Allah Adem’i Cennetten Dünya ile Birlikte mi Çıkardı? [Ömer Sağlam]


Okumak için geç kaldığım kitaplardan birisinin kesinlikle Erıch Von Danıken'in "Tanrıların Arabaları" isimli kitabı olduğunu okuyunca anladım.

Kitap Türkiye'de 1973 yılında yayınlanmış ama ben henüz okudum.

Gerçekten harika bir kitap.

Sorgulayıcı ve eleştirel akla sahip herkes okumalı ya da kitabın insan aklını sorgulamaya yönelten bir tarafı var demek istiyorum.

Kitabı iki günde okuyup bitirdikten sonra mesela Hz. Adem'in cennetten çıkarılıp dünyaya atılmak yerine, Cennetten dünya ile birlikte çıkarılmış olabileceklerini düşünmeye başladım ben!(1).

Daha doğrusu dünyamızın, uzayda dünya ile aynı özellikleri gösteren çok daha büyük bir gezegenden koparak bağımsız bir gezegen pozisyonuna geçmiş olabileceğini düşünüyorum artık!

Hiç kimse, dünyanın oluşumu hakkındaki bilgileri kullanarak bu düşünceme itiraz etmeye kalkışmasın; biz bu bilgileri elbette reddetmiyoruz. Sadece, üzerinde yaşadığımız yerkürenin, yani Kur'an'ın tabiriyle arzın, yaşanabilir hale geldikten sonra ana kütleden kopmuş olabileceğini düşünmeye başladık! Ya da yerküre eğer ana kütleden koptuktan sonra yaşanabilir hale geldiyse, aynı değişim sürecinin koptuğu ana kütlede de yaşandığını düşünüyoruz!

Bu demektir ki; sonsuz boyuttaki uzayda dünyamızla aynı özelikleri taşıyan ve insanların yaşamasına elverişli başka gezegenler ve bu gezegenlerde yaşayan insanlar, insanımsılar veya insanoğlundan çok daha ileri boyutlarda ve belki de dünyadaki yaşam şartlarının dışındaki şartlara uyum sağlamış, mesela suya ve oksijene ihtiyaç duymadan yaşayan başka canlılar da bulunmaktadır! Hayır hayır; melekleri ve cinleri kastetmiyorum. Düpedüz insanoğluna yakın varlıklardan bahsediyorum! Kim bilir belki de ilk atalarımızın kabirleri hâlâ orada/oralarda!

Dünyanın, üzerindeki insanlarla birlikte başka ve daha büyük bir gezegenden koparak bağımsız gezegen haline gelmiş olabileceğini düşünmemizi gerektiren sebepler de var elbette.

Mesela bugün dünyanın hemen her yerinde binlerce yıllık insan iskeletleri veya insanlar tarafından yaratılan medeniyetlere ait izler bulunuyor olması, bizi böyle düşünmek için adeta zorlamaktadır.

Hatta destan, efsane, masal ve elbette inanç sistemlerinde de birçok ortak yan bulunuyor olması ki; mesela Yaratılış ve Tufan Efsanelerinin, Sümer, Babil, Akat, Hind, Maya, İnka gibi, aralarında on binlerce km. mesafe bulunan coğrafyalarda birbirlerinden habersiz olarak hüküm sürmüş kadim kültürlerde aşağı yukarı aynı şekilde geçiyor olması, buralardan kutsal kitaplara yansımış olması oldukça ilginçtir.

Bu durum, insanoğlunun dünyamızda belli bir bölgede zuhur edip, oradan dünyanın diğer yerlerine dağıldıkları fikrini oldukça zayıflatıyor gibi geliyor bana.

Yani bugün üzerinde yaşadığımız yerküre, her tarafına yayılmış insanlarla birlikte ve insanlık belli bir medeniyet seviyesine eriştikten, eserler vücuda getirdikten, din ve inanç kurumları teşekkül ettikten sonra, üzerindekilerle birlikte ana kütleden bir şekilde koparak ya da bir güç tarafından koparılarak bağımsızlaştı ya da bağımsızlaştırıldı!

İnsanların ve diğer canlıların bir bölümü ise uzaydaki ana kütlede kaldı ya da ana kütle, çok sayıda parçalara bölünerek dünyaya benzer birçok bağımsız gezegenler daha oluştu!

Bana kalırsa; böyle bir teori, en az insanların belli bir bölgede, mesela Ortadoğu'da zuhur edip buradan dünyanın diğer bölgelerine dağıldığı şeklindeki teori kadar gerçekçidir.

Özetle; sonsuz evrende yalnız değiliz!

Kim bilir yakın veya uzak gelecekte bizim dışımızdaki varlıklarla haberleşmeye bile başlar insanoğlu!

