Alçı kız, yine bildik Alçı Kız'dı. Sürekli olarak Sayın İmamoğlu’na sağ gösterip sol vurmaya çalıştı. Önce pohpohluyor, sonra ilgisiz saçma sapan sorular sorarak oy kaybetmesine neden olacak cevaplar almaya çalışıyordu. Sayın İmamoğlu tabii ki bu tuzaklara düşmedi ama bir yandan bu kız, diğer yandan da Didem Arslan Yılmaz programı provoke edip durdular.
DİDEM ARSLAN YILMAZ
Didem Arslan Yılmaz’ı Doğan Medya’dayken beğenirdim. Hande Fırat’ın kurgulanmış bir darbe röportajıyla ön plana çıkmasının hemen ertesinde Habertürk’te boy göstermişti. Ayrılışına çok kişi gibi ben de üzülmüştüm. Acele etmişim.
Parti liderleriyle yaptığı programları izledikçe bu acele etme eylemimden dolayı kendimden utandım. İktidardan aldığı konuklara davranışıyla gerçek muhalefete karşı takındığı tavırlara şahit olunca bu utancım daha da arttı. Bu gece de aynı konumdaydı ama bir farkla “Ahmet Hakan Olayı”ndan ders çıkarılmıştı. Onun için kaba kaba, kalın kalın değil de bu yıl küme düşürülen Erzurumspor'la iki yıldır şampiyonluğuna engel olunan Beşiktaş’a yapıldığı gibi ince ince doğradı Ekrem Bey’in can alıcı sözlerini… Alçı Kız zaten başladı mı susmak bilmiyor. Didem Arslan Yılmaz bir iki komik müdahaleyle onu susturmaya çalışıyormuş havası yaratmaya çalıştı ama amiyane tabirle biz izleyiciler yutmadık bunu...
Didem Arslan Yılmaz, Alçı Kütahyalı’yı programına alırken işlerin bu hâle geleceğini çok iyi biliyordu. Hanımdır söyleyemem ama eğer erkek olsaydı ”O ne kulağı kesiktir o!” diyebileceğim tipte biri. Yani o denli deneyimli. 1992 yılından bu yana tam 27 yıldır bu işte… Ya canı gönülden provokasyona teşneydi ya da verilen bir emri uyguladı ki, bu yolların her ikisi de gazetecilik onuruna aykırı... Hele hele bu işin yüksek okulunda okumuş biri için!
ALÇI’NIN SAÇMALIKLARI
Nagehan Alçı Kütahyalı, elinden belediye başkanlığı çalınan ve çalınan o başkanlığı geri almak için yeniden yarışa giren Sayın İmamoğlu’nu Dersim’le tuzakladı. Öyle sordu ki bir başkası olsa ya Dersimci olacaktı ya da karşısında yer alacaktı. Tabii ki her iki hâlde de oy kaybedecekti. Hem sorular hem de Alçı'nın bakışları bana şeytani bir zihinle karşı karşıya olduğumuzu hatırlattı.
Kopyalama işlemi, kötü niyetli çalışanlara, dıştan müdahale eden hekırlara olduğu kadar, bilgilerin bir sistem arızası nedeniyle kaybolup gitmesine karşı da alınması şart olan tedbirdir. Buna nedense İngilizce tanımlamasıyla "Back Up" demek moda olmuş. Altı da üstü de veri kaybını önlemek için yapılan basit bir yedekleme işlemidir. Bilgisayarla haşır neşir olmayan sade vatandaş bunu bilmez, bilemez. Şeytani zekâlı insanımsılar sade vatandaşın bunu bilmemesini kullanıp ortalığı velveleye veriyor, insanların aklını çeliyor, ortalığı karıştırıyor, sonra da bir yana çekilip dalgalarını geçiyorlar.
Alçı, kayıtlar konusunda MİT falan diye bir şeyler de geveledi ama konunun oraya gitmesini istemeyen birilerinden mesaj aldı ki frene bastı.
