Kur'an'da Cennet Çöldeki Bedeviye Göre Tasvir Edilmiştir [Ömer Sağlam]
Geçenlerde "-Dünyada mekân ahrette
iman- diyerek, mekân için imanı, buna bağlı olarak ahlakı feda ediyoruz. Oysa
iman ve ahlak bu dünya için gereklidir. Öbür dünyada hele bir de cennete kapağı
attık mı tamamdır; gelsin huriler, dökülsün meyler. Orada imanı ve ahlakı ne
yapacaksınız, din bezirgânlarına göre orada her şey meşru zaten.."
şeklinde bir paylaşımda bulunmuştuk.
Bizim cennetle kandırmayı, cehennemle
korkutmayı dini tebliğ zanneden şarlatanların cennet tasvirlerini ti'ye almak
maksadıyla yapmış olduğumuz "Cennet'e kapağı attık mı tamamdır, gelsin
huriler, dökülsün meyler.." şeklindeki esprimize karşılık, bir okurumuz
espriyle sormuş:
"Hocam cennette meyler de sınırsız mı?"
Evet sınırsız! Bunu biz demiyoruz; bizatihi
cennetin sahibi olan Allah diyor. Konuya ilişkin ayet şöyle:
"Allah’a karşı gelmekten sakınanlara söz verilen cennetin durumu
şöyledir: Orada bozulmayan su ırmakları, tadı değişmeyen süt ırmakları,
içenlere zevk veren şarap ırmakları ve süzme bal ırmakları vardır. Orada onlar
için meyvelerin her çeşidi vardır. Rablerinden de bağışlama vardır. Bu
cennetliklerin durumu, ateşte temelli kalacak olan ve bağırsaklarını parça
parça edecek kaynar su içirilen kimselerin durumu gibi olur mu?"(1)
Efendim, "Oradaki şarap ile
buradaki şarap aynı değildir. Cennet şarabı sarhoş etmez!" falan filan.
Evet belki de öyledir. Biz buradaki şaraptan hiç tatmadık, cennetteki şarabı
tatmak ise yaşarken zaten mümkün değil, onun için de her iki şarap arasındaki
lezzet farkını bilmiyoruz. Peki sen nereden biliyorsun bu farkı a benim
şarlatanım? Tattın mı yoksa? Eğer tatmadıysan şu halde bilmediğin şeylerle
neden kandırıp duruyorsun saf Müslümanları? Gerçi sen her şeyi biliyorsun! 72
huriye ilave olarak gılman adı altında tüyü bitmemiş oğlancıklar ve her erkeğe
ve kadına, cinsel yönden yüz insan gücü verileceğini de senden duymuştuk biz...
Evet; dediğimiz gibi cennet'teki şarap,
buradaki şaraptan belki de çok daha lezzetlidir, çok daha keyif vericidir ama
sarhoş etmez. Bu Allah'ın kudretinde olan bir şeydir. Belki de böyle ırmaklar filan
yok da Allah, cennetteki manzarayı ve bolluğu tasvir için böyle
ifadelendirmiştir nimetlerini.(2)
Hani sen zengin sofralarını tasvir için
diyorsun ya; yiyecekler dağ gibi yığıldı, içecekler sebil gibiydi diye. Bu da
öyle bir şeydir belki de. Destanlarda eski Türk kağanlarının vermiş olduğu
ziyafetler anlatılırken de kullanılır aynı ifade: "Etler dağ gibi yığıldı,
kımızlar dereler gibi aktı!" denir destanlarımızda. Hatta "içki
yasağı geldiğinde, Müslümanlar evlerindeki içki fıçılarını, şarap küplerini
sokaklara döktüler ve Medine sokaklarında içki ve şarap sel gibi aktı" der
siyer kitaplarımız. Yani belki de Allah, cennette tatlı su, süt, bal ve şarap
bolluğunu, daha doğrusu mümin kullarına vereceği nimetin çokluğunu ve
sınırsızlığını anlatmak için kullandı "ırmak" tabirini.
Uzmanlar da böyle düşünüyor olmalı ki;
onlar da söz konusu ayetin tefsirini yaparken ırmak tabiri üzerinde durmaksızın
ayetin tefsirini yaptıktan sonra, netice olarak şöyle diyorlar: "Âyette verilen misaller, sonuçta
cennet hayatının, çeşitli zevklerle dolu, insanın mutluluk içinde yüzeceği bir
hayat olduğu noktasına varır."(3)
Kur'an'da bazı ayetlerde; cennette,
üzüm, nar ve hurma olduğundan bahsediliyor. Allah üzerlerine yemin edecek
derecede İncir ve Zeytin'e vurgu yapıyor. Bu meyvelerin hepsi de var ülkemizde.
İncilerden, mercanlardan, yakut ve zümrütlerden bahsediliyor. Onlar da var
ülkemizde ve dünyanın başka yerlerinde. Kevser ırmağından veya havuzundan
bahsediliyor. Bu ülkede nice kaynak
suları var ki; adeta kevser şarabı gibi güzel ve lezzetli. Altlarından ırmaklar
akan ağaçlık bir yer olarak tarif ediliyor Cennet. Bu ülkede öyle yerler gördüm
ki ben; tam da Kur'an'daki cennet tasviri gibi; akan sular, etrafında türlü
ağaçlardan müteşekkil ormanlar, çeşit çeşit kuşlar, böcekler, hayvanlar vs. Zaten
böyle yerleri de genelde "Cennet gibi" şeklinde nitelendirmiyor muyuz
biz?
Dahası Kur'an cenneti; "rengarenk
bitkilerle ve çeşit çeşit meyvelerle bezenmiş, iki pınarın aktığı, ipek
döşemeli döşeklere oturmuş ve bakışlarını eşlerine çevirmiş daha önce hiç insan
ve cin eli değmemiş dilberlerin bulunduğu, bol yeşillikli, içinde kaynayan
pınarların bulunduğu" bir yer ya da yerler olarak tasvir etmektedir.(4)
Dikkat edileceği gibi; cennet tasviri,
tamamıyla dünyadaki nesneler ve varlıklar üzerinden yapılmıştır. Bu tasvirlere
bakan Çukurovalı ve Harranlı nar üreticileri, "iyi de narın alası bizde
yetişiyor. Üstelik bu sene elimizde kaldı, yüzüne bakan yok. Biz cennette narı
ne yapalım" diye düşünebilir. Aydınlı incir üreticileri, Ayvalıklı
zeytinciler, Manisalı üzüm üreticileri, Nevşehirli Şarap üreticileri,
Balıkesirli sütçüler ve Medineli Hurma üreticileri de öyle.
İnsan ve cin eli değmemiş dilberlere
gelince; dünya veya kâinat güzellik yarışmalarını izleyen bir insan, pek ala
"e aynı dilberlerden burada da var" diye düşünebilir. Bütün bunlardan
sonra "cennet o kadar da ahım şahım bir yer değilmiş" diye düşünenler
çıkar mı bilmem, ancak şurası muhakkak ki; bu dünyadaki güzellikler geçici,
oradakiler kalıcıdır, ebedidir. Sadece bu bile cennet için çalışmaya değmez mi?
Elbette bir Müslüman, sırf cenneti kazanmak için değil, Allah emrettiği için
bazı şeyleri yapacak, bazı şeylerden de kaçınacaktır. Esasen cennet de,
Allah'ın emir ve nehiylerine uymanın bir hediyesi değil midir?
Peki Allah, cennet tasvirini neden bu
dünyadaki nesneler veya varlıklar üzerinden yapmıştır? Daha doğrusu; cenneti
neden bu dünyada zaten var olan güzelliklere benzetmiştir? Kim nasıl düşünür
bilmem ama bize göre; Kur'an'daki cennet tasvirleri, çöldeki bedeviye (çöl
insanı) göre yapılmıştır. Yani kum deryasının içinde kendine göre bir hayat
tarzı oluşturan bedevinin, kimi yolculuklar sırasında nadir olarak gördüğü, imrenerek
ve iç geçirerek baktığı, büyük ölçüde çöllerden ibaret olan o günün Arabistan'ında
pek rastlanmayan ve özlem duyulan şeyler üzerinden yapılmıştır Kur'an'daki
cennet tasvirleri. Mekke ve Medine'deki Arap, Kur'an'daki cennet tasvirlerinde
geçen nesnelerden elbette bir şekilde haberdardı. Ancak istediği anda ve
istediği miktarda ulaşması mümkün değildi onlara. Ya da bu gibi güzellikleri
dünya gözü ile hiç görmemişti ama en azından büyüklerinden duyduğu masal,
efsane, menkıbe vb. rivayetlerle gözünde canlandırabiliyordu. Bu sebeple onlara
aşırı derecede özlem duyuyordu. İşte Allah, özlem içindeki bu insanlara, eğer
emrine itaat ederlerse, özlemini duydukları şeyleri sınırsız şekilde vereceğini
vaat etmiştir kitabında.
Buradan hareketle denilebilir ki; eğer İslam
Dini, bir çöl şehri olan Mekke'de değil de mesela bizim Çukurova'da veya
Marmara Bölgesi'nde zuhur eden bir Peygamber tarafından tebliğ edilseydi,
eminim ki; başka türlü anlatılırdı cennet.
Bu konuda, konunun uzmanları da
destekliyor aslında bizi. Onlar da diyorlar ki: "Cennetin doğrudan kendisini anlatmak, onu dünya hayatına ait
kelimeler ve kavramlarla tanıtmak, insan
zihninin yapısı bakımından mümkün değildir. Orası ayrı bir âlem, ayrı bir
varlık boyutu, farklı bir mahiyetler bütünüdür.
Ama yine de insanları imrendirmek ve özendirmek için bir şekilde
anlatılması gerekir. Kur'an'ın ahiret hallerini anlatma için seçtiği anlatım
yolu, insanların en azından kendi yaşadıkları, algıladıkları dünya hallerinden
örnekler vererek onların ahiret hakkında kıyaslama yoluyla, bir fikre
varmalarını sağlamak, bunun için mecazlar kullanmak ve misaller
vermektir..."(5)
Bu sebeple lütfen gözünüzde o kadar da büyütmeyin
cenneti ve cehennemi. Ayrıca cennet ümidiyle boş yere vaktinizi ve paranızı
kaptırmayın şarlatanlara ve din bezirgânlarına. Para karşılığı yazılan ve satın
alınan dualarla cennete gidilmez ama bunu yapan şarlatanlar ve din
bezirgânları, bu umut tüccarları ve cennet pazarlamacıları, bu şekilde sizden
kopardığı paralarla kendileri için bu dünyada birer cennet yaratabilirler.
Hatta yaratmış oldukları cennetlerine, sizin beylik oğullarınızı Gılman,
hatunluk kızlarınızı da Huri yapabilirler. Eğer aklınızı kullanmazsanız size de
bu yapay cennetlerin dışında, cehennem zebanisi gibi kılıksız bir şekilde pişmanlıklar
içinde ağzınız sulanarak, mideleriniz açlıktan guruldayarak dolaşmak düşer.
Tıpkı FETÖ mağdurları gibi. Yani FETÖ piramidinin en altındakilerin, bugün
içine yuvarlandıkları gayya kuyusuna düşersiniz demek istiyoruz.
Bu dünyada iyi insan olursak, ahlaklı olursak, düzgün
ve dürüst yaşarsak, onun bunun malını çalıp çırpmazsak, hakkımız olmayana el
uzatmazsak, devletimize ve milletimize ihanet etmezsek, aklımızı kullanıp,
sevdiklerimizle birlikte olursak ve huzurumuz da yerinde ise zaten cennetteyiz
demektir. Bize ne el alemin kevserinden,
hurisinden, nurisinden. Meşru yoldan elimizin altındaki hurilerle güzel ve
mutlu vakitler geçirmek , neden ulaşılması zor hurilere umut bağlayalım ki?
Eğer iyi insansak, Tanrı zaten koyar kendi hurilerimizle birlikte bizi
cennetine. Fazla mal göz çıkarmaz, umulur ki; Allah'ın lütfu kereminden
vereceği öbürleri de bize hizmet ve yârenlik ederler orada...
2018
yılının, ülkemize ve dünyamıza, barış, huzur ve iyilikler getirmesi dileğiyle,
bütün okuyucularımın yeni yıllarını kutluyorum...
Ömer Sağlam
______________
1-Kur'an-ı Kerim, Muhammed Suresi, 47/15.
2-Kur'an'da Muhammed 15 ve pek çok yerde
cennette "ırmaklar" anlamında "nehir" kelimesinin çoğulu
olan "Enhar" geçerken, Rahman Suresinde iki yerde (50. ve 66.
ayetler) "Pınar" yani
"Göze" veya "Çeşme" anlamındaki "Ayn"
kelimesinden türetilmiş "iki pınar" anlamında "Aynan"
kelimesi geçmektedir.
3-Kur'an Yolu Türkçe Meâl ve Tefsir, c,
5, s, 51-52, DİB Yayını, Ankara,2008.
4-Kur'an-ı Kerim, Rahman Suresi, 55/48
ve devamı. Bkz. Kur'an-ı Kerim Meâli, DİB Yayını, Ankara,2002, s, 532-533.
5-3 nolu dipnot.
ALINTI YAPMAK İÇİN
- Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
ESER EKLEMEK İÇİN
- "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
YORUM YAZMAK İÇİN
Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.