Büyük Atatürk bir konuşmasında şu cümleyi kullanmıştır: "Arkadaşlar! Gidip, Toros Dağları'na bakınız, eğer orada bir tek Yörük çadırı görürseniz ve o çadırda bir duman tütüyorsa, şunu çok iyi biliniz ki bu dünyada hiçbir güç ve kuvvet asla bizi yenemez."(1)
Atatürk,
birçok medya organında bulunan yukarıdaki sözü, ne zaman ve hangi ortamda
söyledi tam olarak tespit edemedim ama, bu sözün, yaşandığı söylenen aşağıdaki
hikayeye pek yakıştığını, yani aynı ortamda söylenmiş olabileceğini düşünüyorum
ben.
Hikaye
şu:
Atatürk, İstiklal Savaşı’nın
kazanılmasından sonra Adana’ya gitmişti. Yanındaki kurmaylarıyla birlikte şehri
geziyordu ve dikkatini çeken güzel binalarla ilgileniyordu. Kendisine Adana’yı
tanıtan vatandaşa bu güzel binaların sahiplerini sordu;
- Bu villa kimin?
- Kirkor Efendi’nin Paşam.
- Şu Köşk?
-Dimitri Efendi’nin Paşa Hazretleri!
- Ya şu ilerideki konak?
- Salamon Efendi’nin!
Atatürk bu kez, az ötedeki
toprak damlı, virane bir evin sahibini öğrenmek için sorunca, Adana’lı gazi
cevap verdi:
- Recep Çavuş’un Paşam!
Atatürk, bu duruma biraz
üzülmüş, biraz da sinirlenmiş idi. Yanındakilere emir verdi:
-Çağırın şu Recep Çavuş’u!
Recep Çavuş gelince; bir
asker selamı verdikten sonra;
"Emredin Paşam"
dedi.
Ata, bu kez Recep Çavuş’a
sormaya başladı:
- Bu villa Kirkor Efendinin,
bu köşk Dimitri Efendinin, şu konak Salamon Efendinin, o virane de senin! Bu Ermeniler, Rumlar, Yahudiler şu binaları dikerken sen neredeydin?
Recep Çavuş, yıllarca savaş meydanlarında koşturmanın verdiği gönül
yorgunluğuyla cevap verdi:
- Sizinle beraberdim Paşam; Trablusgarp’ta,
Çanakkale’de, Sakarya’da!..
Mustafa Kemal Atatürk, bu
cevap karşısında gözyaşlarını hem yanaklarına, hem de yüreğinin ta
derinliklerine akıtır!
"Evet, Recep Çavuş haklıdır.
Trablusgarp’ta, Çanakkale’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da Türk’ün istiklalini korumak için savaşırken Adana’da toprak damlı bir kulübe
yapmaya ancak zaman bulabilmiştir..."
Türk’ün Yalnız İstiklalini
Değil; namus ve şerefini de korumuştur. Memleketin bütün zenginliklerine sahip
olan azınlıklar da para ve mülklerinin üstüne yenilerini yığmakla meşgul
olmuşlardı!(2)
*
Bilmiyoruz; yukarıdaki
ifadeler belki de hiç söylenmemiştir ve yukarıdaki hikaye belki de hiç
yaşanmamıştır. Ancak, biz o sözleri söylenmiş ve o hikayeyi yaşanmış kabul
ediyoruz. Çünkü, damarlarında Yörük kanı taşıyan Atatürk'e yakışan sözlerdir.
Zira Atatürk de Kızıloğuz Türkmenlerine mensup bir Yörük çocuğudur. Son
zamanlarda yapılan araştırmalara göre; Atatürk'ün mensubu bulunduğu Kızıloğuz
Türkmenleri, Osmanlı'nın nüfus politikası gereğince, önce Tokat yöresinden
Karaman yöresine, arkasından Balıkesir taraflarına, oradan da balkanlara iskan
edilmişlerdir. Balkan coğrafyasını vatan yapan Evlad-ı Fatihan'dır Büyük
Atatürk...
**
Yazımızın
başında yer verildiği üzere; Atatürk'ün Türk Milleti'ne umut olarak gösterdiği
Torosların Yörükleri, o yiğit insanlar, galiba bu sefer çok zorda! Onlar
zorda olunca elbette Türkiye de zorda!
Çünkü
Adana'dan başlayıp ta Muğla'ya varıncaya kadar Yörüklerin yaşadığı kıyı boyu ve
Toros yaylaları baştan başa yangın yeri. Yörüklerin
duman tüten çadırları yok artık!
Sadece
çadırları değil, keçileri, inekleri, tavukları, tarlaları, bağları, bostanları,
limon bahçeleri, zeytinlikleri hepsi kül-kömür oldu! Duman
tüten çadırlar, komple duman olup uçtular!
Devlet
eğer bu zararı tam olarak karşılamazsa, Yörüklerin hali yamandır!
İktidar
bütün zararları karşılayacağız dese de bütün zararların karşılanması hiçbir
şekilde mümkün olmayacaktır. Bilmem
kaç asırlık zeytin ağaçlarını nasıl geri getireceksiniz?
Belki,
bu seneki mahsulün değerini verecek hükümet, peki ağaçların değeri?
O
yerlerin havası ve suyu, acaba kaç yılda eski tadına, kokusuna ve berraklığına
kavuşacak?
Bu
zararı hangi hesap makinesi, hangi bilgisayar hesap edebilir?
***
25 Temmuz 2021 günü, aile olarak Ankara'dan yola çıkıp, Konya-Seydişehir
üzerinden Manavgat'a gittik. Yol boyunca gördüğümüz o güzelim ormanlar, yol boyunda ayran
eşliğinde gözleme yediğimiz o Yörük çadırları yok artık! Yangının başladığı 28 Temmuz'dan bu yana ağlamadığım gün
yok! Çünkü Manavgat yangınını, başladığı andan itibaren an be an
izledim.
Başlangıçta bir Yörük çadırından çıkan duman kadardı.
Ancak şiddetli poyrazın etkisiyle önce ormanı, sonra
yakınlardaki yerleşim yerlerini yaktı geçti! Üç gün boyunca duman ve kül yağmurunun altında kaldık!
Marmaris, Bodrum, Milas, Silifke, Aladağ ve Yahyalı yangınları
da işin tuzu biberi oldu!
Rabbim, yangına sebep olanları, dalları yanmış ağaçlar gibi
kurutsun, yaksın, kavursun.
Leşlerini çakallar yesin, küllerini fırtınalar savursun.
Çünkü sen, sadece hain ve alçak değilsin şerefsiz; büsbütün
gâvursun!
****
Manavgat yangını bir haftadır devam ediyorsa ve 70 km.
ötedeki Gündoğmuş'a dayandıysa "Kontrol altına alındı" denilen
yangınların, yanacak ağaç kalmaması sebebiyle kendiliğinden duran ya da sönen
yangınlar olduğunu düşünebilirsiniz! TV haberlerinde de öyle deniyor zaten!
Korkarım ki; Manavgat yangını da ancak Karaman ve Konya
sınırında kontrol altına alınabilecektir!
Yani son ağaç da yandıktan sonra...
DÜZENSİZ GÖÇ ve ORMAN YANGINLARI EMPERYALİST BİR OYUNDUR
Manavgat yangını ile ilgisi olduğu iddiasıyla 16 yaşında bir genç,
daha doğrusu çocuk tutuklanmış.
Bu genç henüz hüküm giymediğine göre "suçludur"
denilemez.
Masumiyet karinesi bu genç için de geçerlidir.
Bu gencin, daha doğrusu bu çocuğun, PKK ile bağlantısı olup
olmadığı da henüz mahkemece tespit edilmediğine göre, "Manavgat yangınını
PKK çıkarmıştır" da denilemez.
En azından ben devlet yetkililerinden böyle bir ifade henüz
duymadım.
Peki yangınları, PKK çıkarmış olamaz mı?
Elbette olabilir!
Çünkü bu tür alçaklıklar ve kalleşlikler, ancak terör örgütlerine
yakışan eylemlerdir.
FETÖ de çıkarmış olabilir!
15 Temmuz 2016'da yapmış giriştiği alçaklığın devamı da olabilir
bu yangınlar!
Onu önümüzdeki zamanda, dirayetli güvenlik ve yargı bürokrasisi
mutlaka çıkaracaktır ortaya.
...
Dolayısıyla; bazı medya gruplarının, özellikle Perinçek
medyasının, spekülatif ve provokatif yayınlarından hareketle PKK üzerinden Kürt
kökenli vatandaşlarımıza yönelik bakışlarda oluşan şaşılık, suratlarda oluşan gerilmeler
ve ekşimeler beni ürkütmektedir.
Bu tür provokatif yayınlar, Türk-Kürt çatışmasını ateşleyecek
birer kibrittir ve kibrit, günün birinde onu tutan parmakları da yakacaktır.
Bundan kimsenin kuşkusu olmasın.
Bakın, Van ve Hakkari'deki sel baskınları fazla gündeme bile
gelmiyor medyada.
Oysa o topraklar da bizim kutsal vatanımızın birer parçasıdır.
Lütfen herkes aklını başına alsın.
Bize kalırsa; Türkiye emperyalist bir oyunun pençesindedir.
Bizi böyle düşünmeye iten sebep; orman yangınlarına sahne olan
vatan toprakları ile Mondros Mütarekesi'nden hemen sonra işgale maruz kalan
vatan topraklarının neredeyse birebir aynı olmasıdır. Ayrıca orman yangınlarının çıktığı bölgelerin, turizm bölgeleri olması,
turizmin de halihazırda Türk ekonomisinin can damarlarından birisi olması,
yangın üzerinden yapılan saldırının, direk ekonomimizi hedef aldığını
göstermektedir. Özetle, bize göre; hem ülkemize yönelen yoğun ve düzensiz dış
göç, hem de orman yangınları, bir tür işgal, ekonomimizi zayıf düşürerek
Türkiye'yi ele geçirme projesidir!
Orman Bakanı Bekir Pakdemirli'nin verdiği bilgiye göre; sadece
28 Temmuz- 3 Ağustos arasında 38 ayrı ilde 163 orman yangını çıkmış olması,
asla tesadüf olamaz! Bu sebeple, bu curcunada iktidar ve muhalefet olarak, siyaseti
bırakıp el ele vermek durumundayız. Tıpkı bir asır önce emperyalizmin en kaba haliyle başımıza
çullandığı Milli Mücadele yıllarında olduğu gibi.
Yangınlar söndürülüp, ortalık durulduğunda zaten bir hesaplaşma
olacaktır bu ülkede, olmalıdır da. Neticede burası lâ yüs'ellerin, ezelî ve ebedî sorumsuzların
ülkesi değildir, olamaz da.En büyük hesaplaşma yeri de herhalde sandık olacaktır.
Tanrı, Türk Milleti'ni korusun ve yüceltsin...
Ömer Sağlam Araştırmacı
Yazar - Şair 04.08.2021
1- https://tr.wikiquote.org/wiki/Mustafa_Kemal_Atat%C3%BCrk/T%C3%BCrk_Milleti
2- http://www.istikbalgazetesi.com/haber18.asp?sec=2&newscatid=0&yazarid=299&newsid=126413
Mondros Mütarekesi'nden hemen sonra işgale
uğrayan Anadolu toprakları.
Türkiye'de yangın alanlarını gösteren harita.