Alçı Kız pes eder mi, etmez tabii… Tuzaklara devam etti. 27 Mayıs konusuna daldı. Tam burada, sesi sokağa taşan bir hanımın bağırdığını duydum: “Miksere bak miksere, şimdi de tarihi karıştırıyor. Anlasa bari!” Bir de buraya yazamayacağım çok ağır bir söz sarf etti. Bence, o sözleri duysa bile saçmalıklarını kesmeyecekti. Anlaşılan o ki kurma anahtarı sonuna dek çevrilmiş ve orada takılı kalmıştı. Son ana dek de saçmalamayı sürdürdü.Kürtlerle PKK terör örgütünü Mehmet Akif Ersoy adlı Habertürklünün ortaklığıyla harmanlayıp bir başka tuzak daha kurdu. Bu çabanın altında AKalPe’nin başı Bay Recep’e duyduğu büyük sevgi ve saygının yattığını bilmeyen kalmadı ama lütfen biraz insaf. Bu dünyanın ötesi de var! İnsanı insanlıktan tiksindirmeyin.
DENSİZLİĞE BAKIN
Alçı’nın tuzakladığı Kürt seçmen konusuna bir çirkin katkı da AKalPe trollerinden geldi. İmamoğlu’nun sözlerinin orasını burasını atıp sanki İstanbul’u FETÖ ve PKK’yla birlikte yönetmek istiyormuş kanısı yaratacak bir video düzenleyip sosyal medyaya servis ettiler. Bu işi öylesine hızlı yaptılar ki program hâlâ devam ediyordu. İşin gırgırı, deşifre olmalarının da aynı hızla olmasıydı. İddialara göre bu çirkinlik, AKalPe'nin İstanbul il başkanlığından yapılmıştı. Hatta hatta tezgâhın il yönetim kurul üyesi Elif Şahin Keleş tarafından kurulduğu da söyleniyordu. Ardından bu kadının Türkiye'yi karıştırmaya yönelik çok sayıda provokasyona imza atan Pelikancılar grubunun dış işler uzmanı olduğu da duyuldu. Görev konumunu bizzat, Pelikancıların merkezi olduğu bilinen "Boğaziçi Küresel İlişkiler Merkezi" açıklamıştı. Anlaşılan o ki, ortalığı karıştırmak ve Sayın İmamoğlu'na zarar verebilmek için aport vaziyette, klavye başında emre hazır bekliyorlarmış. Bekleyenler kim mi? Söyledim ya troller... Tabii ki, her zaman olduğu gibi ATV'nin tüm kanalları, YYKY medya, İstanbul Belediyesi'nin yönetiminde ve bilgi işlem grubunda görevli olanlardan bir kısmı... Yarın buna yazılı YYKY basın da katılacak. AKalPe'nin ne olduğunu bir kez daha gösterdikleri için bu bozguncuları kutlamak gerek.
AKalPe trolleri hem hileli işlerle uğraşır hem Bay Recep’in hoşlanmadıklarını türlü çeşitli yollarla linç etmeye çalışırken, “Bahçeli Parti”nin saldırı timleri de başbuğlarının kimliğini afişe eden gazetecileri öldüresiye dövmekle genel merkezleri de dayak yiyenleri savcılığa şikâyet etmekle meşguldüler. Acaba neden dayak yediler diye mi şikâyet ettiler? Gülmek mi ağlamak mı yoksa her ikisini birden yapmak mı gerek, karar veremedim.
Dünyadan ne dalkavuklar, ne zalimler geldi geçti.
Bunlar da geçip gidecekler.
Geçip gidecekler de ülkesini sevenlerin kafasını meşgul eden asıl soru şunlar:
Muhalefet, gerçekten muhalefet mi?
Gerçek muhalefetse hesap sorabilecek yetenekte mi?
Şunları da devamlı soruyorum:
İşte bütün mesele bu!