Okullar kapandıktan sonra 20 Temmuz'a kadar (adli tatilin başlangıcına kadar) Beypazarı'nda kalırdık. Adli tatil başladığında ise İstanbul'a anneannemlerin yanına gider, yeni adli yılın başlamasına, yani eylül ayı başına kadar tatilimizi orada geçirirdik.
Bütün anneler güzeldir ya, benim annem de bana göre dünyanın en güzel annesiydi. Babam onu yedek subaylığını yaparken komutanı aracılığıyla tanımış. Babamın komutanı eskiden dedemin subayıymış. Babama eski komutanının liseyi henüz bitirmiş güzel bir kızı olduğunu, evlenmeyi düşünürse aracı olabileceğini söylemiş. Babam kabul etmiş ve komutanın hanımı, babaannem, babam ve halamı alarak anneannemlere gelmiş.
Görünce beğenmişler ve hemen istemişler.
Kısa sürede nişanlanmışlar, iki ay içinde de evlenmişler.
Ailede mutlak otorite olarak bize hep babamı gösterir, kendisi hep ikinci planda kalmaya özen gösterirdi. Onunla aramızda babamdan gizli hiçbir konu olamazdı. Ben ailemizin dirliği ve düzeninde en büyük payın ona ait olduğunu düşünüyorum.
Bize karşı sevgi doluydu, fikirlerimize değer verir, kararlarımıza hep saygı gösterirdi. Ona göre bir çocuğa verilecek en önemli şey ona kişilik vermek, bir çocuğun aileye verebileceği en büyük mutluluk ta onun okumasıydı.
Kızların okumasına ayrı bir değer verirdi.
Tanıdığı akıllı ya da çalışkan kız çocuklarının okula gönderilmeleri ya da eğitimlerine devam etmeleri için gerekirse babalarıyla konuşur, onları ikna etmeye çalışır ve çoğunlukla da bunu başarırdı.
Kızlarının aksine giyinip kuşanmayı, süslenmeyi çok severdi.
Sık sık kuaföre gider, saçlarını yaptırır, yeni bir şey moda olduğunda hemen kendine göre uyarlardı. Bizim spor giyinmemizden pek hoşlanmazdı.
Torunu Dide, genç kızlığa geçerken onun da kendisi gibi süslenmeyi sevdiğini gördükçe çok mutlu olur ve "Allah bana gönlüme göre giyinen kız vermediyse de şükür torunum bana benzedi." diye sevinirdi.
Canım anneciğimi burada rahmet ve sevgiyle anıyor, eksikliğini her geçen gün daha fazla hissediyor, onu çok özlüyorum.