"Kurtuluş Savaşı"mızın ilk adımının atıldığı 19 Mayıs 1919 günü, Ata'm Atatürk'ü Samsun'a götüren gemiyle ilgili tartışmalar yıllardır sürüp gidiyor. Din tacirleri ve Dilipak türü yazarlar, o geminin neredeyse transatlantik olduğunu yazacak kadar kendilerinden geçmişler. Onların ne yeyip içip o hâllere düştüklerini bilemem ama bazıları da pusulası bile olmayan, kaptanı acemi, çürüğün de çürüğü bir gemiden söz eder. "Veda" filminde yiğit komutanlarımızdan Kâzım Karabekir'i canlandıran Sunay Akın'sa daha farklı bir öyküyle karşımıza çıkar. Onun yazıya döktüğü bu öyküyü, yazıya değil ama birkaç nokta, virgül ve tırnak işaretine dokunarak aşağıda yayınlayacağım. Yalnız, bu konuyu bir tek Sunay Akın'ın öyküsüyle sonlandırmam doğru olmaz. Aynı konuda benim de araştırmalarım var.
Sıra onları yayınlamaya geldiğinde şaşıranlarınız çıkacaktır.
|
Nizami bir futbol sahasının yarısından da
küçük olan ünlü "Bandırma Vapuru" |
Yazıyı okumaya başlamadan önce, Karadeniz'in hırçın dalgalarını hayalinize taşıyın. Bir de 47,7 metrelik uzunluğun nereden nereye kadar uzanabileceğini...
İstanbul'da işletilen Dolmahçe ve Fenerbahçe bile Bandırma'nın iki katına yakındı. Uzunlukları tam 76,8 metreydi. Bandırma'nın 279 grostonluk oluşuna karşı da bu iki geminin her biri, onun hemen hemen dört katı ağırlıkta yani 994 grostonluktu. Dileyen herkes, Fenerbahçe vapurunu Rahmi Koç Müzesi'nde görüp gerekli kıyası yapabilir. Bandırma onun yanında sandal irisi gibi...
Eğer tüm bunları hayalinizde canlandırmanız bittiyse yazıya başlayabilirsiniz.
İşte o öykü...
İngiltere’nin Glasgow yakınlarında bulunan Paisley’deki
H.Mac Intyre tersanesinde yapılan şilebe “Trocadero” adı verilir. 1878 yılında
yüzdürülmeye başlanan Trocadero, 47 metre uzunluğunda, bir bacası ve iki direği
olan şık bir vapurdur.
Yedi yıl sonra Atina’da bulunan bir şirket tarafından
satın alınan vapurun adı "Kymi" olarak değiştirilir. 1891 yılının 12 Aralık
günü, Erdek’te kayalıklara çarparak batan 279 grostonluk vapur, kurtarıldıktan
sonra onarım görür ve yeniden yüzdürülür. Şirketin ilk fırsatta elinden
çıkardığı vapurun kayıtlı olduğu yeni liman İstanbul’dur. P. Derasemo
kumpanyası, Yunanlılardan aldığı vapuru 1894 yılında İdare-i Mahsusa’ya satar.
Marmara Denizi’ndeki hatlarda yolcu ve yük taşırken, 28 Mayıs 1915 tarihinde,
Mürefte’den Şarköy’e posta seferi yaparken de, bir E-11 İngiliz denizaltısının
saldırısına uğrar. Zavallı vapur, Silivri’nin on mil açığında torpillenerek bir
kez daha balıkların dünyasına “Merhaba!” der.
Ama umut kesilmez emektar vapurdan. Denizden
çıkartılarak onarım görmesine karar verilir. Martıları peşinden yeniden
koşturacak duruma gelince de Haliç’e bağlanır. Kaptanlığına da usta denizci
İsmail Hakkı Durusu getirilir. 48 yaşında olan İsmail Hakkı Kaptan, birçok
gemide çalışmış bir deniz kurdudur. Batan bir gemiden kurtulmayı başarıp,
verdiği savunma sonrasında suçu bulanmadığı anlaşılınca, 1 Mayıs 1919’da,
mesleğine geri döner…
Ve kaptanlığını yaptığı yeni gemisiyle 16 Mayıs gününün
akşamüzeri İstanbul’dan ayrılır. Karadeniz’e doğru yol alan vapurun, daha önce "Trocadero, Kymi ve İdare-i Mahsusa’ya kaydolunca Panderma" yazan
küpeştesinde, 1910 yılında Osmanlı Seyr-i Sefain İdaresi’nin kurulmasının
ardından konulan yeni adı okunur: "Bandırma"…
Kıyıya çok yakın bir yol izleyen İsmail Hakkı Kaptan,
bir İngiliz gemisiyle karşılaşmaları hâlinde Bandırma’yı karaya oturtmakta
kararlıdır. Çünkü, hareketten bir gün önce Mustafa Kemal Paşa’nın Şişli’deki
evine gitmiş, kendisine yolculuk hakkında bilgi vermiş, her olasılığı en ince
ayrıntılarına kadar konuşmuşlardır. Böylesi bir durumda, yolcular karaya
çıkacak ve gizleneceklerdir. İstanbul’dan ayrılışlarının ertesi günü, 17
Mayıs’ta İngilizlerin bir savaş gemisiyle 100 kadar askeri Samsun’a çıkardığı
haberi gelince Mustafa Kemal Paşa, 18 Mayıs’ta Sinop’ta karaya çıkar.
İngilizlerin, 9 Mayıs gününde de asker göndermiş olduğunu çok iyi bilen Paşa,
Sinoplulara Samsun’a karadan yol olup olmadığını sorar. Aldığı olumsuz yanıt
üzerine de İsmail Hakkı Kaptan’ın yanına geri döner.
Ders kitaplarında Atatürk’ü, Samsun’a götürenin
pusulasız, son derece çürük bir vapur olduğu anlatılır. Oysa İsmail Hakkı
Kaptan’ın torunu Nejat Ulugöl bu konuda şunları söyler yıllar sonra:
“Yapılan
yayınlarda, dedemin rencide olmasına yol açan bazı yanlışlıklar yer aldı.
Bunların başında dedemin Karadeniz’e ilk defa çıktığı ifadesi gelmekteydi.
Kendisine acemi kaptanlık yakıştırması dedemin çok ağrına gitmiş. Annemden çok
dinlediğime göre dedem, Karadeniz’i avcunun içi gibi bilen, tecrübeli,
dirayetli bir deniz adamıymış.”
Nejat Ulugöl, gazeteci Ertan Ünal’a yanlışlıkların
Falih Rıfkı Atay’ın bir yazısından kaynaklandığını anlatır. Atay, söz konusu
yazısında kaptanın Karadeniz’e ilk kez çıktığını, rota belirlemediğini ve
Atatürk’ü ilk kez vapurda gördüğünü yazar. Ulugöl, yazının yayınlandığı gazeteyi
anımsamaz ve “bir gazetede” diye geçiştirir. Utkan Kocatürk tarafından
hazırlanan ve 1973’de yayınlanan "Atatürk ve Türk Devrimi Kronolojisi"nde,
Mustafa Kemal Paşa’nın Falih Rıfkı ve Mahmut Bey’e yaşamı hakkında verdiği
bilgilerin kısaltılmış şeklinin Milliyet gazetesinde yayımlandığı yazılıdır.
İsmail Hakkı Kaptan, her sabah, gönderdiği düzeltme
yazısının yayımlandığını görme umuduyla çevirir gazetenin sayfalarını. Yıllar
geçtikçe, gerçekleri dile getirdiği yazısının yayımlanma umudunu karartan cesur
kaptan, gözlerini vapur dumanlarına 69 yaşındayken kapar. Böylelikle, Atatürk
ile yaptığı görüşmeden, Karadeniz’e beş yıl sefer yaptığından, Bandırma’nın iki
pusulası bulunduğundan insanların haberi olmaz. İsmail Hakkı Kaptan, çok az
olan emekli maaşının düzeltilmesi için de hiçbir ricada bulunmaz. Oysaki
Atatürk ile görüşen kamarotu kendisine İsmail Hakkı Kaptan’ın maaşının üç
katını bağlatmayı başarır!
19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı olarak kutlanılır ama
Samsun’a doğru yol alan Bandırma vapurunun yolcuları gibi sömürüye, mandacılığa
karşı olan, yüreklerinde bağımsız ve demokratik bir ülkenin umudunu taşıyan üç
genç darağacında asılır. Onlarla aynı düşüncede olan, kardeşliği, eşitliği
savunan nice gencin durumu da Can Yücel’in dizelerinde anlatılır:
Bugün on dokuz Mayıs,
Mayısın on dokuzu!
Sen,
Ey Türk ülkemizin geleceği,
Ulusumuzun gözbebeği…
Sen,
Ey demir parmaklıklarda barfiks yapan
Ranzalarda parende atan
Sportmen ve kahraman Türk Gençliği,
Önünde senin bütün Kilit-bahirler açık,
Ama her zaman Samsun’a çıkılmaz a,
Bu sabah da avluda volta atmağa çık!
1927 yılının 1 Temmuz günü, Mustafa Kemal Atatürk,
İzmit’ten bindiği Ertuğrul yatıyla İstanbul’a hareket eder. Sekiz yıl aradan
sonra ilk kez geldiği Boğaz'ın girişinde bayraklarla süslü gemiler arasında
Bandırma’yı göremez ve yanındakilere nerede olduğunu sorar. Aldığı yanıt şudur:
“Seferde ya da bakımda efendim.”
Bu sözler ile Bandırma vapuru bir kez daha birilerinin
yalanına alet edilir. Emektar vapur üç yıl önce; 1924’de kadro dışı bırakılarak
sökülmüş ve hurda olarak satılmıştı.
Baştan söylemiştim. Bandırma konusu burada bitmedi.
Sürdüreceğim biline...
Günay Tulun