
sahibi Sabiha Gökçen'le bile görüşmüş, Afet İnan ve Atatürk arasındaki ilişki
hakkında. Peki Sabiha Gökçen kim? O da tıpkı Afet İnan gibi Atatürk'ün manevi
evladı olduğu söylenen bir kadın! "Olduğu söylenen" diyorum, kim
bilir yarın öbürgün onun hakkında neler söyleyecekler! Zaten bazı çevreler
şimdiden başladılar, Savaş Pilotu olarak Dersim bombardımanına katıldığı
gerekçesiyle, isminin İstanbul'daki Havalimanı'ndan kaldırılması gerektiğini
dile getirmeye.
Afet İnan
Afet İnan, 1908 Selanik doğumlu.
Yani Atatürk'ün hemşerisi. Atatürk'le tanışmaları 1925 yılında. Yani Afet Hanım
henüz 17 yaşında genç bir öğretmen iken. Bir merasim sırasında Mustafa Kemal
Paşa'nın dikkatini çekiyor genç kız; tanışıyorlar. Kızın konuşmaları ve
idealleri Mustafa Kemal Paşa'nın dikkatini çekmiş olmalı ki; daha sonra
ailesiyle de tanışma gereği duyuyor. Kızın yabancı dil öğrenme isteğini
öğrenince, onu manevi evlat edinmek istiyor ve bu niyetini kızın ailesine
söylüyor. Arkasından da masrafları devlet bütçesinden karşılanmak üzere dil
öğrenmesi için Lozan'a (İsviçre) gönderiyor Afet'i. 1925-1927 yılları arasında
İsviçre'de kalıyor Afet. Türkiye'ye döndüğünde, önce İstanbul'da, arkasından
Ankara'da lise öğretmenliği yapıyor. Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi kurulunca
Afet Öğretmenin, orada ders vermesi gündeme geliyor. Ancak mevzuat, engeli
vardır. Çünkü Afet Hanım, lise ayarında eğitim görmüştür ve bu eğitimle
fakültede ders vermesi mevzuata aykırıdır. Bu sebeple, genç tarih öğretmeni
lisans ve doktorasını yapmak için tekrar İsviçre'nin yolunu tutuyor. Cenevre
Üniversitesi Yakın Çağ ve Modern Tarih Bölümü’ne
kaydoluyor. Önce lisans eğitimi alıyor, arkasından da aynı üniversitede
doktorasını yapıyor.
Hani
bazen Atatürk'e "Diktatör" ve "Tek adam" diyorlar ya. İşte
Atatürk'ün tek adam ve diktatör olmadığının en büyük ve en güzel kanıtı. Kendi
evlatlığını, kendi kurduğu fakülteye öğretim görevlisi bile
atamıyor/atayamıyor! Eğer isteseydi, özel bir kanunla lise mezunu Afet
öğretmenin, pek ala fakülteye öğretim görevlisi veya asistanı atanmasını
sağlayabilirdi. Ancak hayır; o kendi kurmuş olduğu düzenin kurallarına en başta
kendisi uymuş, kendi yapmış olduğu yasaları ilk başta kendisi uygulamıştır. En
yakınındaki kişi de olsa ona iltimas geçmeyi, onu kayırmayı aklına bile
getirmemiştir.
Afet
Hanım, İsviçre'de yüksek tahsilini ve doktorasını yaptıktan sonra Dil ve Tarih
Coğrafya Fakültesi'ne intisap etmiş, 1939 yılında orada tarih Profesörü
olmuştur. 1940 yılında da tıp doktoru Rafet İnan ile evlenerek İnan soyadını
almıştır. Çocukları ve torunları olmuştur ve halen hayattadırlar.
