Yaptıklarını asla doğru bulmuyorum.
Bulmuyorum ama şunu da göz ardı etmiyorum: Belki de yapmadıkları bazı
şeylerin üzerlerine yüklenmesi onları isyana sevk etmişti.
Sizi de beni de herkesi de ettirmez mi?
O günleri yaşayan biri olarak, ülkemdeki her kötülüğün neredeyse bu çocukların eliyle yapıldığına dair öyle muazzam bir propaganda yürütülüyordu ki, anlatamam.
Bir kez daha söylüyorum, ne
olursa olsun doğru değildi.
Bunu söylüyorum da şunların da bilincindeyim.
Yaptıkları banka soygunu günümüz
siyasetçilerinin yaptığı soygunların yanında devede kulak bile değildi. Amaçları yanlış da olsa vatanı kurtarmak için teşkilatlanmak istiyorlardı. Hedeflerine ulaşabilseler hepsi birer Guevara birer Castro olurlardı. O dönem ve günümüz soyguncularınınsa tek amacı var. Daha çok çalayım. Daha çok daha çok!
Yaptıkları silahlı eylemler o günün milliyetçi ve solcu rolüne bürünmüş eşkıyalarının
yanında çok basit kalıyordu. Yaptıkları siyasi nitelikli eylemler; o günün sağcı, solcu, dinci,
milliyetçi mukallidi siyasetçilerinin yaptıklarının yanında görülmez boyuttaydı.
Ülkenin canına okuyan, ülkeyi kaosa sürükleyen bu gruplar eylemlerini
keyifle sürdürür, ülkenin her yerinde onulmaz yaralar açarken bu çocuklar; zamanında
doğru dürüst yol gösterilmediği için siyasal egemenlerin emriyle 6 Mayıs 1972
sabahı asıldılar. Çocuk dediğim bu insanlar Hüseyin İnan, Yusuf Aslan ve Haydarpaşalı okuldaşım Deniz Gezmiş'ti...
Yönetimde askerin iradesi etkiliydi. Öyle de olsa az önce sözünü
ettiğim siyasi egemenlerin başında ”Çoban Sülü“ Süleyman Demirel vardı.
O Süleyman Demirel ki, ülkeyi karıştırmaktan, anarşi yaratmaktan, insanları
ayrıştırmaktan, devlet hazinesini kardeşlerine, yeğenlerine ve dostlarına peşkeş
çekmekten, aslındaysa eşinin “gelir ailenin geliridir. Ayrı gayrı yoktur.” ifadesinden
de anlaşıldığı üzere hazine talanına ortaklık etmekten, “Amerika’nın uşağı, Arap petrolcülerinin
komisyoncusu, Morrison şirketinin iş takipçisi” olmaktan, “Üs yok, tesis var!”
diye sade halka masallar yuttururken ülkenin birçok yerini gizli anlaşmalarla
Amerika’ya sunmaktan, karısının ayakkabıcısı Osman Nuri Tepe’nin ölümünden ve say say bitmeyecek onlarca nedenden dolayı bin kez asılmalıydı.
Allah'ın rahmetine kavuşabilmek için yola düşmüş birinin ardından kötü söylemek zor geliyor ama Demirel böylesine çirkin bir siyasetçiydi. Evet! Evet evet, asılmayı çoktan hak etmişti ama biz her zaman yaptığımız saçmalıklara bir yenisini ekleyerek, onu defalarca ödüllendirdik. Başbakan seçtik, Cumhurbaşkanı yaptık. O da yetmedi “Bir bilen” tayin
ederek başımıza taç yaptık. O da bu ödüllerin karşılığını verdi: Ülkenin canına okudu. Ülkemiz de yetmedi, Ermeni Azerbaycan meselesinin katliama kadar uzanması da
onun korkaklığının ve gerçek devlet adamı olmamasının eseriydi.
|
Tıklayın Büyüsün |
Bu sayfada size bir fotoğraf sundum.
İdam oylamasından bir
sahne…
Demirel’e bakın. Yanındakilere bakın. Ne kadar mutlular. İnsan hayatının
ellerinde olmasının verdiği güçle şişinerek, yayılarak el kaldırıyorlar.
Hele
Demirel… Tam bir pişmiş kelle... Arsızca sırıtıyor. Arsızlık eden yalnız o mu? Fotoğraf karesine girmeyenler var. Neredeyse bebe yaştakileri silahlandırıp insanları öldürten eli kanlı katiller de "Mezarcı Mahmut" gibi "Asalım!" diye bağırarak el kaldırmışlardı.
Yıllar sonra geçmişe dönüp bakıyorum da bu çocukların
gemicikleri, vakıfları, sıfırlayacak katrilyonları yoktu. Evet yanlış
yapmışlardı ama provakatörlerin, dost görünen ajanların, eylem
planlayıcılarının ve hepsinden de beter pohpohlayıcılarının bu yola ittiği, yanlış
da olsa ülkeleri için bir şeyler yapmaya çalışan çocuklardı.
Çocuklardı sözünü bilerek kullanıyorum.
Ailenize bakın. Otuzunu aşmış çocuklarınızı bile hâlâ tam deneyim kazanmamış hâlâ şefkate muhtaç olarak gördüğünüzü unutmayın.
Uzatmıyorum…
Varın
siz bu üç yavruyu, o günün ve bugünün egemenlerinin karta kaçmış yavrucuklarının
yedikleri herzelerle kıyaslayın. Anacıkları, babacıkları ve kuzucuklarıyla birlikte yedikleri herzelerle…
Peki onlar devlet hazinesini, kamu malını talan ederken hangi ülkeyi düşünüyorlar? Cebistan'ı değil mi?
|
Tıklamanıza gerek yok
Halk onları büyüttü |
"Deniz, Hüseyin, Yusuf" olayı bir dolu yerden açık veriyor. Olay, yıllar geçse de hâlâ muammaları barındırıyor. Cevaplanması gereken bir sürü soru var. Bilinçli halk kesimlerinin sevgisiyse aradan geçen bunca yıla karşın, inanılmaz bir şekilde artarak sürüyor.
Aslında çözülmesi gereken yalnız bu olay değil, Kızıldere ve benzerleri de açıklığa kavuşmalı, kavuşturulmalıdır.
Geçmişte kalsa da her olayın aslını öğrenip toplumsal hafızaya kaydetmeliyiz. Yoksa yeni kaşıyıcılar, yeni provokasyonlarla ülkemizi karıştırmaya devam edeceklerdir. Ediyorlar da...
Günay Tulun