Dayımların bir alt katta yaşıyor olmaları bizim için büyük bir şanstı. Suna yengem okulda velimiz olmuştu. Yengemin İngilizce biliyor olması veli toplantılarında kolaylık sağlıyordu. Hafta sonlarında dayımlarla birlikte sinemaya ya da tiyatroya gidebiliyorduk.
Okuldaki arkadaşlarımızla okul dışında beraber olmamıza izin verilmediğinden okul dışındaki zamanımızı değerlendirebildiğimiz yegâne arkadaşlarımız, bizden yaşça küçük olsalar da, kuzenlerimiz Aykut ve Aytun'du.
Hiç unutmuyorum, 60 İhtilali'nden sonra haberlerin arkasından geceleri radyodan Yassıada duruşmaları naklen veriliyordu. Dedem radyoyu açıp dinlemeyi çok istiyor ama anneannem, "Ders çalışırken çocukların dikkati dağılır." diyerek ona radyoyu açtırmıyordu. Canım dedeciğim de, bizim yüzümüzden, olanları ertesi gün ya gazeteden okumak ya da Eski Muharipler Lokali'ndeki arkadaşlarından dinlemek zorunda kalıyordu.
Ben genelde dersi sınıfta öğrenen, evde çok ta fazla çalışmayan bir talebeydim. Anneanneme göre benim derslerim "muhtasar"dı ve hemen bitiyordu. Ablam ise çok çalışırdı ve bunun nedeni, kendisinin söylediğine göre, biraz da bendim. Ablamın bazı arkadaşları sınıfta kalarak bizim sınıftaki küçük kardeşleriyle birlikte okumak zorunda kalmışlardı. Bu ona çok ağır bir şey gibi geliyor ve böyle bir "dramı" kendisi de yaşamamak için durmadan çalışıyor ve hep iftihara geçiyordu.
İhtilal günü sabahı ablam, o gün sınavı olduğu için, ille de okula gideceğim diye tutturmuş, evdekiler onu ikna edebilmek için akla karayı seçmişlerdi. Zaten sonunda okuldan birincilikle mezun olarak ailemize büyük bir mutluluk ve gurur yaşattı. Beni bekleyen öylesi bir tehlike (!) bulunmadığından ben onun kadar çalışmıyordum ama neticede ben de - orta ikide cebirden kaldığım ikmali saymazsak - bir daha ikmale dahi kalmadan okuldan iyi dereceyle mezun oldum.