Böyle
bir kadına zina iftirasında bulunmak, Atatürk'e ve evlatlık kurumuna hakaretten
öte, Kur'an'ın sarih ayetlerine göre günah, Afet İnan'ın halen hayatta olan
akrabalarına karşı da büyük ayıptır. İnsan haklarına da aykırıdır. Çünkü soy ve
nesep de insanlar için korunması, başkalarınca da saygı duyulması gereken şahsi
haklardandır. Hiç kimse, hiç kimsenin
atasına, ecdadına küfür ve hakaret edemez.
Peki,
Atatürk ile evlatlığı Afet İnan arasında evlatlık ilişkisini aşan boyutlarda yakın
ilişki olduğunu iddia ve ima edenler, bu kanaate nereden varıyorlar? Ellerinde
bu konuda bir belge, bir resmi kayıt, bir görüntü veya bir itiraf var mıdır?
Sanmıyorum. Galiba bu konuda kalem oynatanların en büyük hareket noktaları,
Atatürk'le Afet İnan'ın yan yana çekilmiş bazı fotoğrafları ve Atatürk'ün 1925
yılında Latife Hanım'dan ayrıldıktan sonra hiç evlenmemiş olmasıdır. Öyle ya;
Atatürk 1925 yılında dul kaldıktan sonra hiç evlenmediğine göre; acaba cinsel
ihtiyaçlarını nasıl giderdi? E böyle olunca, kafayı Atatürk'ün uçkuruyla bozmuş
adamlarına kafasına ilk gelen köşk çalışanı bayanlar, Atatürk'ün yakın
arkadaşlarının eşleri ve Atatürk'ün hepsi birbirinden güzel ve bakımlı
evlatlıkları!
Atatürk
işte bunun için büyüktür. Yani, Atatürk düşmanlarının akıllarına gelen süflî
düşüncelerden âri olduğu için büyüktür.
Onun tek amacı vardı; içinden çıktığı Türk Milleti'ni muasır
medeniyetler seviyesine çıkarmak. Bunun için de evlenmemiş ve mümkün olduğunca
kadından, kızdan uzak durmuştur. Bu konuda Latife Hanım'la yaşadıkları iki
yıllık deneyim kendisine yol gösterici olmuştur. Arkadaşlarına "Ordular
yönettim ama bir kadını yönetemiyorum" diye sızlandığı, dert yandığı,
sonra da boşandığı bilinmektedir.
Unutulmasın
ki; büyük adamlar büyük fedakarlıklarla imtihan edilirler. Hz. Muhammed'e,
Peygamberlik iddiasından vazgeçmesi karşılığında, isterse Kureyş'in en güzel
kızını vermeyi, istediği kadar mal ve zenginlik vermeyi vaad ettiklerinde şöyle
demişti o yüce Resul: "Sağ elime
güneşi, sol elime de ayı verseniz, yine de davamdan vazgeçmem!"
Hiç
kimsenin şüphesi olsanı ki; bu ülkee Hz. Muhammed'i en iyi anlayanlardan ve
O'nun ilkelerini tatbik edenlerden birisi, belki de öen önemlisi Mustafa Kemal
Atatürk'tür. "O, Allah’ın birinci ve en büyük kuludur. Onun içinde bugün
milyonlarca insan yürüyor. Benim, senin adın silinir; fakat sonuna kadar o
ölümsüzdür... Hazret-i Muhammed’in, bir
avuç îmanlı Müslümanla, mahşer gibi kalabalık ve alabildiğine zengin Kureyş
ordusuna karşı Bedir meydan muharebesinde kazandığı zafer, fâni insanların kârı
değildir, Onun peygamberliğinin en kuvvetli delili işte bu savaştır.."(6) şeklindeki sözleri de gösteriyor ki; Atatürk'ün,
gerek askerlik hayatında, gerekse devlet yönetiminde kendisine örnek aldığı
şahsiyetlerin başında Hz. Muhammed gelmektedir.
Peki,
bir kadınla bir erkek, sadece birbirlerine cinsel yakınlık duydukları için mi
bir arada bulunurlar ve yan yana gelip fotoğraf çektirirler? Ya da soruyu şöyle
soralım, birbirine helal olan kadın ve erkelerin, yan yana gelmesini sadece
cinsel nedenlere bağlamak ne kadar insaflı bir davranıştır?
Oysa
mürekkep yalamış herkes bilir ve kabul eder ki; gerek eşi Latife Hanım, gerekse
başta Afet İnan olmak üzere Atatürk'ün evlat edindiği kızlar, birer Cumhuriyet projesiydiler. Cumhuriyet'in
ete kemiğe bürünmüş hali, topluma sunumu, anlatımı ve propagandası idiler.
Mustafa Kemal, Türk kadınına yönelik projelerini ve inkılaplarını ilk önce
onlar üzerinde uygulamaya geçirmiştir. Onun içinde bu kadınlarla farklı
ortamlarda bulunmaya ve görüntü vermeye özellikle ehemmiyet göstermiştir.
Şimdilerde buna "Algı Yönetimi" diyorlar. Nitekim Şevket Süreyya
Aydemir Afet İnan'ın anlamını şöyle açıklamaktadır:
“Atatürk’ün hayatında gene de bir kadın vardır, tek kadın: Afet İnan.
Afet İnan’ın üstünde durmalıyız. Çünkü onun Atatürk’ün yanında, Atatürk için
bir sükûn ve denge unsuru, ayrılmaz bir varlık haline gelişinden sonra,
Atatürk’e sağladığı huzur, bilhassa yorgun yıllarında, bu büyük adamın bir
mutluluğu olmuştur. Çünkü eğer bu son yıllarda Atatürk’ün hayatında Afet İnan
gibi bir huzur iklimi olmasaydı, Atatürk yalnızlığını belki çok daha acı
hissederdi…”
Peki
bu satırlardan Afet İnan'ın, iddia edildiği gibi, Atatürk'ün gayrimeşru şekilde
ihtiyaçlarını gideren bir kadın olduğu anlamı çıkar mı? Bence çıkmaz. "Afet İnan: Avrupa'ya tarih öğreten
kadın" başlıklı makalesinde, Şevket Süreyya Aydemir'in yukarıdaki
sözlerini aktaran Serap Yeşiltuna, bu sözlerden sonra şu anlamlı cümleyi
kurmuş: "Bana kalırsa bundan da fazlasıdır Afet İnan. Sanıyorum Cumhuriyet
projesinin ete, kemiğe ve ruha bürünmüş hali desem yerinde olacak."(7)
Unutulmasın ki; fotoğraflardan hareketle Cumhuriyet Tarihi
yazmaya ve Atatürk hakkında laf söylemeye kalkışanlar; Atatürk'ün elinde bir
şişe bulunan manevi çocuklarından Ülkü Adatepe ile çekilmiş bir fotoğrafından hareketle
Atatürk'ün çocuklara bira içirdiği yalanını da söyleyebilmişlerdir bu ülkede.
Oysa tarihçi Sinan Meydan gibi araştırmacılardan da öğreniyoruz ki; o şişe,
içinde Tekel tarafından küçük çocuklar için üretilmiş besleyici bir madde olan
ve o günlerde eczanelerde satılan Malt Ekstresi'ne ait şişeden başkası
değidir!(8)
Yani bu adamlar şöyle demeye getiriyorlar lafı: Atatürk,
manevi evlat adı altında yanına almış olduğu kızlara küçük yaşta içki içirdi,
büyünce de onlarla birlikte oldu!!!
Tıpkı Prof. Dr. Afet İnan gibi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi'nde
Yeni Türk Edebiyatı profesörü olan
dostum bilim adamı Nurullah Çetin "Çukur
tarihçilerin Yeni Merakı: Atatürk'ün Uçkuru" başlıklı makalesinde "İslamcılık
ticareti yapan birtakım kişiler, bugünlerde Türkiye’nin bunca derdi varken hiç
başka işleri kalmamış gibi Başbuğ Mustafa Kemal Atatürk’ün uçkuru etrafına
karargâh kurmuşlar. Bütün merakları orasıymış. Atatürk sevmiş sevilmiş, gönül
ilişkisi olmuş olmamış, âşık olmuş olmamış, günah işlemiş sevap işlemiş size
ne. Bireysel anlamda işlediği günah ve sevapların hesabını verecek olan o...
