KANLI ORTAKLIK - Çatışma [İlkay Tulun]



Perşembe gecesi sözleştiğimiz yerde duvarın dibine yaslanmış sigara içerken buldum Korkut’u… Bana, kardeşlerin son birkaç günde yaptıklarını, gelen gideni ayrıntılarıyla anlattı. Dikkatini çeken orta yaşlı bir adamın dükkâna gelip 10-15 dakika kadar kaldıktan sonra dükkândan ayrıldığını, arkasından Hicri’nin de çıkıp 3-4 saat kadar sonra elinde bir kargo paketiyle döndüğünü söyledi. Büyük ihtimal ödeme almışlardı.

- Adamın fotoğrafını çekecektim ama şu koca parmaklarla telefonun tuşuna basana kadar adam içeri girdi. Çıkarken de ayarladığım hâlde net çekemedim bir türlü… - Çeksen şaşardım zaten! Dedim. Sanki ben çekmek istesem becerebilecekmişim gibi… Pis pis baktıktan sonra “Ama arabasının plakasını aldım.” dedi. Uzağa park etmişti ama yakaladım binerken. Katlanmış bir kâğıda yazılmış plakaya bakarken içimden takdir etmedim desem yalan olur.
- Sen neler yaptın peki, bir şeyler bulabildin mi? diye sordu.

Hızlıca gazetedeki olayı ve sonrasında siber suçtaki Teoman’ı arayıp Selim’in e-postasını kırıp kendine tuttuğu notları ve içeriğini anlattım.
- Kısacası bu inşaatçılar farklı farklı isimlerle birkaç şirket açmışlar. Bilge İnşaat sadece bir tanesi… Usulsüz yoldan da bir sürü ödenek alıp koca sokağın neredeyse tamamının kentsel dönüşüm projesini kapmışlar. İnanmayacaksın ama iki binayı da bitirip teslim etmişler. Neyse çıkan krediler, havada uçuşan rüşvetler bunlar bile başlı başına olay aslında ama esas meseleleri başka. Bu arkadaşların derdi krizi bahane gösterip iflas vermek. Tüm gereken zemini de hazırlamışlar. Eli kulağındadır. Bunların iflasını onaylayacak adamlar da hazırda zaten. Paraları alıp uçacaklar. Binalar da öyle yarım yamalak kalacak.
- Selim’de bunları ortaya çıkaran bir haber yapmaya çalışırken herifler durumu çakıp çocuğu temizledi! diyerek sonuca bağladı Korkut.
- Aynen öyle!
- Şimdi bizim yapmamız gereken bu iki katili iş üstünde yakalamak.
- İyi de zaten yapacağını yaptı herifler, paralarını da aldılar belli. Kim bilir ne zaman bir daha...
- Şşşş! dedim keyfini çıkararak “Sen orasını bana bırak. Onlar harekete geçmeden şu plakayı bir kontrol ettireyim de son noktayı koyalım.”

- Alo! Müjgan Kızım! Nasılsın? Ben Aykut abin... Ya evet! İşte… Ne olsun, bildiğin emeklilik… Yavrum müsait misin? Bak ne soracağım şimdi sana...”

Sonunda Hicri ile Vecihi depolarından çıkıp araçlarına binince peşlerine düştük. Yarım saat, kırk dakika sonra hedeflerine varıp araçlarından inip apartmana girerlerken biz de biraz oyalandıktan sonra peşlerinden içeri girdik.

Silahımı çekip merdivenleri çıkarken Korkut’un da kendi tabancasını çektiğini fark ettim. Yıllar önce birbirine silah çeken iki adamın şimdi o silahları birbiri için çekmesi çok acayip geldi bir an. Biraz sonra belki de bu herife hayatımı emanet edecektim. Korkut Keskin’e... En nefret ettiğim adamlar listesinin tartışmasız galibine...

Ve apartman dairesine girdiğimizde sessizce ortalığı karıştıran ikiliyle karşılaştık.

- Ooo! Bu saatte temizlik mi yapılır yahu!.. Komşuları uyandıracaksınız.
Boş bakışlı iki kaba saba adam hemen bizi tanıyıvermişlerdi. Sanırım iş üstünde yakalanmalarından çok, bizi yan yana görmek onları daha çok şaşırtmıştı.
- Sakın elini beline götürme fena olur Vecihi! dedi Korkut tehditkâr bir sesle.
- Bakıyorum aradığınız tableti bulamadınız galiba? dediğimde iki kardeş de kaçınılmaz noktada olduklarını anlamıştı.

Riskli bir hamle de olsa şüphelendiğim yazı işleri müdürünü yemlemem, katil kardeşleri aramasını ve Selim’in evine gidip tableti bulmak için harekete geçmelerini sağlamıştı. Tabii ki tablet blöfünü yapar yapmaz Selim’in ev arkadaşlarını oradan çıkarttırmıştım ki bu iki öküz çocukları da döve döve öldürmesin. Sorgulattığım plakanın yazı işleri müdürü “Sevimsiz Metin”in üstüne kayıtlı çıkmasıyla da “Bermuda Şeytan Üçgeni” tamamlanmıştı. Sonrasıysa buz dağının görünmeyen kısmı... Hicri’nin bileğinden fırlayan küçük silahın ateşlenmesiyle zaferle sonuçlanan tuzağımı kutlama hayallerim bir anda dağılıverdi.
  
Korkut ve ben aynı anda ateş etmeye başladık. Vecihi’nin de hemen ardından bizi yaylım ateşine tutması uzun sürmemişti. Küçük ev bir anda birbirine girmişti. Silahlar patlarken ben olabildiği kadar hızlı hareket etmeye çalışarak soldaki kitaplığa kendimi siper edip bir yandan da Vecihi’yi vurmayı başarmıştım. Sol omzundan vurulan katil acı içinde bağırıp düşerken bir yandan da kontrolsüzce sağa sola ateş etmeye devam ediyordu. Vecihi’nin acı içindeki çığlığını Hicri’nin narası bölmüştü. Bağırarak Korkut’un üstüne atlayan adam en az kardeşi kadar öküz kuvvetine sahip olduğunu kanıtlamıştı. Bileğindeki silahta fazla mermi olamayacağı aşikârdı zaten ve mermileri bitince de çareyi en yakındaki Korkut’un üstüne atlamakta bulmuştu. İki iri adamın birbiriyle çarpışması muazzam bir doğal afeti andırıyordu. Korkut’u duvara vuran Hicri, silahını düşürmesini sağlamıştı ama Korkut’un sağlı sollu yumruklarından kendini kurtaramamıştı. Tam silahımın kabzasıyla Hicri’nin kafasına vuracakken aniden eğilmesiyle Korkut’un yumruğu suratımda patlayıverdi. Kendime gelemeden bir de yük kamyonu olduğuna yemin edeceğim koca bir nesne tarafından ezilerek geçilmemle yere yapıştım. Kapıya doğru ilerleyen kamyon tabii ki biraz önce vurduğum Vecihi’den başkası değildi. Doğrulmaya çalışırken Korkut’un sesi kulaklarımda yankılandı.
- Sen Vecihi’yi yakala bu bende!

Güç bela doğrularak soluya soluya merdivenlerden aşağıya inerken boğuşma sesleri gittikçe uzaklaşıyordu. Kaç katlıydı bu bina yahu, in in bitmedi şu merdivenler. En sonunda apartmandan çıkabilmiştim. Karşımda kaldırımın başındaki Vecihi sendeleyerek arabasına binmeye çalışırken bağırdım.
- Kıpırdama Vecihi! Hiç acımam, vururum seni!
Lafımın bitmesiyle kırılan pencereden düşen kocaman bir kütle çığlıklar içinde yanımdaki asfalta çakılıverdi. Hicri kanlar içinde dibimde yatarken Vecihi de teslim olmaktansa arabayı çalıştırıp tabanları yağlamayı tercih etmişti. Ateş ettim ama Vecihi’den çok arabanın muhtelif yerlerini vurduğum için hareket etmeye devam etmişti. Neredeyse sokağın sonuna varmak üzereyken arkamdan bağıran Korkut’u duydum. Çoktan aşağı inip yanıma gelmişti.
- Vursana şunu Beştepe, hadisene be adam!
Kalan iki mermimden bir tekini bile boşa harcamamak için dikkatlice nişan almaya çalıştım.
Sokağın sonuna vardı varıyor. Dikkat et, Beştepe nefesini düzenle!
İyice yaklaştı çıkışa.. Nefesini ver. Kaçıyor!
- Öff yaşlanmaktan nefret ediyorum.

Hızlıca uzak gözlüğümü ceket cebimden çıkarıp gözüme takıp tekrar nişan alırken arabada sokaktan son sürat dönüverdi.
Ama küçük hediyem camdan girip Vecihi’yi bir kez daha mıhlamadan önce değil.
Sokağı dönerken kıçı biraz fazla dışarda kalacak şekilde park edilmiş bir Honda’ya çarpan Vecihi’nin arabası yolculuğunu bitirdiğini sabit şekilde çalan kornasıyla ilan ederken, kendimi tutamayıp Korkut’a döndüm
- Film gibi oldu yahu!
- Gerçekten öyle oldu!
* * * * * 
Sabah gazetemi okumayı en sevdiğim yer bizim mahallenin dik yokuşuna tırmanma maratonunun başlangıç noktası olan “Söğüt Pastanesi”dir. Diğer yerlere nazaran sabahları daha sessiz ve rahat oluyor. Benim de bu sessizliğe biraz ihtiyacım var doğrusu… Çünkü gazetedeki habere iyice konsantre olmak istiyorum. E, uzun zaman sonra içinde olduğum bir olayı okuyorum. Sanırım bu kadarını hak ettim. Gerçi haberi aşağı yukarı beş kere okumuşumdur ama son bir kez daha üstünden geçmekte bir sakınca görmüyorum.

“Genç Gazeteci Cinayet Kurbanı!”
Peh başlığa bak, ben olsam daha iyisini bulurdum.
“Rant Cinayetleri” veya “Bilge İnşaat’ın Esrarı”…

Haberde Selim’in ortaya çıkardığı Bilge İnşaat gerçekleri ile gazetenin ortaklarından olan yazı işleri müdürü Metin “Sevimsiz” Şahin’in teslim aldığı bilgileri örtbas edip iki kiralık katil tutarak çocuğu öldürtmesi güzelce anlatılıyor. Zavallı gencin yaptığı kapsamlı araştırma, müdürünün aslında Bilge İnşaat’ın gizli ortaklarından biri olduğunu atlaması sonucunda maalesef hayatına mal oluyor. Hâlbuki bu şirketi ön plana çıkaran bir sürü ekonomi haberi bizzat Sevimsiz Metin tarafından yapılmasına rağmen...
Neyse bu sade fakat büyük haber, emniyet güçlerinin koordineli çalışması ve ani baskınıyla kıskıvrak yakalanan suçluların itiraf detaylarıyla son buluyor. Benim emekli olmam ve Korkut’un da durumundan dolayı tabii ki adımız geçmiyor, sağ olsun emniyetteki arkadaşlar da durumu güzelce idare etmenin yolunu buluyorlar. Olayla hiç bir bağlantımız yok, bazı fısıltıları saymazsak tabii.. E tabii ki Hicri ve Vecihi’yi de unutmamak gerekir. İki öküz de maalesef hâlâ hayatta. Vecihi kurşun yaraları, Hicri’de ikinci kattan betona çakılmanın yan etkileri sonucu şimdilik hastanedeler ama kısa zamanda iyileşip vakit kaybetmeden hapishane yoluna koyulacaklarına olan inancım tam.

- Aykut Bey. Siz Aykut Beştepe Bey misiniz?
Aniden önümde beliren kadını görünce düşüncelerimden sıyrılıyorum. Elli yaşlarında, sade giyimli, hafif kambur bir kadıncağız.
- Evet benim hanımefendi! Ben sizi çıkaramadım ama?
Derken sokağın karşısındaki Korkut’u görüyorum. Ağzında sigarası, kadını işaret ediyor. Omzunu yapacak bir şey yok dercesine silkmeyi de ihmal etmiyor.
- Beyefendi benim adım Belkıs, Belkıs Algun.
Hızlıca elinde tuttuğu genç bir kızın fotoğrafını suratıma dayıyor.
- Bu kızım Seda! Bir haftadır kayıp. Her yere baktık, araştırdık, polise de gittik ama bulamıyoruz. Kimse yardımcı olamıyor. Bur’da derdinizi çözecek iki bey var dediler... ”Korkut ve Aykut” derdinizi çözer, kızınızı bulur dediler. Ben de önce Korkut Bey’i buldum o da size yönlendirdi ve...     

Keşke şu seksenlerde TRT de yayınlanan dizideki gibi bir saatim olsaydı diye düşündüm. Basınca görünmez olsam ve kadının şaşkın bakışları arasında usulca kaçıp evin yolunu tutsam. Korkut ve Aykut demek! Hızlı bir hareketle ve sanırım biraz da sinirle elimi kaldırarak onu da yanıma çağırdım. Ne ördüyse başımıza bari yanımda durup dinlesin. Korkut ve Aykut kızınızı bulurlar demek!

- Aykut ve Korkut, Hanımefendi!..  Aykut ve Korkut! Buyrun sizi dinliyorum.






 İlkay Tulun / 15 Ağustos 2020
' işareti: Eğer kesme amacı ile kullanılmadıysa o sözcükte yerel ağız kullanıldığını göstermektedir.



  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN