Guinness Rekorlar Kitabı... Günümüz dünyâsının pek çok ülkesinde yayımlanan bir kitabın adını anıyoruz. Peki, nedir Guinnesss veyâ da kimdir?.. 1759 yılında, şimdiki Serbest İrlanda’nın henüz İngiliz sınırları içinde olduğu dönemde, Dublin’de yaşayan Arthur Guinness diye bir adam oğullarıyla birlikte bira işine soyunur. Başta sâdece bira yapan Guinness’ler, 1799’da belli bir bira üstüne özelleşir ve bunda uzmanlaşırlar: Sert, siyah ve köpüklü bir bira. Bu iş tutunca, Londra gibi merkezî, daha büyük ve dünyâya daha açık bir şehre taşınmak ihtiyacı duyarlar. Orada biraz daha gelişir, genişlerler. Guinness’in torunları elinde devâm eden ve 1982 yılında halka açılan ortaklık, 1985’te İskoçya’nın Arthur Bell ve Sons PLC şirketini satın alarak viski de üretmeye başlar. İşleri iyi gidince burada da durmaz, yeni-yeni yatırımlar yaparlar. Hâlen birayla viskinin yanında; ilâç, mühendislik, plastik, eğlence ve turizm sektörlerinde çalışan ortaklığın, Britanya dışında da fabrikaları vardır. Ürettiklerini yüzyirmiden fazla ülkede piyasaya sürerler. Ortaklık, 1955’te bir de kitap çıkarmıştır. Kitabın komik ama gerçek amacı, birahânelerde açılan tartışmalara bir yön vermek, bu tartışmaları bir şekle kanalize edip sonuçlandırmaktır! Zamanla amacından sapıp-uzaklaşan kitap herhâlde daha ilginç ve faydalı bir alana kaymıştır: Dünyânın en’lerini, yâni canlı-cansız her alandaki rekorlarını yazmak, bu konuda bilgiler vermek. Pek çok dile çevrilen kitap, Milliyet Yayınları arasında ülkemizde de yayımlanmıştır. Kitabın her yeni baskısı, yeryüzünün canlı-cansız nesne ve şeyleri üzerine kurulmuş olup noterlerce onaylanan rekorların yanında bâzı gariplikleri, kategorilerine ayırarak listeler hâlinde vermektedir. Bu kitap öylesine ilgi çekici ve aranan bir kaynak yayındır ki, dünyâ durup insanlar yaşadıkça -deneyler ve rekorlar durmayacağı için- süreceği anlaşılmaktadır.
İnsanlar, diğer hayvan ve bitkilerle her türlü canlılar gibi, var olmak üzerine programlanmışlardır. Bunun için önce yaşayacak ve sonra üreyeceklerdir. Bütün canlı varlıkların gen programlarında yemek yaşamak içinse, seks üremek içindir. Yaşayacak ve bugün var olacaklar, üreyecek ve geleceğe kalacaklardır. Yeryüzündeki varlığımız böylece sürüp-gidecektir. Bizzat kendimiz değilse dahi, genlerimiz geleceğe kalacaklardır. İnsanın bilinçaltında yatan budur, diğer canlıların içgüdülerinde gene bu. Başka bir târifle programın temeli budur, hayâtın gerçeği de bu. İnsan ve hayvan dünyâsında görülen yavruya yönelik istek, ilgi, sevgiyle onu korumak, yetiştirmek duygusu hep bundandır. Çünkü o yavrular, canlının gelecekteki devâmı olacaklardır.
Dünyânın her yerinde hayırsever bir takım insanlar çıkmıştır. Bunlar, akla gelebilecek her türden hayır ve yardımdan başka; hastahâne, ibâdethâne, okul, üniversite gibi binâlar yaptırmış, tesisler veyâ vakıflar kurmuşlardır. Ancak, bu gibi kişilerin her zaman bir de şartları olmuştur: Buralara, kendileri veyâ anne, baba, eş, evlât gibi bir yakınlarının adlarının verilmesi. Ülkemizde, yaptıranlarının adıyla anılan bir kıyamet eski eser ve yenilerini hepimiz biliriz. Hattâ son zamanda şahıs adı altında üniversiteler vardır. Ad vermekte pekâlâ da haklıdırlar, hiçbir yanlarını kınayamayız. Çünkü, onlar her şeyden önce birer insan, yaratıcı gücün programına uygun birer canlıdırlar. Ne kadar tevâzû sâhibi olsalar, inançları uyarınca sevap gibi mânevî değerlere sarılsalar da, onların bilinç altlarında, öldükten sonra anılmak, var olmak yatmaktadır.
Bilinçaltımızdaki geleceğe kalmak isteği, başka biçimlerde de ortaya çıkabilmektedir. Mahâllede yüzeyi şaplanmış beton kaldırımlar, sâhip çıkılmayan veyâ çıkılamayan duvarlar, gövdesi kalın ve yazmaya uygun ağaçlar ve hattâ okullardaki sıraların üstleri... Buralarda bir takım yazı ve çiziler görülürler. Arkadaşlarına duydukları çocukça sevgilerini anlatanlar, spor kulüplerini öven veyâ yerenler, hınzır bir espri, muzır bir söz, şimdilerde sık-sık gördüğümüz imzâ benzeri figürler ve diğerleri... Bunların hepsi bir yana, bir de yalın olarak isimler vardır; sâdece çocukların isimleri veyâ isimleriyle birlikte soyadları... İşte bu çocuklar, unutulmayıp-anılmak, her zaman var olmak istemektedirler. Kışlalar çevresindeki eski binalar, yıkık-dökük duvarlar, gene kalın gövdeli ağaçlar... Böyle yerlerde de çocuklarınkine benzer bir bilinçaltı gerçeği ortaya çıkmaktadır. Görülenler, Fâruk Nâfiz Çamlıbel’in ünlü şiiri Han Duvarlarını hatırlatırlar: Falan yerden, fî târihinde doğmuş, falan tertip, filânca... Bunun anlamı basittir: Asker delikanlı da, bilinçaltının ona buyurduğu biçimde anılarak var olmak, geleceğe kalmak istemektedir.
Aynı hususta mezarları da örnek verebiliriz. Cenâze kültüründe, Hindistan’daki yakma gibi istisnâlar dışında, ölüler yeri belli bir mezara konulurlar. Şu da var ki, ölenin mezarını vekili olarak yaptırıp taşını yazdıranlar, onun bilinçaltına göre davranmaktadırlar. Dünyânın şurasında-burasında tipik bâzı mezarlar vardır. Bunların en çarpıcıları Mısır’ın piramitleridirler. Firavunlar, mezarlarını bir de dünyâya geri dönmek umutlarını koruyarak yaptırmışlardır. Adını taşıyan bir mezarla, dünyâya geri dönmek umudu!?.
İnsanlar, kendilerini târihin ölümsüz isimleri arasına koyan bir çok faydalı girişim, görüş, îcat ve keşifler yanında, sırf anılsınlar diye nice saçmalıklar yapmışlardır ve hâlâ da yapmaktadırlar. Şimdi şu örneklere bakalım, insanoğlu neler yapıp da geleceğe kalmak istemiştir. (Spor alanındaki en’leri, yâni rekorları elbette ki bu saçmalıklardan ayrı tutmaktayız): En uzun tırnak, saç, sakal veyâ bıyıklara sâhip olarak yahut bunları en uzun süre kesmeyerek, bir defâ da en çok sayıda sigara içerek, bir oturuşta en çok bilmem ne içerek veyâ yiyerek, gözlerini yuvalarından çıkararak, dilini en uzun çıkararak, diş veyâ saçlarıyla en ağır taşıtları çekerek, en uzun süre uyumayarak, herhangi bir şeyin gereksiz biçimde en büyük veyâ küçüğünü yaparak, en uzun süre dans ederek, tek ayak üstünde en çok durarak, bir enstrümanı en uzun süre çalarak, burnu hattâ mîdesine bir şeyler sokup-çıkararak, bir topu başı veyâ ayağıyla en çok sektirerek, en uzağa tükürerek!.. Bunları daha-daha çoğaltmak mümkündür.
Görüldüğü üzere, ara-sıra biz de bir şeyler yazmaktayız. Daha önce, koop. başkanı olarak yaptırdığımız bir de konut sitesi vardır. Yazılarımız ve Binevler Sitesi geleceğe kalacaklardır. Bunlarda da, acaba bizim bilinçaltımız rol almış olabilir midir!?. Yaptıklarımız oradan mı yönlendirilmektedir!?
Mete Esin