Utanmaz herifler, oradan buradan bulduğunuzu iddia ettiğiniz yalan yanlış
bilgilerle Atatürk’ün aşk hayatıyla ilgili iftiralar atıyorsunuz. Gerçek resim
ve video kayıtlarınız ve o fiili işleyenin kendi itirafı olmadıkça o kişinin
yatak odasında ne yaptığını bir Allah bilir, bir de kendisi. Uçkur meraklısı
olan size soralım: Atatürk’ün yatak odasında o iş esnasında siz de orada mı
idiniz? Ya da kapısının anahtar deliğinden gözetliyor muydunuz?"
dedikten
sonra; "Madem İslamcılık davasında
bulunuyorsunuz önce dininizi iyi öğrenin" diyor ve Kur'an'dan şu
ayetleri aktarıyor:
“İffetli ve haklarında uydurulan
kötülüklerden habersiz mü'min kadınlara zina isnat edenler, gerçekten dünya ve
ahirette lanetlenmişlerdir. İşlemiş oldukları günahtan dolayı dillerinin,
ellerinin ve ayaklarının kendi aleyhlerine şahitlik edecekleri günde onlara çok
büyük bir azap vardır.”(Nûr, 23)
“Namuslu kadınlara zina isnat edip sonra da
dört şahit getiremeyenlere seksen değnek vurun. Artık onların şahitliğini asla
kabul etmeyin. İşte bunlar fâsık kimselerdir.”(Nûr, 4)
"Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere izin almadan, size arzu
edilerek izin verilmeden ve evin sakinlerine selâm vermeden girmeyin.
Düşünürseniz bu sizin için daha hayırlıdır." (Nûr, 27)
"Müslümanların ayıplarını ve gizli
şeylerini araştırmayın..."(Hucurât, 12)
(9).
...
Peki,
Atatürk evlat edindiği kızlara cinsel istismarda bulunacak kadar dinimizden ve
örfümüzden bihaber miydi? Öyle olmadığını, Atatürk'ün çok sağlam bir din ve
İslam bilgisi olduğunu, taraflı tarafsız az çok mürekkep yalamış, insaf ve
vicdan sahibi herkes biliyor bu ülkede.
Mesela; 29 Ocak 1923 günü İzmir'de Latife Hanım'la evlendiklerinde Dini
Nikah yapılmasını bilhassa talep ettiği, bu nikah kıyılmadan Latife Hanım'a
yaklaşmadığı ve düğün hediyesi olarak kendisine küçük bir Kur'an-ı Kerim
verdiği ve "Bu Kur'an seni korusun" dediğini söylüyor
kaynaklar(10).
Her
şey bir yana, Mustafa Kemal Atatürk, neden başka kadınlarla değil de, evlatlık
veya ev işleri gibi başka maksatlarla yanına aldığı çaresiz kadınlarla ilişki
kursun? İlişki kursa bile bunu neden saklasın? O dönemde hangi kadın Atatürk'le
ilişki kurmak istemezdi ve hangi kadın kendisine hayır diyebilirdi? İsteseydi,
sadece Türkiye'nin en güzel kadınını veya kadınlarını değil, dünyanın en güzel
kadınını bile kendisine eş ve aşık edebilirdi. Madem o tek adamdı, bunu yapmaya
herhalde gücü yeterdi. Aksi hayatın olağan akışına terstir aslında.
Ancak
hayır; hakkında yapılanlar gerçekten büyük iftiradır ve asla affedilir türden
değildir. Kendisine zina iftirasında bulunulan Afet Hanım, 3 Aralık 1935 tarihinde
üniversite öğrencisi olarak bulunduğu Cenevre'den göndermiş olduğu mektupta
Atatürk'e bakın nasıl hitap ediyor ve neler diyor:
“Atatürk,
Uzun günler geçti. Yolculuk, yeni üniversite yaşamı, yerleşme işleri ve birçok
düşünceler hep bugünler içinde yer aldı. Sizden haber aldıkça kuvvet topluyor
ve çalışma kudretini kendimde buluyorum. Ankara yolunda iken dil teorinizi
tarih ve tarihten önceki zaman içinde düşündüm. İnsan güneşin aydınlığını ve
sıcaklığını yeryüzüne indirdikten sonradır ki, kültür sahasında ilerlemiş ve
kendi emeği ile doğaya egemen olabilmiştir…
Ben
buradaki derslere gelir gelmez başladım. Sınav için zorunlu olan kısımların
profesörlerini tanıdım ve derslerine devam ediyorum. Yalnız Prof. Pittard’ın
dersini benim seçtiğim bölümde gelecek yıl için olduğu halde, onun ısrarı ve
benim de isteğim üzerine bu seneden almaya başladım. Şimdilik en iyi anlaştığım
profesör o. Bizim yeni hafriyattan bahsetmiştim. (Çorum Alacahöyük’teki
kazılardan bahsediyor.) İlk dersinde kalabalık bir öğrenci gurubuna
Türkiye’deki bu yeni arkeolojik buluntulardan bahsetti ve üzerinde önemle
durdu. Fırsat düştükçe gerek ders, gerek konferans hazırlamalarında Türklüğe ve
Küçük Asya Kültürüne karşı olan admirasyonunu ve ilgisini tebarüz ettiriyor.
Derste bir tarih profesörü, Türklük üzerinde bilgisizce bir
söz kullandı. Rektörün bir lokaldeki toplantısında bu profesörle münakaşa
ettim. Bugün aynı profesör seminer konferansları için birçok talebelerle ders
yaparken, daha önce yaptığı hatayı yerinde olarak tashih etti. Pek memnun
oldum. Telgraf cevabınıza çok sevindim. Saygı ile ellerinizden öperim.
Afet”(11).
Böyle
bir mektubu, eğitim almak için yurtdışına gitmiş bir kız çocuğu babasına ancak
yazabilir; yanılıyor muyum acaba...
Ömer Sağlam
___________
1-Uğur
Dündar, Ya Atatürk Olmasaydı, Halk Kitabevi Yayını, İstanbul, 2017, s, 156-7.
2-http://www.posta.com.tr/bassavcilik-ataturk-e-hakaret-sorusturmasi-baslatti-haberi-1294352,
3-
http://www.internethaber.com/ataturkun-esinin-yerini-almisti-595877h.htm,
4-
http://www.aktuel.com.tr/ozel/2013/10/11/mustafa-kemalin-bilinmeyen-kadinlari,
5- Aynı kaynak.
6- Utkan Kocatürk'ten naklen
Namık Kemal Zeybek, "Atatürk ve Din" konulu makalesi, Radikal, 19.11.2008,
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/namik-kemal-zeybek/ataturk-ve-islam-909050/
7-
http://www.turksolu.com.tr/afet-inan-avrupaya-tarihi-ogreten-kadin/,
8-Uğur Dündar, age, s,149 ve
devamı. Sinan Meydan'ın konuya ilişkin görüşleri için ayrıca bkz.
http://odatv.com/o-fotografin-altinda-alsinda-ne-var-0603161200.html
9- http://www.ogretmenlersitesi.com/cukur-tarihcilerin-yeni-meraki-ataturkun-uckuru-makale,45.html,
10- Semra Topçu, Ata ve
Latife Hanımefendi, Halk Kitabevi Yayını, İstanbul,2017, s, 76.
11- Serpil Yeşiltuna, 7 nolu
dipnotta belirtilen linkte bulunan makalesi.