Hiç kimse "Erıc Von Danıken, zaten kâfirdir" veya "Ateist'tir. Bu sebeple ileri sürdüğü iddialar ve sorgulamalar ciddiye alınamaz" diyerek kestirip atmasın.

Adam zaten bu sorgulamalarının birçoğunun ispatlanabilir olmadığını, ancak bu sorgulamaların, dinsel tabuların arkasına saklanıp hemencecik ret ve inkâr yoluna gidilmemesi gerektiğini söylüyor.

Ayrıca "Bu tür sorular sormamız ve bu biçimde düşünmemiz dinsiz olduğumuz anlamına gelmez. Beni ele alalım: Geçmişle ilgili tüm sorulara kesin ve inandırıcı karşılıklar verildiği gün bile, daha iyi bir ad koyma isteğiyle TANRI dediğim BİR ŞEYİN var olacağına inanıyorum" diyor(2).


Elbette bu konuda, kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim de düşünen ve sorgulayan akıl sahipleri için oldukça güçlü bir ışık tutmaktadır.

Meselâ Bakara Suresi'nin 30. ayetinde deniliyor ki: "Hani Rabbin meleklere: 'Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim...' demişti..."(3)

Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır ise ayetin anlamını şöyle veriyor: "Sahibin (Rabbin) bir gün meleklere, 'Yeryüzünde bir muhalif kimse yaratıyorum.' dedi..."(4)

Peki ayette geçen ve ulemadan bazılarının "Halife", bazılarının ise "Muhalif kimse" dediği varlık kimdir?

İlk insan kabul edilen Hz. Adem mi, yoksa Hz. Adem'den sonraki insanlar mı?

Bu halifenin veya muhalif kimsenin, ilk insan ve ilk peygamber kabul edilen Hz. Adem olduğu konusunda ulemamız galiba görüş birliği içinde olmalıdır diye düşünüyorum.

Eğer böyleyse Hz. Adem, cennette değil, bu dünyada yaratılmış demektir!

Hicr Suresi'nin 26. ve 28. ayetlerinde ilk insanın, balçık halindeki çamura şekil verilip kurutulmasıyla (kuru çamurdan) yaratıldığı söylenmektedir.

Toprağın çamur haline getirilmesi için suya, kurutulması için güneşe, kurutulduktan sonra yaşayan canlı haline getirilmesi için havaya, yani oksijene ihtiyaç vardır.

E bu sayılanların tamamı, en azından insanlığın şimdiye kadar biriktirdiği bilgi birikimine göre yine sadece dünyada vardır.

Yani bu iki ayet de (Hicr/26, 28) bize, ilk insanın (herhalde Adem'in), Kur'an'da "Arz" kavramıyla işaret edilen ve insan yaşamına elverişli bütün şartları barındıran yerkürede yaratıldığını haber vermektedir(Elbette Allah'ın kudreti, çamurun başka türlü karılıp kurutulmasına ve ona hayat verilmesine de kâfidir).

Denilecektir ki; "Peki o zaman Adem ve eşinin cennete konulduğundan ve Şeytanın verdiği vesvese ile Allah'ın yasak ettiği meyveden yedikleri için zorda kalmalarından bahseden Kur'an ayetlerini nereye koyacağız ve nasıl açıklayacağız?"(5).

Evet, son derece haklı ve sorulması gereken bir sorudur bu.

Çünkü bu ayetler, mesela Bakara-30 ve Hicr-26. ve 28. ayetlerle çelişiyor gibi gözükmektedir ilk bakışta!

Zira Bakara-30 ile Hicr-26 ve 28. ayetler, ilk insanın yeryüzünde ve topraktan yaratıldığını söylerken, Bakara-35 ile Araf-19, Tâhâ 117, 120 ve 121 Adem ve eşinin cennette konulduklarından bahsetmektedir.

Şu halde sorumuzu soralım; eğer Adem ilk insan ise Allah bu ilk insanı yeryüzünde çamurdan yarattıktan sonra cennetine almış, ancak yasağını dinlemediği için cennetinden çıkarıp tekrar yaratıldığı yere, yani yeryüzüne göndermiş olamaz mı?

Yok eğer Adem, cennette yaratıldı ise şu halde Hz. Adem'in yaratıldığı sırada yeryüzü, Cennet'in bir bölümünü teşkil ediyordu, ancak Adem ve eşi yasağı dinlemedikleri için Cennetin bu bölümü, cennetin ana kütlesinden bölünerek ayrı bir alem, yani yerküre haline getirilmiş olamaz mı?

Cennet denilen yer, uzayda dünyanın kopup geldiği, insan yaşamına uygun çok daha büyük bir gezegen olamaz mı?

Ya da Allah'ın kitabında Cennet olarak tasvir ettiği yer, dünyanın, yani yer küredin en güzel köşelerinden birisi olup, Allah, Şeytanın verdiği vesvese ile kendi çizdiği sınırı aşan, koyduğu yasağı dinlemeyen Adem ve eşini, yerkürenin bu en güzel köşesinden kovup, yaşam için çok daha elverişsiz bir bölümüne göndermiş olamaz mı?

Bilindiği gibi Allah, kitabında Cenneti tasvir ederken dünyadaki varlıkları misal göstererek tasvir eder ki; bu ayetleri okurken bazen kendinizi türlü yemişlerin bulunduğu, türlü kuşların ötüştüğü ve çeşit çeşit hayvanların koşuştuğu, ırmakların ve göllerin bulunduğu, şık yapılarla saray ve köşklerle bezenmiş orman içindeki bir şehirde hissedersiniz ki; Kur'an cenneti tasvir ederken pek çok ayetinde, burasının içinden ırmaklar akan ağaçlık bir yer olduğunu söyler.

Öyle ki; bu içinden ırmakların aktığı ormanda, zeytin, nar, incir, hurma, üzüm, muz gibi meyveler de bulunmaktadır ki; siz dersiniz ayetlerde tasvir edilen cennet, sanki Anadolu (Ya da mesela Amazon nehri kenarında balta girmemiş ormanlarla kaplı bir bölgede kurulu bir şehir).

Çünkü ismi geçen bütün meyvelerin hemen hepsi yetişir Anadolu'da.

Kim bilir merhum Akif belki de bunun için İstiklal Marşı'nda bu vatanı uğruna ölünecek "Cennet vatan" olarak tasvir etmiştir.

Çünkü Akif aynı zamanda bir Kur'an mütercimidir.

Allah'ın, koymuş olduğu yasağı dinlememeleri sebebiyle Adem ve eşini, cezalandırmak için cennetten çıkartıp yeryüzüne gönderdiği ya da attığı söylenir rivayetlerde.

Aslında Kur'an'da böyle bir ayet bulunmuyor; müfessirler yorum olarak varıyorlar bu sonuca!

Bizim Ulemayı bu şekilde düşünmeye sevk eden ayet Bakara Suresi'nin 36. ayeti olup; bu ayetin Arapça aslında "Cennet" kavramı geçmemektedir ki; ayetin Arapçası şöyledir:

فَاَزَلَّهُمَا الشَّيْطَانُ عَنْهَا فَاَخْرَجَهُمَا مِمَّا كَانَا ف۪يهِۖ وَقُلْنَا اهْبِطُوا بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّۚ وَلَكُمْ فِي الْاَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَاعٌ اِلٰى ح۪ينٍ

Buna karşın bizim sevgili ulemamız, ayeti tercüme ederken Cenneti getirip ayetin içine sokuşturuvermişlerdir.

Diyanet İşleri Başkanlığı bu ayetin anlamını şöyle vermiştir: "Şeytan oradan ikisinin de ayağını kaydırttı, onları bulundukları yerden çıkardı, onlara 'Birbirinize düşman olarak inin, yeryüzünde bir müddet için yerleşip geçineceksiniz' dedik."(6)

Görüldüğü gibi DİB, ayetin mealini verirken "Cennet" kavramını kullanmıyor ama "-yeryüzünde bir müddet için yerleşip geçineceksiniz- dedik" diyerek, yine de yeryüzünün dışındaki bir yere (herhalde cennete) gönderme yapmaktadır.

Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır ise söz konusu ayetin anlamını şöyle vermiştir: "Sonra Şeytan, o ağaç yüzünden ayaklarını kaydırdı ve bulundukları yerden çıkardı. Onlara şöyle dedik: -İnin oradan! Biriniz diğerinin hakkına göz dikecek. Sizin için bu topraklarda yerleşecek yer ve bir süreye kadar geçineceğiniz şeyler bulunacaktır-”(7)

Yani A.Bayındır'a göre; hadise cennetten çıkarılıp yeryüzüne gönderme (bir âlemden başka bir âleme geçiş) şeklinde değil, aynı âlemin farklı noktaları arasında yaşanmıştır. Yüksekten, alçağa ya da yaşam için çok daha elverişli bir ortamdan, yaşam şartları daha kötü ve zor olan bir mekâna indirilme veya gönderilme söz konusudur. A.Bayındır "Toprak" kavramını öne çıkarmakla, sanki hadisenin yeryüzünde yaşandığını ima ediyor gibi geliyor bize!

Ayrıca birçok mealde ayetin Arapça aslına sadık kalınarak Adem ve eşinin "Bulundukları yerden/bulundukları konumdan/bulundukları ortamdan" indirildiklerinden, yani bir anlamda derecelerinin düşürüldüğüne ya da yaşam şartlarının zorlaştırıldığına işaret edilirken, bazı meallerde "Cennet" tabiri kullanılarak, Adem ve eşinin Cennetten çıkarılarak yeryüzüne gönderildikleri ifade edilmektedir(8).

Şu halde, eğer Adem ve eşinin cennette yaratıldıktan sonra hiçbir değişime uğramadan yaratıldıkları bedenleriyle ve sağ olarak yeryüzüne gönderildiklerini kabul edecek olursak, o zaman dünyanın aslında cennetten veya kendi özelliklerini taşıyan daha büyük bir kütleden(gezegenden) kopup gelmese bile, Cennetin evrendeki sonsuz gezegenlerden birisi, cehennemin ise sayısız yıldızdan birisi olabileceği, hatta insanoğlunun günün birinde ölmeden de cennet ve cehenneme ulaşabileceğini düşünebiliriz ve bu düşünce, hiç de akıl dışı değildir bize göre!

Netice olarak şunu demek istiyorum ki; Erıch Von Danıken'in "Tanrıların Arabaları" isimli kitabını okuyan aklı başında bir adam, bırakın Allah'ın varlığını inkâr etmeyi, Allah'ın varlığına, ahiret gününe, cennet ve cehenneme olan inancı bir kat daha artar.

Zira astronomi biliminin uzaydan elde ettiği verilerin ışığında, sonsuz evrende tıpkı güneş gibi sürekli ateş saçan sayısız yıldızın ve sayısız gezegenin bulunduğunu, ayrıca içinde sayısız yıldız ve gezegen barındıran evreni yaratan Tanrı'nın gücünü düşünürsek, cennet ve cehennemin o kadar da uzakta olmadıkları sonucuna varırız!

Daha doğrusu uzakta olsalar bile, en azından dünya ile aynı evrende bulundukları ve ulaşılabilir oldukları sonucuna varırız!

Tekraren söyleyelim ki; mesela evrendeki gezegenlerden birisi neden cennet, ateş saçan yıldızlardan birisi de neden cehennem olmasın?

Ya da kutsal kitaplarda bahsedilen kıyamet koptuktan sonra, dünyamız neden cennet ve cehennem olarak tekrar yaratılmasın?

Üstelik hazır insan yaşamı için her türlü şartı taşırken.

Ya da mesela dünyamız, Adem ile birlikte koparak ayrıldığı ana kütleyle neden tekrar birleşmesin?

Dedik ya; Tanrı'nın sonsuz kudretine inanıyorsanız her şey mümkündür!







Ömer Sağlam 27.11.2019


1-Dünya kelimesi, daha kolay anlaşılması için "arz" ve "yerküre" anlamında kullanılmıştır. Oysa Kur'an'da dünya kavramı, insan hayatının belli bir bölümünü, yani ölümden önceki kısmını anlatmak için kullanılmıştır. Kur'an'da gökyüzünün ya da semanın karşılığı olan "yerküresi" anlamında "Arz" kullanılmıştır. "Dünya kavramı, insanlığın ilk kez vücut bulduğu, insanları çepeçevre kuşatan ve bir mekânı ifade eden 'arz' kavramından farklıdır. Çünkü 'dünya' belirli bir zaman ve mekân içerisinde hayat bulan canlılığı ve bu canlılığın devam ettiği süreci ifade etmektedir (Paçacı, 1994: 110. Ayrıca bk. Izutsu, 1975: 78). Ayetlerde dünya kavramı, insanların üzerinde yaşadığı mekânın coğrafi anlamda mahalli olarak hiç kullanılmamıştır. Kur’an’da bu anlam, arz kelimesiyle karşılanmıştır. 'Arz' kavramının yerine yaygın olarak kullanılan 'dünya' kavramı ise Kur’an’da, hadislerde ve diğer kaynaklarda insanını ölümden önceki hayatını ifade etmektedir" (bkz. Dr. Abdulkadir Karakuş "Kur'an Perspektifinden Dünya Ahiret Arasındaki Münasebet" başlıklı bilimsel makalesi, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/612147)
2-Erıch Von Danıken, Tanrıların Arabaları, Türkçesi: Zeki Okar, Milliyet Yayınları, İstanbul,1973, s, 94.
5- Örn. Bkz. Âraf-19,  Tâhâ-117, 120, 121.
8-Karşılaştırma için bkz. http://www.kuranmeali.com/AyetKarsilastirma.php?sure=2&ayet=36

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN