Edirne Sarayları [Mete Esin]
“Vâlilik Makâmına” adıyla yayımlanan yazımızı okuyunca, III. Ahmet’in kapattığı saraya Yeni yerine Eski dediğimizi görmüşüzdür. Bunu bir özürle geçiştirmek de vardı fakat yazmak için bahâne aramaktaydık ya… İşte çok güzel bir bahâne! Ancak, Edirne’nin saraylarıyla saray yavrusu kasır (köşk) larını yazarken hatâmızı unutturup geçiştirmiyor, özrümüzü gene de bildirmek istiyoruz.
Türkler 1361’de Edirne’yi aldıklarında, burası şimdiki Kaleiçi semtinden ibâret olup kasaba ölçeğindeydi. I. Murat, Kaleiçi’nde Bizans’tan devralınan Tekfur sarayını yeterli bulmamış ve Edirne’de oturmayıp Dimetoka’ya çekilmiştir. Şu var ki, I. Murat Edirne’de bir saray inşâsını başlatmış, 1365-8’de tamamlanan sarayda Edirne’de bulunduğu kısa süreler kadar konaklamıştır. Sonraları Eski Saray diye anılacak bu yerin, Edirne Müzesiyle Selimiye arasında, hâlen aslına sâdık kalınarak yeniden yapılmaya çalışılan alandaki nispeten kü çük binâlar grubu olduğu kabûl edilmektedir. Gelecekte Hatice Sultan Sarayı da denecek burası dışında, Yıldırım Bayezit’in de Edirne’de bir sarayla köşk yaptırdığı bilinmekle birlikte, bunun, Eski Saray’a ilâve şeklinde mi, yoksa tamâmen başka yapılar mı olduğu hususunda kesinlik yoktur. Yıldırım’ın oğullarından Süleyman, Mûsâ ve Mehmet Çelebilerle, II. Murat’ın Eski Saray’da yaşadıkları, Fâtih’inse burada doğduğu bilinmektedir. Yeni Saray’ın yapımından sonra önemini kaybeden Eski’si, vasfını yine de uzun süre korumuştur. Hâl böy-leyken, Kânûnî devrinde; dîvanhâne, has oda, iki hazîne, doğancı ve seferci odaları eklenip genişletilerek onarılmış, ama saraydan çok kışla olarak kullanılmıştır. Nitekim, Macar Seferi sırasında, burada kırk beş bin kadar asker barındırılmıştır. Ne var ki, bunun geçici bir uygulama olduğunu da eklemek durumundayız. Pâdişah âilesi dışındaki saray mensuplarının burada oturdukları veyâ IV. Mehmet’in kızı Hatice Sultan’ın 1675’te evlendikten sonra kezâ burada yaşadığı bilinen hususlardır. Eski Saray statüsünün benzer kullanımlarla sürdürülüp, yakın bir târihe hayli yaklaşıldığı anlaşılmaktadır.
Osmanlı’nın devlet ağzıyla, “Sarây-i Cedîd-i Âmire” dediği Yeni Saray ise, Sarayiçi hizâsı ve Tunca’nın batı kıyısındaydı. Bugün ancak bâzı kalıntılarının görülebildiği bu yer, halk ağzında Edirne Sarayı, Hünkâr Sarayı, Tunca Sarayı gibi isimlerle de anılmıştır. Saray inşaatı, II. Murat tarafından 1450’de başlatılmış, Kendisi’nin 1451’de ölümü üzerine oğlu Fâtih tarafından devam ettirilerek üç yıl sonra 1454’te en dar ölçekte tamamlanmıştır. Şu da var ki, aynı arsada 1385-8 yılları arasında yaptırılmış zâten bir saray bulunmaktaydı! Adını bilemediğimiz ve daha küçük olması gereken bu saray bize şunları düşündürmektedir: Bu yerde, Bizans döneminde yapılmış av köşkleri vardır. Kendisi de bir av meraklısı olan I. Murat’ın burasını ele alıp genişleterek, bir sayfiye ve av alanı olarak düzenlemiş olması ihtimâli bulunmaktadır. Kısaca, Yeni Saray’dan önce burada bulunan daha küçük saray I. Murat’ın bu düzenlemesi olabilecektir.
Yukarıda dar ölçekte tamamlandığını belirttiğimiz Yeni Saray’ın inşaatı için, Selânik yakınındaki bir antik devir eserinden mermer yapı elemanları devşirilmişlerdir. Görülmektedir ki, Saray, Eski’sine göre daha büyük, daha geniş olduğu gibi, daha lüks malzeme kullanılarak yaptırılmıştır. Saray’ın müştemilâtı; bab-ı hümâyun, alay meydanı, mutfak, bâb-üs saâde, arz odası, Cihannümâ Kasrı, Kum Kasrı, harem ve enderûndan ibâret bulunuyordu. Hadîka-i Hassa denilen Sarayiçi’ne binlerce ağaç diktirilip, Saray ile Sarayiçi denilen ada arasında Tunca üstüne bugünkü Fâtih Köprüsü yaptırıldı. Gene Tunca’nın, Saray’ın yanından geçen kısmına taş rıhtımlar yaptırılıp, tabanına da mermer levhalar kaplandı. Saray, II. Bayezit ve Yavuz devirlerini hiçbir ilâve görmeden geçirmiştir. Kânûnî dönemindeyse yeni binâlar yaptırıldığı görülmektedir. Bu dönemde, Sarayiçi’nin doğu kıyısında bir de Kânûnî Köprüsü yaptırıldı. Edirne’ye yeni bir şebekeyle sağlanan suyun bir kısmı da Yeni Saray’a akıtıldı. Sarayiçi denilen, Tunca’nın iki kolu arasındaki adanın köprüleri yakınlarına iki su terâzisi kulesi yaptırılıp, bunların üzerlerine de seyir için odalar eklendiler. Kulelerin birine Terâzi Kasrı, diğerine de Adâlet Kasrı denildi. Gene aynı dönemde cihannümâya bir salon eklenip, buna paralel bâzı da tâdîlât yaptırıldı. Kânûnî, saltanatı sırasında bütün kış mevsimlerini Edirne’de geçirdiği gibi, diğer zamandaki Edirne günlerini bu Saray’da yaşardı. II. Selim ise, hâlen Mamak Çayırı denen yerde gene aynı isim altında Mamak Sarayı’nı yaptırdı. I. Ahmet de, daha sonra bayram eğlenceleriyle öne çıkacak olup Sırık Meydanı denen yere Alay Kasrıyla bir câmi yaptırdı. Tunca ırmağında kayık gezintilerini başlatan da I. Ahmet’tir. II. Osman, Saray bahçesini genişletip, Tunca yakını bir yere, bu yerin adıyla Bayır-Bahçe Kasrı’nı yaptırdı. IV. Murat, bunlara İmâdiye Kasrını ekledi. Sultanlar içinde, Edirne’yi herhâlde en çok seven IV. Avcı Mehmet olmalıydı. O, Yeni Saray’ı da en çok genişleten Pâdişah oldu. Alay Köşkü, Bülbül Kasrı, Değirmen Kasrı, Sepetçi Kasrı, İftar Kasrı ve Îdiyye Kasrı hep bu Sultan zamanında yaptırıldılar. Vâlide Turhan Sultan ise, Tunca’nın uygun bir yerindeki yatağı doldurtarak yeni bahçeler kurdu. Buralara, Dolma Bahçe ve Güllü Bahçe diye isimler verdi. Bahçelere, Şikâr ve Gülhâne adlarıyla iki kasır ile Şehsuvar dediği büyük bir havuzu ekledi. Aynı bahçelere çam ve ıhlamur ağaçları diktirdi. Saray halkı altıbinle onbin arasında değişen nüfusuyla, orta boy bir kasaba ölçüsüne varmıştı. Saray’ın mutfağı, günde yedibin kadar kişiye yemek hazırlıyordu. Pâdişahlar; at yarışı, cirit oyunu, geçit resmi, ok atışı, sünnet düğünü gibi etkinliklerle hem kendileri eğlenir, hem Saray ve Edirne halkına eğlenceler sunarlardı. II: Ahmet ve II. Mustafa da kendileri için yaptırdıkları yeni dâirelerle Saray’ı daha genişletmişlerdi. III. Ahmet, Yeni Saray’da son olarak yaşayıp 1718’de buradan İstanbul’a göçen Pâdişah olacaktır.
1829 işgâlinde ordugâhlarını Eski Saray yanında kuran Ruslar, bu arada bâzı dâireleri yıkıp, değerli bir takım eşyâyı da beraberlerinde götürmüşlerdir. 1878 Rus işgâlindeyse, bir yerinde saklanan cephâne düşmana yaramasın diye, Edirne Vâlisi Cemil Paşa’yla, Komutan Ahmet Eyüp Paşa tarafından Saray havaya uçurulmuş, diğer yerler de üç günde yanıp, geriye enkaz ve külleri kalmıştır.
Bunlardan başka Buçuktepe Kasrı, Eski Saray koruluğunda Çadır Köşkü, Dört Kaya’da Yıldız Kasrı, Hıdırlık Kasrı, Karaağaç’ta Demirtaş Kasrı, Çömlek Akpınarı Kasrı, Saray Akpınarı Kasrı, burada yer vermediğimiz paşa konakları, Edirne’nin saray ve kasırları arasında ayrıca yerlerini almışlar, Edirne’nin üç yüz yılı aşan başkent statüsünün somut belge ve simgeleri olmuşlardır.
Mete Esinte Esin
ALINTI YAPMAK İÇİN
- Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
ESER EKLEMEK İÇİN
- "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
YORUM YAZMAK İÇİN
Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.