Bunlardan başka, Rumeli'nde ikinci bir Tatar toplumu daha vardır. İkinci öbek Tatarlar, Anadolu'da Timur'dan arkaya kalanlar ve Osmanlı'nın Kara Tatar dedikleri olup, kendileri Çelebi Mehmet tarafından Rumeli'ne sürülmüşlerdir. Meselâ Bulgarya’daki Tatarpazarı adı Kara Tatarlar’dan gelmektedir ki, yaşadıkları çevre dahi buralarıdır.
Rumeli'nde altı ana öbekte toplanan Yörük-Tatarlar, en yoğun olarak Bulgaristan'da yaşamışlardır. Batı Trakya, Kuzey-Yunanistan ile Romanya ve Ukrayna'nın Karadeniz kıyıları bu konuda daha sonra gelmektedirler. Şu da var ki, ilk yerleşimden sonra ancak epey seyrek olarak, ileri alanlarda dahi Türkler görülmüşlerdir. Nitekim, başta Bosna olmak üzere; Arnavutluk, Kosova, Sırbistan, Macaristan ve hattâ Avusturya'yla Slovakya'da bile Türkler yaşamışlardır.
Rumeli Türkleri içinde Konyar diye bir alt öbek bilinir. Konyar adının aslı Rumca (Yunanca) Konyaros'tur. İşte buna dayanarak, Konyarlar’ın Konya'dan geldiklerine hükmedilmiştir. Bu böyle ve doğru olsa bile, Konya'dan göç Osmanlılar'dan önce yaşanmış olmalıdır. Çünkü... Osmanlılar, Karamanoğulları’nı yenip Konya yöresini ele geçirdiklerinde târih 1467'dir. Oysa, Konyarlar bu târihten önce Rumeli'nde yaşamaktadırlar. Konyarlar’ın yerleştikleri bölge, Selânik'le bunun batısı ve kuzeyidir. Konyarların Türklükleri kesin ise de, nereden geldikleri hususu pek açık değildir. Bu konudaki bir görüş uyarınca Konya çevresinden göçmüşlerdir. Diğer bir görüşe göreyse, Tatarlar’dan önce olmak üzere kuzeyden inmişlerdir. İkinci görüş şöyle de devam etmektedir: Bizans, Balkanlara inen Konyarlar’ı önce Konya merkezli Orta-Anadolu'ya yerleştirmiştir. Bundan sonraysa, gerek görülüp Selânik dolayına göçürülmüşlerdir. İkinci görüş, târihçiler arasında daha bir ağırlık kazanmış bulunmaktadır. Yani... Konyarlar, Evlâd-ı Fâtihan denilen Yörük-Tatarlardan ayrı bir öbek olup, Rumeli'ne kuzeyden inmişlerdir.
Rumeli ve Türkler deyince, Dobruca için ayrı bir paragraf açılmalıdır. Dobruca'nın ilk sâkinleri olarak İskitleri biliriz. MÖ VI. yy' da Karadeniz'e çıkan Yunanlar, Dobruca'da da birkaç koloni kurmuşlardır. Bugünün Köstence'si de bu zamânın bir hâtırasıdır. Bölge, günümüzdeki Romen ve Bulgar topraklarıyla birlikte ve MÖ 75'te Roma'nın eline geçmiştir. MS 395'te Roma bölününce, Dobruca doğuda ve dolayısıyla Bizans'ta kalmıştır. Bu arada ve daha sonra; Gotlar, Gepitler, Hunlar, Avarlar, İslavlar, Bulgarlar, Macarlar, Peçenekler, Kumanlar ile Altınordu ve Kırım Tatarları Dobruca'da görüleceklerdir. Bunlardan kimi gelmiş-geçmiştir, kimi de biraz oyalanmış... XIII. yy'daysa, Saru Saltuk adındaki bir Alp-Eren, Sinop ve Kastamonu dolayından derleyip-topladığı müritleriyle gelip, Dobruca'ya yerleşmiştir. Saru Saltuk'un ölümünden sonra başıboş kalan müritlerinin Hıristiyan oldukları (Gagavuzlar) söylenirse de, bu husus tartışmalıdır. Nitekim, bugün Dobruca'da yaşayan Anadolu kökenli Türkler içinde Saru Saltuk müritlerinin olmaları gerekmektedir. Bu Türkler dahî Evlâd-ı Fatihan'la ilgili değildirler.
Dobruca Türkleri, günümüzde Türkler ve Tatarlar diye ikiye ayrılmışlardır. Bu ne demektir? Anadolu kökenlilere Türk, Kırım ve çevresinden olanlara da Tatar denilmektedir. Şimdi, konuyu şöyle toparlayalım: Evlâd-ı Fâtihan'dan Kocacık, Naldöken, Tanrıdağı ve Selânik Yörükleriyle Saru Saltuklular Dobruca Türklerini oluşturmuşlardır. Gene Evlâd-ı Fâtihan'dan Yanbolu Tatarları ile bunlardan önce ve sonra gelen kuzeyli Türkler ise, Dobruca Tatarları adını almışlardır. Ancak bu iki Türk öbeği yan-yana ve birlikte yaşamaktadırlar. Bütün Tatar toplumu söz konusu olduğunda, bunların arasındaki kabîlelerden birinin adı Nogay'dır. Bunlar, Cengiz Han torunu ve Altınordu devletinin genel kurmay başkanı ve ordu komutanı Nogay Hana bağlılıklarından dolayı böyle adlandırılmışlardır. [Nogay için Cengiz Han soyundan olduğunu yazdık, ancak, bu husus da tartışmalı olup, yeri geldiği için burada belirtmekteyiz.) Daha çok göçebe olduklarından, Tatarların Yörükleri sayabileceğimiz Nogaylar’da, Türk-Moğol melezleşmesi Moğollardan yana ağır basmaktadır.
Aynı bölgenin Gagavuzlar’ıysa, Türk olmaları ve anlaşılır bir dille Türkçe konuşmaları yanında, Ortodoks-Hıristiyan inançlarından dolayı ayrı bir sınıf diye değer bulurlar. Şu da var ki, bu tutum günden güne değişerek Gagavuzları da Türk toplumuna katmak yönünde değişmektedir.
Yazımızı bağlamadan önce, Rumeli'nin Dağlılar’ını da anlatalım. Edirne'nin hemen yanı başındaki Kırcalı, Bulgarya'da yönetim bölgesidir. Bölge, Rodop dağlarının doğusunda yer alır ve hemen tamâmen dağlıktır. Nitekim, Osmanlı devrinde buraya Cebel denmiştir. Arapça’dan aktarma bu söz, dağ veyâ dağlık demek olur. Bugün orada zâten Cebel diye bir yerleşim vardır. Bölge insanına, Rodoplar’dan dolayı Dağlı denmiştir ve hâlen de denmektedir. Kırcali bölgesi dağlık olmakla, diğer alanlar kadar tarıma elverişli değildir. Hiç olmazsa geniş çapta tarım yapılamamaktadır. Bundan olsa gerektir ki, Dağlılar ticâreti iyi başarmışlar, bu konuda; Aksekili, Dârendeli veyâ Kayserili gibi öne çıkmışlardır. “Dağlı’nın bulunduğu yerde Yahudî barınamaz” anlamındaki sözün esâsı budur. Dağlılar da, Evlâd-ı Fâti-han'dırlar. Altı Yörük ve iki de Tatar öbeği burada karışıp-kaynaşmışlardır. Dağlılar, Yörük veyâ Tatar olarak özlerini bilememekte, sâdece Türklük’lerinin bilincindedirler.
Bugünkü Yunanistan'daysa Karamanlı diye bir etnik toplum yaşar. Kendileri Mübâdele göçmeni TÜrktürler. Ortodoks-Hıristiyan Karamanlılar, Lozan anlaşmasının nüfus değişimi hükümleri uyarınca, Rumlarla birlikte Orta-Anadolu'dan Yunanistan'a gönderilmişlerdir. Meselâ, Yunan eski cumhurbaşkanı Karamanlis onlardandır. Göçmen Karamanlılardan bugün kaçı yaşamaktadır, bunu bilemeyiz. Ancak, Türk olduklarını pekalâ bilen Karamanlıların çocukları, bu konuda acaba ne düşünmektedirler?