3-https://www.sabah.com.tr/webtv/nihat-hatipoglu/topragi-bo-olsun-denir-mi
Toprak Atanınız Bol Olsun [Ömer Sağlam]
Ülkemizde az da olsa gayrimüslim vatandaşlarımız da var
malum. Onların en azından meşhurları, millete ve memlekete faydalı olanları, ya
da eser bırakanları öldüğünde, Müslümanlar olarak arkalarından ne diyeceğimiz
ve nasıl dua edeceğimiz konusunda bazen bocaladığımız olur. Hele hele dua eden
kişi benim gibi az çok medya mensubuysa, yapacağımız duâ hakkında kılı kırk
yararız! Çünkü olmadık itiraz ve tenkitlere muhatap oluruz. Vaktiyle Hrant Dink
için "Allah rahmet eylesin" demiştim de neler neler işitmiştim çok
bilmişlerden. Hatta en yakın dostlarım bile "Ömer Bey, gayrimüslimler için
rahmet dilenmez, toprağı bol olsun denir" diyerek beni uyarmışlardı.
Ben de kendilerine; "Hiç kimse Allah'ın rahmetinin
kahyası değildir. O rahmetini kime isterse ona verir. Bizimkisi sadece bir
temennidir. Eğer gayrimüslimlere rahmet dilemekle, size düşen rahmetin
eksileceğini düşünüyorsanız, sakın korkmayın. Ben, bana düşecek rahmetten bir
kısmının gayrimüslimlere verilmesini istiyorum. Unutmayın Allah'ın rahmeti
sonsuzdur. 'Rahmetim gazabımı geçti" şeklinde bir kutsi hadis olduğu da
söylenir..." şeklinde cevap verirdim.
Bu anlamda ben, gayrimüslimler için yaptığım "Allah
rahmet eylesin" duasını, en son fotoğraf sanatçısı Ara Güler için
yapmıştım galiba ve şöyle demiştim: "Türkiye’nin tanıtımına
fotoğraflarıyla katkıda bulunan Ara Güler’e de Tanrı’dan rahmetler diliyorum.
Mekânı cennet olsun."
Okuyamayanlar için o yazıda geçen bir bölümü tekrar etmenin
faydalı olacağına inanıyorum: "Ara Güler’in vefatı sebebiyle özellikle
sosyal medyada 'gayrimüslimler için rahmet dilenir mi' tartışması yapılıyor.
Neymiş efendim 'onlar için rahmet dilenmez, toprağı bol olsun' denirmiş. Ne
kadar saçma ve icapsız bir tartışma. Sırf nüfus cüzdanında Müslüman yazıyor diye
hırsızlara, zânilere, katillere ve vatan hainlerine rahmet dile, Ara Güler gibi
bir vatansevere dileme; yok böyle bir İslam. Varsa bile ben böyle bir İslam’ı
kabul etmiyorum zaten. Zira benim Müslümanlığım ve Türk Milliyetçiliğim, Türk
devletine sadakatle bağlı kaldıkları, vatana ihanet içinde olmadıkları sürece
Müslüman olsun veya olmasın, bütün yurttaşlarıma hatta insanlığa faydası
dokunmuş herkese rahmet dilememi gerektirmektedir. Ben, Allah’ın rahmetinin
kahyası değilim ki. Neticede rahmetin sahibi, rahmetini kimlere vereceğini en
iyi bilendir. Bizimkisi karar değil, temennidir sadece.
Bir rivayete göre; Hz. Peygamber, Abdullah b. Selam isimli
bir Yahudi aliminin cenaze namazını kaldırmıştır. Başka bir rivayete göre ise
Abdullah b. Selam ölmeden önce zaten Müslüman olmuştu ve peygamber onun için
cenaze namazını kıldırmıştır. Oysa hadis alimleri derler ki; 'Uydurma
hadislerin ve İsrailiyatın İslam’i çevrelere yayılmasın Abdullah b. Selam, Vehb
b. Münebbih ve Ka’bel Ahbar gibi Yahudi iken sonradan Müslüman olan alimlerin
büyük etkileri olmuştur. Onlar sokuşturmuştur İsrailiyat denilen bilgileri
İslam kaynaklarına…' Buradan çıkarılacak sonuç, bu adamların gerçek anlamda
Müslüman olmadıklarıdır. Eğer olsalardı bunu yapmazlardı.
Ancak çok daha kuvvetli bir rivayete göre ise, Hz.
Peygamber, önlerinden bir cenaze geçerken ayağa kalktığında, yanında bulunan
Sahabeler; 'Ya Rasulullah o bir Yahudi idi, onun için neden ayağa kalktınız?'
dediklerinde, O insan Peygamber, şu cevabı vermiştir: 'Olsun, o da bir insan
değil midir?'
Hadisler bir yana; Allah yüce kitabında din farkı
gözetmeksizin der ki; 'Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir
bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları
öldürmüştür. Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa, sanki bütün
insanları yaşatmıştır…'(Mâide/32). Aslında başka söze gerek yok; dünyaya şöyle
bir bakın, Allah’ın rahmetini kimlere verdiği apaçık görülmektedir…"(1)
Geçenlerde sosyal medya arkadaşım olan G.Ü. Öğretim Üyesi Prof.
Dr. M.Çağatay Özdemir, facebook sayfasında "Toprağı bol olsun denmez.
Öğrenemedik gitti!" şeklinde bir yorum yapınca, onun sayfasında da küçük
bir tartışma, daha doğrusu bilgi paylaşımı olmuş.
Ben eskiden gayrimüslimler için neden "Toprağı bol
olsun" denildiğini kendi kendime sorar ve şöyle cevaplandırırdım bu
soruyu: "Keferenin üstüne toprağı çok atın ki; bir daha yeryüzüne
çıkamasın. Yani hortlayamasın da..."
Meğer kazın ayağı hiç de öyle değilmiş. M. Çağatay
Özdemir'in, sayfasında aynı Üniversitede Öğretim Üyesi olan Prof. Dr. Necati
Demir harika bir yorum yapmış bence. Kendi sayfama da taşıdığım yorumunda şöyle
demiş Necati Demir: "Eski Türklere, yani İslamiyet öncesi Türklere ait bir
deyimdir. Kurgan tipi mezarların yapıldığı zamanlarda, devlet idarecilerinin
biri öldüğünde insanlar birer sepet toprak getirirlerdi cenazeye... Kurgana
koyarlardı. Toprağı yüksek kurganlar, seveni çok olup çok toprak
getirilenlerindir... Yani işin Türkçesi çok toprak gelsin de seveni bol
görünsün.... Kurganda toprağı az olanlar sevilmeyen ve zalim bilinir
vesselam.... Kurgandaki toprağı yüksek olanlar da tarih boyunca 'İYİ ADAM'
bilinir. 'Toprağı bol olsun' deyimi budur..."
*
Sayfama taşıdığım bu yorumun altına, Hayrullah Arslanoğlu
isimli arkadaşım benzer anlama gelecek şekildeki mantık gereği olan şu yorumu
yapmış: "Bu konuda çok şeyler söylenir dostum. Orta Asya'daki kadim Türk
Yurtlarında, ölüler defnedildikten sonra, yaban hayvanlarının toprağı eşeleyip
cesedi parçalamaması için, mezarı biraz derin kazarlar ve mezar üstünün,
kocaman bir yığın halinde toprakla kaplanmasına özen gösterirlermiş. Yani ne
kadar çok toprak konulursa, ceset, yaban hayvanlarının vereceği zarara karşı o
kadar çok korunaklı olurmuş. Bu nedenle 'Toprağı bol olsun' denildiği de
söylenir."
*
Yılmaz Kula isimli arkadaşım ise "Tümülüsler de öyle.
Toprak yığının büyük veya küçük olması kişinin mevki ile düz orantılı"
şeklinde bir yorumla katılmış bilgi paylaşımına.
*
Yaptığım araştırmada Diyanet İşleri Eski Başkanlarından
Prof. Dr. Süleyman Ateş'in, konuya dini açıdan yaklaşarak "Toprağı bol
olsun" deyiminin, aslında gayrimüslimler için yapılan bir duâ olduğunu
söylüyor. Şu sözler kendisine aittir:
"...Ölen Müslüman için 'Allah rahmet etsin, yani
acısın, bağışlasın' diye dua edilirken Müslüman olmayan biri için 'Toprağı bol
olsun' denilir. Bunun anlamı şudur. Kabre konulan iyi kişiler, kendilerini
saraylar gibi bir mekânda hissederler. Kötü kişilerin yeri dardır. Çünkü
cezalıdırlar. Cezaevi dar olur. Hele hücre hapsine atılanlar, mekân darlığından
ne çekilmez bir durum içindedirler. Yaşanmadıkça bilinmez. Hz. Peygamber,
kabrin suçlu kişileri daralarak sıkacağını buyurmuştur. Tabii sıkıştırılan
beden değil, ruhtur. Beden zaten ölümden itibaren çürüyüp toprak olma yoluna
girmiştir. 'Toprağı bol olsun' sözüyle o kişinin mekânının geniş olması
temennisinde bulunulur. Maalesef kültürümüzden git gide uzaklaştığımız için bu
tabirleri bilmiyoruz..."(2)
*
Prof.Dr. Nihat Hatipoğlu'na bakılırsa; "Bir Müslüman,
bir Müslüman'a 'Toprağı bol olsun' demez. Bir Müslüman'ın ölen bir Müslüman
için diyeceği söz 'Allah rahmet eylesin'dir"(3)
*
Doç. Dr. Mustafa Aksoy ise özelden göndermiş olduğu
mesajında, sebebini belirtmeksizin "Toprağı bol olsun" tabirinin,
Osmanlı'dan kalma bir gelenek olduğunu söylüyor.
*
Yukarıdaki bilgileri üst üste koyunca ben şöyle bir sonuca
varmış bulunuyorum. Normal şartlarda, yani insanlar gösteriş ve riya için
cenaze törenlerine katılıp toprak atma yarışına girmedikleri takdirde, mezarların
üzerindeki toprağın miktarı, içinde yatanın itibarı ile doğrudan alakalıdır.
Toprak ne kadar çoksa, o adam hayatta iken sevilen birisidir ve bu sebeple
cenazesine çok sayıda kişi katılmıştır. Dolayısıyla kabrine de çok miktarda toprak
atılmıştır. Bu sebeple insanlar için hayatta iken yapılan hayır dualardan
birisi şöyledir Anadolu'da "Toprak atanın bol olsun!".
Yani bu dua ile demek istenir ki; kişinin gerçek değeri
ancak öldüğünde anlaşılır. Kişi ölünce artık kimseye faydası dokunamaz, ondan
menfaat elde etmek artık mümkün değildir. Cenazeye gelenler bunu bilerek
gelirler. Bu gerçeğe rağmen, cenazesine katılanlar ve kabrine toprak atanlar ne
kadar çok ise o kişi hayatta iken o kadar değerli, o kadar sevilen birisidir. Merhum
Türkeş'in ve Merhum Özal'ın cenaze törenine katılan milyonları düşünün lütfen.
Anlaşılıyor ki; Müslüman'ın Müslüman için yaptığı
"Toprak atanın bol olsun" duası, zaman içinde az çok anlam kaymasına
uğrayarak "Toprağı bol olsun" şekline dönüşmüş ve gayrimüslimler için
söylenir hale gelmiştir.
Buna ilave olarak, kabirlerin üzerindeki toprağın çokluğu
ile kabirde yatanın ünü, şöhreti ve önemi arasında da doğrudan bir ilişki
vardır. Çok eskiden bu önem, kabrin üzerine yığılan toprakla, taşla belli
ediliyordu belki. Tümülüs veya Höyük örneğinde olduğu gibi. Daha sonra ünlü
kişilerin üzerine yığılan bu taş ve topraklar, yani yapay tepecikler olan
Tümülüs ve Höyükler, mimari tarzda ele alınmaya başlamış olmalıdır ki;
Mısır'daki Piramitler bunun en güzel ve canlı örnekleridir.
Bunun yanında, özellikle Türk dünyasında ve Türklerin
gittikleri coğrafyalarda görülen Kümbet ve Türbe türü mezarlar da yine aynı
anlama gelmektedir. Yani kabirdeki adamın şöhretiyle veya değeriyle doğrudan
ilintilidir kümbet ve türbeler. Günümüzde, Anıtkabir'den tutun, Adnan Menderes,
Turgut Özal ve Süleyman Demirel'e varıncaya kadar yapılan anıt mezarlar da yine
aynı anlama gelmektedir kanaatimizce. Yani Fatih Sultan Mehmet'in ya da Kanuni
Sultan Süleyman'ın üzerindeki türbe ne anlama geliyorsa, Anıtkabir de aynı
anlama gelmektedir ve Anıtkabir, aslında, çağdaş anlayışla ve modern mimari ile
yapılan bir türbeden başka bir şey değildir. Türkmenistan'ın Merv kentindeki
Sultan Sencer Türbesi hangi anlama geliyorsa Ankara'daki Anıtkabir de aynı
anlama geliyordur kısaca. Allah sizleri de toprak atanı bol olan kullarından
eylesin dostlarım...
Bugün "Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü"dür;
kadına yönelik şiddete hayır diyoruz...
1
-http://sessizliginsesleri.blogspot.com/2018/10/ermeni-aram-guleryan-ve-turk-ara-guler.html,
2-http://www.gazetevatan.com/suleyman-ates-56472-yazar-yazisi--topragi-bol-olsun--kimler-icin-soylenir-/
3-https://www.sabah.com.tr/webtv/nihat-hatipoglu/topragi-bo-olsun-denir-mi
3-https://www.sabah.com.tr/webtv/nihat-hatipoglu/topragi-bo-olsun-denir-mi
ALINTI YAPMAK İÇİN
- Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
ESER EKLEMEK İÇİN
- "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
YORUM YAZMAK İÇİN
Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.