İnkılapçı Bir Peygamber: Hz. Muhammed [Ömer Sağlam]





Diyanet’in 26.10.2018 tarihli hutbesinden hareketle yazmış olduğumuz “Ulemanın ‘Asrı-ı Saadet’ Yalanı” başlıklı yazımızı okuyan okurlarımdan genelde olumlu tepkiler aldım. Ancak az da olsa tavsiye ve telkin mahiyetinde serzenişte bulunan okurlarım da oldu. Bunlardan birisi de geçmişte İl Müftülüğü, Din Hizmetleri Ataşeliği ve DİB Merkezinde üst düzey bürokratik görevlerde bulunmuş bir din adamıydı. Konuşmalarından beni tanımadığı belliydi; onun için de son derece saygılı ve kibar konuştu. Eğer eski bir Diyanet Vakfı Müfettişi olduğumu bilseydi bu derece nazik konuşmazdı!

Zira Diyanet’te ilahiyat mezunu din adamlarının, bizim gibi Hukuk, Mülkiye ve İdari Bilimler Fakültelerinden mezun olanlara karşı tepeden bakar bir halleri vardır. Oysa bunlar bilmezler ki; biz İmam-Hatip Lisesi mezunu olmakla birlikte onların okudukları İlahiyat Fakültesi ve Yüksek İslam Enstitüleri’ni beğenip de tercih etmedik bile 80’li yıllarda. Neyse uzatmayalım; telefondaki emekli din adamı aynen şunları söyledi:

“Ömer Bey, yazdıklarınız genelde doğru şeyler. Ancak maksadını aşan, Peygamberi başarısız gösteren bazı cümleleriniz var. Peygamber başaramazsa hiç kimse başaramaz. Bunları okuyanlar sizi Peygamber düşmanı ilan edebilir. Evet Hz. Peygamber’in cenaze namazını sadece üç kişi kıldı. Ancak bunlar halka söylenecek şeyler değil. Bunları kendi aramızda konuşabiliriz ama halka açıkça söyleyemeyiz…” Yani sevgili hocamız anlam itibarıyla diyordu ki; yalan söylemeye devam! Meğer “Ulemanın Asrı Saadet Yalanı” başlığını atmakla nasıl da isabet kaybetmişim!

Kendisine merak etmemesini, bu bilgileri kendim uydurmadığımı ve bu bilgilerin temel İslami kaynaklarda bulunduğunu, eğer herhangi bir tepki gelirse bunu cevaplamaya muktedir olduğumu belirttim. Hoca Efendi nereden bilsin, benim daha önce sadece “Peygamber düşmanı” değil, “Zındık” hatta “Kâfir” ilan edilerek, İslam’a davet bile edildiğimi!(1)

Hoca Efendi’nin rahatsız olduğu cümleler muhtemelen şu cümleler:

“Evet; Hz. Muhammed böyle bir toplum düzeni oluşturmak için çalışmıştır ama bunu başarabilmiş değildir! Zira o hüzünlü bir peygamber olarak ortaya çıkmış ve öyle de vefat etmiştir. Peygamberliğinin ilk 12 yılı abluka altında ve yaptırımlar içinde geçmiş, en sonunda Medine’ye kaçarak canını kurtarabilmiştir. Medine dönemine ait 10 yılı ise neredeyse tamamen savaş ve muharebelerle geçmiştir. Diyanet’in “İslam’ın ilk muhatapları olan sahabe-i kiram, iyi huylu, güzel sözlü, halis niyetli insanlardan oluşan seçkin bir topluluktur..” dediği insanlar ise henüz O, ölüm döşeğinde iken birbirleriyle iktidar mücadelesine girişmiştir. Ve sıkı durun; vefatının üzerinden sadece 30 yıl bile geçmeden neredeyse çoğu Sahabe 100.000 Müslüman, birbirini boğazlayarak öldürmüştür! Bu rakam, aşağı yukarı, Hz. Peygamber’in 632 yılında Arafat’ta vermiş olduğu ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nden 1316 sene önce olmak üzere temel insan hakları ile özgürlüklerden bahsetmiş olduğu Vedâ Hutbesi’ni dinleyenlerin sayısına eşit bir rakamdır. İlk Halife Ebu Bekir dışındakiler suikasta kurban gitmiş, iktidarlar tabiri caizse hep darbe ile el değiştirmiştir. Özetle; Hz. Peygamber cahiliye döneminin alışkanlıklarını ortadan kaldırmak için çok çalışmış, ancak ömrü buna vefa etmemiştir.”(2)

Oysa yazdıklarımın hepsi doğrudur ve temel İslami kaynaklarda var olan ve pek çok kişi tarafından dile getirilen bilgilerdir.

Hoca Efendi gibi bana telkin ve tavsiyelerde bulunanlardan “Hz. Peygamber öldüğünde cenaze namazını sadece üç kişi kılmıştır” diyenler olduğu gibi, “Cenaze merasimi yapılmadı” diyenler de var. Son zamanlarda ismi medyada çok duyulan ilahiyatçılardan İhsan Eliaçık katılmış olduğu bir TV programında “Cenaze Namazını 17 kişi kıldı” derken(3), Edip Yüksel ise bir video kaydında “cenaze namazını kılmak için 17 kişi yeter de artar bile” diyerek 17 rakamına destek verdikten sonra cenazenin yıkanmadan defnedildiğini söylüyor(4).

Geleneksel düşünce sahipleri ise, Hz. Peygamber’in vefat ettiği odaya defnedildiğini ve odanın alacağı sayıda 15-20 kişilik gruplar halinde kadın-erkek bütün sahabelerin sırayla cenaze namazını kıldıklarını belirtiyorlar(5).

Bu görüşleri destekleyen daha doğrusu bu görüşlere kaynaklık eden ciddi yayınlar da mevcut. Mesela Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, cenazenin elbisesiyle birlikte gasledildikten sonra (nasıl yapıldıysa), elbiselerin çıkarılıp kefene sarıldığını, cenaze merasimi yapılmadığını, nâşın iki gün iki gece bekletildiğini ve ashabın bölük bölük cesedin bulunduğu odaya girerek salât-ü selam getirdiğini ve cenaze namazını kıldıklarını söylüyor.(6)

Görüldüğü gibi Hz. Peygamber’in cenaze namazını kaç kişinin kıldığı kesin olarak bilinmiyor; ancak şurası muhakkak ki; Hz. Peygamber’in doğumu, çocukluğu, gençliği ve peygamberlik hayatı gibi vefatı da hüzünlerle doludur.

Peki Hz. Peygamber başarısız mıdır? Hâşâ, bunu söyleyebilmek için tamamıyla kör, sağır ve üstelik zır cahil olmak gerekir. O, dünyanın gördüğü en büyük inkılapçılardan birisidir ve bu sebeple, dünyayı değiştiren fikirler ortaya koyan adamların çekmiş olduğu sıkıntıları O da yaşamıştır. Bütün büyük inkılapçılar gibi O da genelde yalnız kalmıştır. Kalabalıklar içinde yalnız demek istiyoruz.

İnkılapçıların çevresindekilerin tamamını memnun etmeleri elbette mümkün değildir. Bu sebeple dostları kadar düşmanları da çok olur. Bunun en tipik örneği Mustafa Kemal Atatürk’tür. Zira o da Türkiye ölçeğinde bir inkılapçıdır ve o da genelde yalnız bir adamdır. İnkılapları peş peşe uygulamaya koydukça, çevresindeki en yakın arkadaşları bile bir bir yanından uzaklaşmışlar, onların bıraktıkları boşluğu ise genelde yalakalar, yağcılar, yağdanlıklar ve menfaatperestler doldurmuştur. Kâzım Karabekir’den tutun, Ali Fuat Cebesoy’a ve Rauf Orbay’a varıncaya kadar Milli Mücadele’yi birlikte verdikleri birçok önemli isim kendisini yalnız bırakmışlardır. Hatta kendisine en yakın isim olan İsmet Paşa’yla da dargın ölmüştür Mustafa Kemal Paşa. Prof.Dr. İlber Ortaylı, “Deli Saçması” ve “Mahalle Dedikodusu” diyerek karşı çıksa da(7), tıpkı Attila, Fatih Sultan Mehmet ve Yavuz Sultan Selim gibi ünlü Türk hükümdarları hakkında olduğu gibi, Atatürk’ün zehirlenerek öldürüldüğü konusunda da bazı kuşku ve iddialar ileri sürülmektedir(8).

Hz. Muhammed gibi dünya ölçeğinde bir inkılapçıya gelince; büyük bir değişim, dönüşüm ve hatta devrim hareketini uygulamaya sokmakla, düşmanları da o denli büyük ve tehlikeli olmuştur. Zira O, 22 senede sınırları oldukça küçük olsa da bir kabileden bir devlet yaratmıştır. Savaşlar yapmış, zaferler kazanmıştır. Devrin süper gücü sayılan devletlerin liderleriyle diplomatik ilişkiler kurmuş, elçiler ve mektuplar göndermiştir. Müşriklerin Kâbe’ye doldurdukları 360 putu devirmiş, onların en büyük ilahları olan Lât, Uzza, Menat ve Hübel’i yerle bir etmiştir.

Allah’ın yardımı, inayeti ile ve elbette emri doğrultusunda diri diri gömülen kızları erkeklerle eşit hale getirmiş, kölelik ve cariyeliği kaldırmış, faizi ve tefeciliği yasaklayarak Kureyşli para babalarının canlarına od tıkamıştır. 622 yılında gizli yolları takip ederek, saklanarak, şaşırtarak terk etmek zorunda kaldığı Mekke’yi, sadece 8 sene sonra büyük bir orduyla ve savaşmadan fethetme başarısını göstermiştir. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nden 1316 sene önce olmak üzere bütün insanların eşit olduğunu ilan etmiş, temel insan hak ve hürriyetlerini duyurmuştur.
Böyle dünyayı değiştiren ve dönüştüren büyük bir inkılapçıya aklı başında olan bir insan “başarısız” diyebilir mi? Gelin görün ki; içinde bulunduğu toplum cahiliye dönemini yaşayan bir toplumdu, rakipleri ve düşmanları vardı, savaşlarda yendiği düşmanlarının intikam hırsları vardı, getirdiği toplum düzeni ile menfaatleri zedelenen çevreler vardı.

22 yılda bu insanları bir araya getirip aynı amaç doğrultusunda sevk ve idare etmenin güçlüğünü iliklerine kadar hissetti. Mekke’de Kureyşli Müşrikler O’nu öldürmeye çalıştı, Hayber’de ise Yahudiler öldürmek istediler. Kendisine ikram edilen zehirli bir etle öldürmek istediler kendisini.(9) Zor kurtuldu bu suikasttan. Ancak zehrin etkisi ölünceye kadar geçmedi vücudundan. “Zaman zaman bu zehirden muzdarip oldum ve şimdi beni şah damarımdan vurdu!”(10) dediği rivayet edilir. Kim bilir belki de bu zehrin etkisiyle öldü O yüce insan.

Salat ve selam O’nun üzerine olsun...




Ömer Sağlam 19 Kasım 2018


 1-http://sessizliginsesleri.blogspot.com/2013/01/ynuri-zbeyaz-ademircan-ve-ben-zavall.html,
 2- https://www.turkishnews.com/tr/content/2018/10/26/ulemanin-asr-i-saadet-yalani/
 3-https://www.youtube.com/watch?v=pR4yLXvXq9c
 4-https://www.youtube.com/watch?v=4OrKQSiG5iI
 5-://www.yeniasya.com.tr/suleyman-kosmene/resulullah-in-asm-cenaze-namazini-kac-kisi-kildi_360779 &
 https://www.milligazete.com.tr/makale/852127/ibrahim-halil-er/resulullahin-cenazesine-kac-kisi-katildi-1
 6-Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, c,2, Çev. Prof. Dr. Salih Tuğ, İrfan Yayıncılık, İst.2003, s, 1103.
 7-https://t24.com.tr/haber/ilber-ortaylidan-yeni-safak-muhabirine-bunlar-sizin-anlamayacaginiz-seydir,292892 & https://www.sozcu.com.tr/2015/gundem/ataturk-zehirlendi-iddiasina-ortaylidan-yanit-796706/
 8-https://www.yenisafak.com/gundem/ataturku-boyle-zehirlediler-2113739,
 9- Ahmet Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiyâ ve Tevarih-i Hulefâ-İslam Tarihi, c.1, Sadeleştiren Ali Arslan, Arslan Yayınları, İstanbul,1981, s. 163.
10- M.Hamidullah, age, s.1101.

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN