Ters Gelen Sözler [Günay Tulun]


Doğum sırasında, önce bebeğin başının gelmesi istenir. Doğumun hiçbir riskle karşılaşmadan sağlıkla sonuçlanabilmesi için beklenen budur. Önce ayakların gelmesiyse problem yaratabilir. Bu hâl; doğum sırasında "Ters geliyor!", doğum gerçekleşince de "Ters geldi!" sözleriyle ifade edilir. 

Tıpkı bebeğin ters gelmesi gibi bazı sözler de "sanki problem yaratmaları istenirmişçesine" gerçek anlamlarına ters hâle gelmiş ya da getirilmiştir. Yöresel ağızları olayın dışında tutarsak, bu sözler, dilden dile gezerken de farklı anlamlara bürünebilir. Toplumca önderlikleri kabul edilmiş kişilerin cehaletleri ya da bilinçli olarak yanlış kullanmaları da bu çarpıklıkta etkendir. Bunun en iyi örneklerini AKalPe genel başkanının konuşmalarında görürüz. Anlam bakımından çarpıtılan o sözcük ve sözler, taklit yoluyla yayılarak toplumun diline yapışıp kalır. Onların, özellikle de geçmişten gelenlerin büyük kısmı "Galat-ı Meşhur" fantezisiyle toplum hafızasına kazınmıştır.

"Osmanlı"dan kalma bu saçmalık, doğrular ortaya konarak düzeltilebilecekken kolaycılığa kaçılmış, "Galat-ı meşhur, lugat-ı fasihten evladır." yani günümüzün Türkçesiyle "Ünlenmiş yanlış, sözlükteki doğrudan iyidir." söylemiyle de meşrulaştırılmıştır. Burada anlatılmak istenen "Gerçek anlamından farklı bir anlam yüklenerek kullanılan söz, kendisine geniş bir kullanım alanı bulmuş yani yayılmışsa o doğru sözün yerine geçer." fikridir.

Çağdaş galatlarsa eskilere göre daha uzundur ve genellikle "laf salatası" tabir edilen tarzdadır. Hiç kimse verdiğim örneklere bakıp da "bunlar galat olamayacak kadar uzun" demesin. 
"Uzun Adam" dönemine kısa şey yakışır mı ki yeni galatlarımız kısa olsun!

Bugünkü konumuz, ortalıkta gezinip duran o uzun galatlardan rastgele alınmış birkaç "lafügüzaf"tır.
   
CUMHURBAŞKANINI YANLIŞ BİLGİLENDİRİYORLAR
Eski sürümü "Başbakanı yanlış bilgilendiriyorlar." şeklinde olan bu ifade, en çok takıldığım sözlerin başında geliyor. Bu kadar saçma bir bahaneyi üretenler, Bay Recep’ten korktukları için konulara, başkalarının özellikle de danışmanlarının üzerinden girmeyi seçiyorlar. Aslında Bay Recep, onların korkularını çok iyi biliyor ve bunu da büyük bir hoşgörüyle (!) kullanıyor.

Danışmanlar konusuna gelince; Bay Recep, onların tümünü sulu dereye götürüp susuz getirecek kadar parlak bir zekâya sahip. Söz ve eylemleri, beynine yerleştirilmiş hedeflere ulaşmak için yaptığı salvolardan başka bir şey değil. O salvoların zamanını bazen iyi ayarlayamıyor. Hepsi o kadar!.. Onun danışmanlarınca güdülendiğini söyleyerek paçalarını kurtarmak isteyenler kamuyu yanıltmaktan vazgeçmeli...

ÜLKÜCÜLER TÜRK MİLLİYETÇİSİDİR
Atatürk döneminde ortaya konan Türklük ülküsüne sarılanlar gerçek Türk milliyetçisidir. Yalnız bu milliyetçilik türü evrendeki tüm canlılara hatta düşmanına bile saygı duyan türde bir milliyetçiliktir. 

1946’dan itibaren yer altından çıkışını hızlandıran, 1950’lerde gericilerle işbirliği yaparak büyüyen, 1960’ın sonlarından itibaren yükselen, 70’li yıllarda coşan gruplarla bunların temsil ettiği akımların Türk milliyetçiliğiyle ilgisi yoktur. Yaratılmaya çalışılan tüm efsanelere rağmen, onların yaptığı eylemler Türkiye’min yararına olmamış, ülkeme zarar vermiştir. Bunların çoğu, ülkücü adı altında bir araya getirilerek mafyavari yöntemlerle yetiştirilen, özellikle de çocuk yaştaki kişilerdir. Ellerine silah verilen bu çocukların tacizleri, işkenceleri, cinayetleri kolay kolay unutulamaz. O gün de bugün de ülkücüyüm diyenlere neyin ülkücüsü olduğunu sorduğunuz takdirde birkaç istisna dışında hiçbirinden doğru cevaplar alamazsınız. 

Eğer Atatürk’ün işaret ettiği türde ülküleri olsa onları Devlet Bahçeli yönetebilir miydi? Hadi bir yanlışlık oldu yönetmeye başladı diyelim, peki hâlâ başlarında olur, ikide bir Bay Recep’i kurtaracak hamlelerde bulunma cesaretini bulabilir miydi? Bu tavırlar, ülkücü olduğunu söyleyen kadroların Türk ülküsünün değil, başka ülkülerin yoldaşı olduklarının göstergesidir.

Hem gerçek bir Türk hem de ataları ilk Türk-İslam imparatorluğunu kurmuş biri olarak, her şeyi açıkça söylemek zorundayım. Çünkü amacım insanlarımızı yermek değil, doğruları görerek sevgili ülkeme gerçek hizmetlerde bulunmaları için toparlanmalarına yardımcı olmaktır. Uzunca bir süredir çok sıkıntılı günler geçiren vatanımız hepimizden hizmet beklemektedir. Bu hizmete, parazitleri üstümüzden atmadan başlayamayız. İlk adım mutlaka bu olmalıdır.

DİNCİLER MÜSLÜMANLIĞI YÜCELTMEK İÇİN ÇALIŞMAKTADIRLAR
Ülkücüler bölümünde ne yazdıysam dinciler için de aynısını yazacağımdan boşa zaman harcamama gerek yok. O nedenle özetleyeyim. Bunların çoğu Kur’an-ı Kerim’i okumaz, okuyabilenlerin çoğu da ne dediğini anlamaz. Bunlar, İslamiyetin değil de mürşitlikleri kendilerinden menkul birilerince uydurulmuş bir başka dinin müritleridir.

Dinciler; normal hırsızlıktan farklı olarak kamu malı çalmayı haklarıymış gibi rahatlıkla yapmakta, yakıcı yalanlar söyleyebilmekte, iftira atabilmekte, insanların hayatlarını zindana çevirebilmekte, hatta onları Allah’ın adını kullanarak vahşice katledebilmektedir. Sığındıkları bahane ise tümüyle İslam’a aykırı olan “Türkiye Dâr'ül-İslam değil, Dârü'l-harb'tir. Laikler katli vacip münafıklardır.” ile “Kâfirlerle aynı silahı kullanmalıyız.” kandırmacasıdır.

SOLCULAR HALK İÇİN HALK YARARINA ÇALIŞMAKTADIRLAR
Önce şunu söylemem gerek; "Halk için, halk yararına çalışan halka silah çekmez." Bu sözler, tüm gruplar için geçerli olan evrensel yasanın temelidir. Tekrara düşmemek için Ülkücüler için yazdıklarımı “Ülkücü yerine solcu sözcüklerini koyarak buraya taşısam” iki tarafın birbirinden farklı olmadıklarını görürsünüz. O nedenle hiç vakit geçirmeden, hemen, benim gibi sıradan bir vatandaşın bile ulaşabildiği basit gerçeklere değinmek istiyorum.

Türkiye’min değerli insanları “sağcı, solcu, milliyetçi, dinci, mürted, ateist, deist,  Müslüman, Musevi, Hristiyan, Atatürkçü, Amerikancı, Rus uşağı, padişahçı, Osmanlıcı, Arapçı, İrancı, Ülkücü, kapitalist, komünist, Türk, Kürt, Ermeni, Yahudi, Laz, Çerkez, Süryani, Arami, Roman, Rum vs” diye böldürülerek birbirlerine düşman hâle getirilmektedir. Aslında bu kışkırtmaların tamamı belli merkezlerden yönetilmekte, emirlerse birbirine benzer ağızlardan çıkmaktadır. Hatta silahlar bile aynı ellerden gelir. İnsanımızın büyük çoğunluğu ne yazık ki bunun bilincinde değildir. Konuya vâkıf olan küçük bir azınlıksa aşılanan kin nedeniyle karşılarındaki kardeşlerinin elini tutmak yerine o elleri iterek kukla olmayı tercih eder. İşte, işin en acı yanı da budur!

ŞEHİTLER ÖLMEZ
Bu da içi boş bir slogan! Durun durun hemen küfretmeyin. Şehitlik kavramının birkaç açıklaması var. Önce şunu bilmemiz gerek, insanımız; evi, ailesi ya da vatanı için mi ölmekte yoksa iktidar sahiplerinin kişisel çıkarları nedeniyle mi? Vatanını, ailesini, evini savunurken ölen tabii ki şehittir. Peki, durup dururken başkasının ülkesine saldırırken ölenler ne oluyorlar?

Bitmedi! Bir sorum daha var? Karşıdaki düşman Müslümansa ve kendi evini, ailesini, ülkesini savunuyorsa bizim şehit saydıklarımızın ilahî adalet karşısındaki hâli ne olacak? Hemen işi sulandırmaya kalkıp "Peki teröristler ne olacak?" diye laf atanlar olabilir. Teröristleri konuya dâhil etmediğim biline... İnancıma göre onları sonsuza dek acılarla dolu bir cehennem hayatı bekliyor.

Peki, yetim hakkını yiyenler ve kamuyu soyanlar vatanları için ölseler de şehit sayılabilirler mi? Güzeller güzeli peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa sallallahu teala aleyhi vesellem efendim öylelerinin cehennemlik olduğunu söylemiş, namazlarını bile kılmamıştı.

“Hüküm Yüceler Yücesi Allah’a ait” olduğundan yorum yapma olanağım yok ama şunu sorabilirim: Anlattığım ikircikli durumlarda ölenler için de “Şehitler Ölmez!” diyebilecek misiniz?

VATAN BÖLÜNMEZ
Şehitler ölmez sloganının ikinci kısmının “Vatan bölünmez!” olduğunu bilmeyen pek azdır.
Bu da içi boş sloganlardan biri... Vatan gerçekten bölünmez mi?
Bölünür. Hem de insanın yüreğini yaka yıka bölünür!

Gündemi ve gözleri başka yöne çevirterek, sağ gösterirken sinsice arkadan vurarak "18 adamızla bir kayalar grubumuzun gizlice Yunan’a peşkeş çekilmesi" olayı vatanın bölünmesi değilse nedir?
Mart 2019 içinde "Tek kişilik AKalPe Hükûmeti"nin isteğiyle “Birleşmiş Milletler”e verilen kıta sahanlığımızı daralttığımızı bildiren mektup bir başka bölünme değil midir?
Caber Kalesi-Türk Mezarı'ndaki Süleyman Şah türbesi’nin ikinci kez terk edilmesi nasıl tanımlanır?

Bunlar Cumhuriyet dönemimizdeki yegâne toprak kayıplarımızdır. Yani vatanın bir kısmı bölünmüş, bütünden koparılarak gizlice başka ülkelere verilmiştir. Milletin bundan haberi yoktur. Olanlarsa ya işbirlikçidir ya da beyinleri öylesine yıkanmıştır ki, tüm bu olanların iftira olduğunu düşünmekte hatta vatan hainlerini vatansever mevkine taşıyıp savunmaktadır. Oysa bu denli aşkla savundukları kişilerin vatanı sattığını görmek için uzaya çıkmak gerekmez. Gözlerini Akdeniz'e çevirdikleri an gerçekleri göreceklerdir. Gözlerine inanırlar mı inanmazlar mı işte onu bilemem. Bu, beyinleriyle gözleri arasındaki bağın işler olup olmamasına bağlıdır. 

Demek ki şehitler ölür, vatan da bölünebilirmiş.
Demek ki eylem yapmak yerine içi boş sloganlar savurmanın vatana hiçbir yararı yokmuş. 

Konuyu sürdüreceğim. Eğer ilgi alanınıza giriyorsa "Ters Gelen Sözlerden Akla Ziyan Sözlere" adlı yazıyla konuya döneceğimi duyurmak isterim. 
Allah'ın izniyle tabii... 






 Günay Tulun 22.1.2020

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN