Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Eşekten
düşmenin şokunu yaşıyorlar
Anayasa
Mahkemesi'nin 52'nci kuruluş yıldönümü vesilesiyle düzenlenen tören, tam
anlamıyla AYM Başkanı Haşim Kılıç'ın iktidarı ve devletin zirvesini fırçalama
toplantısına dönüştü. Açık söylemek gerekirse; Haşim Kılıç, tam anlamıyla
adamları karşısına dizdi ve fırça üstüne fırça kaydı. Kendisini dinleyenler,
herhalde böyle bir tavır beklemiyorlardı Haşim Kılıç'tan. Sözleri karşısında
tam anlamıyla eşekten düşmüş gibi oldular. Zira Tayyip Bey'in bu gibi
durumlarda tamamen "Azap
Askeri" gibi kullandığı iki Yozgatlı'nın, TBMM Başkanı Cemil Çiçek ve
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın açıklamalarından, AKP yöneticilerin eşekten
düşmenin şokunu yaşadıkları açıkça anlaşılıyordu.
Hangi
maksatla yaptıysa yaptı; Haşim Kılıç'ın yapmış olduğu konuşma son derece haklı
ve devlet adamı vakar ve haysiyetine yakışır türden bir konuşmaydı. Belki
içinde siyasi mesajlar da vardı ama genel olarak hukuki bir konuşmaydı. Haşim
Kılıç'ın direk iktidarı, hatta vaktiyle "Biz Milli Görüş gömleğini
çıkardık" diyen Tayyip Erdoğan'ı
hedef alarak söylediği sözlerden birisi de şuydu:
"Bizler
adil olmayı kutsal bir görev kabul eden bir medeniyetin mensupları
olarak, gücün ve şartların etkisiyle gömlek
değiştiren bir karakterin sahibi olamayız. Dün hak ihlaline
uğrayanların nasıl yanında yer alınmışsa, bugün de kimliği, kişiliği, gücü ve
rütbesi ne olursa olsun, hak ihlaline sebep olan herkesin karşısına, aynı
adalet gömleğiyle çıkmaya devam edeceğiz. Mahalle baskısı ile yargı
mensuplarının görüş, düşünce ve kararlarının etki altına alınma çabaları,
adaletin kutsallığına inanmış olanlar için geçerli değildir..."
Haşim Kılıç'ın yapmış olduğu konuşma ve
AKP yöneticilerinin bu konuşmaya karşı almış oldukları tavır ortada. Umum medya
mensupları ve siyaset uzmanları şimdi bu konuşmaları analiz etmekle meşgul.
Tabiri caizse ortalık toz, duman. İzninizle biz bu toz ve dumanın içinden çıkıp
sizi bundan 7 yıl öncesine, soğuk ve ayazın kol gezdiği bir 19 Ocak gününe götürmek istiyoruz. Daha doğrusu arşivimden
sizler için seçtiğim yazılardan, 19 Ocak 2007 tarihinde yayınlanan aşağıdaki
yazıyı tekrar bilgelerinize sunmak istiyoruz. Bugün iktidarı elinde bulunduran
ve "Ermenilerden özür dileme
noktasına gelen" mütegallibe, bırakalım birbirlerini yesinler...
İdamlık
Başbakan'a rektal muayene ve makata parmak olayı!
Geçtiğimiz yılın Mart Ayı içerisinde midemden
şikayetlerim oluşunca soluğu hastanede aldım. Endeskopi yaptılar. Endeskopi,
kısaca ucuna kamera bağlanmış bir hortumla ağızdan ya da makattan girilerek
bazı iç organlarda yapılan bir tanı ve teşhis yöntemi. Yanlış bilmiyorsam,
ağızdan yapılanına Gastroskopi, makattan yapılanına Kolonoskopi diyorlar.
Aynı hastanede ve aynı doktora Mart/2006 Ayı içinde
Gastroskopi, Ekim/2006 Ayı içinde de Kolonoskopi yaptırdım. Kolonoskopi
işleminden sonra doktorum Taylan beye takıldım; “Taylan bey, hem üstten, hem de
alttan içime hortum salarak bir sene içinde tüneller arasındaki bağlantıyı
kolayca kurdunuz. Aslında sizi bu hastaneye doktor değil, bir türlü
bitirilemeyen Bolu Dağı Tüneli’ne şantiye şefi yapmak gerekir!” dedim ve
gülüştük(*).
Gastroskopi ve Kolonoskopi işlemlerini yapan
Gastroentroloji uzmanı Dr. Taylan beyden önce de gittiğim hastanenin uzman
cerrahına göründüm. Süleyman Bey, basur üzerine uzman bir doktor. Bana döndü ve
dedi ki; “Ömer bey, önce parmakla bir muayene yapalım, bakalım cerrahi bir
müdahaleye gerek var mı? Sedyeye uzanın, arkanızı benden yana dönerek yan
yatın. Sağ bacağınızı karnınıza doğru çekin” dedi. Daha sonra da eldivenlerini
giyerek; “Çok af edersiniz!” dedi ve sağ elinin işaret parmağını makatıma
yallah etti! Parmağını makatımda şöyle bir çevirip işini bitirdi!
Bu muayene sonunda cenâbet olup olmadığımı ise
bilmiyorum! Ancak bu konuyu bir de İlahiyat Profesörü Zekeriya Beyaz’a sormayı
düşünüyorum! Malum; Zekeriya Hoca her şeyi biliyor ya; o yüzden!
Yani anlayacağınız basur kontrolü, makattan ve
parmakla da yapılan bir muayene şekli. Tıpkı prostat gibi! Prostat hastalığı da
üreme organlarında oluşmakla birlikte tıpkı basur muayenesi gibi makattan
yapılmaktadır. Demek ki; bir erkek hastalığı olan prostat, öyle bir yerde
oluşuyor ki; bu noktaya makattan ve parmak yardımıyla kolayca
ulaşılabilmektedir. Prostat için olmasa bile, bu konu tecrübelerimle sabittir.
Doktorun parmağını ben de yedim çünkü! Yani Nasreddin Hoca misali damdan düşmüş
durumdayım dostlar. Onun için makattan parmak yiyenleri en iyi ben anlarım!
Tıpkı Eski Başbakanlardan Adnan Menderes’i sizlerin çoğundan daha iyi
anlayabileceğim gibi!..
Tarihçi Murat Bardakçı, Sabah Gazetesi’nde yazmış
olduğu 1 Ocak 2007 tarihli yazısında Eski Başbakanlardan Merhum Adnan
Menderes’in, 17 Eylül 1961 günü saat 10 civarında Yassıada’da, yani İmralı’da
asılmadan yaklaşık 4,5 saat önce prostat muayenesine tabi tutulduğunu,
konunun yıllar önce Gazeteci Nazlı Ilıcak tarafından da dile getirildiğini
söylemektedir. Buradan çıkarılacak sonuç, Merhum Adnan Menderes, 17 Eylül günü
saat 14.30 sularında, yani güpegündüz idam edilmiş bulunmaktadır.
Murat Bardakçı’nın 1 Ocak tarihli yazısında; “Adnan Menderes'in Yassıada'da kapatıldığı
odaya yerleştirilen bir mikrofon vasıtasıyla sabık başbakanın bütün konuşmaları
ve hareketleri dinlenip takip edilmiş ve intihar teşebbüsünden sonra odada
yapılan konuşmalar da kayda alınmıştı. Aşağıda, Menderes ile doktorlar arasında
1961'in 17 Eylül sabahı saat onu beş geçe yapılan ilk defa bundan yıllarca önce
Nazlı Ilıcak tarafından yayınlanan "prostat muayenesi" tartışmasının
metni yer alıyor. Adnan Menderes, bu konuşmalardan ve muayeneden tam dört buçuk
saat sonra İmralı Adası'nda asılarak idam edilecektir” denildikten sonra
prostat muayenesi sırasında geçen konuşma metni şöyle verilmektedir:
Ord. Prof. Dr. Sedat
Tavat: "Şöyle bir umumi muayene edelim."
Komutan: "Utanmayın, utanmayın."
Dr. Tavat: "Efendim bir şey
unutmuşuz. Prostat muayenesi yapalım da..."
Menderes: "Efendim?"
Dr. Tavat: "Prostat
muayenesi yapılacak."
Menderes: "Yok bir
şey..."
Dr. Tavat: "Ama bu
lâzım..."
Menderes: "Nasıl olacak
bu?"
Dr. Tavat: "Şey ile, eldivenle.
Prostatta bir şişlik filan var mı?"
Menderes: "Yapamıyorum
yani..."
Dr. Tavat: "Bir defa müsaade
edin de efendim, çünkü sonda ile almışlar idrarınızı. Pantolonunuzu çıkartın...
Yatağın üzerine bu şekilde durun, çok rica ederim, çok rica ederim."
Menderes: "İstirham
ediyorum, utanıyorum."
Dr. Zeki: "Eğilin efendim,
eğilin, eğilin ellerinizi yatağa koyun..."
Konuşma metninden de anlaşılacağı üzere; Merhum
Adnan Menderes, zorla prostat muayenesine tabi tutulmuştur. Hatta bu muayenenin
tıpkı benim gibi yan yatırılarak değil, (çok af edersiniz) domaltılarak
yapıldığı da anlaşılmaktadır. “Eğilin, ellerinizi yatağa koyun” sözünden ben
bunu anlıyorum. El ve ayaklarının bağlanması veya orada bulunan askerler
tarafından tutularak Başbakanın etkisiz hale getirilmesi de muhtemeldir!
“Utanmayın, utanmayın” diyen komutanın tavrı ise, geçtiğimiz günlerde İdam
sehpasına çıkarılan Saddam Hüseyin’e “İlâ Cehennem”, “yani canın cehenneme!”
diyen Mukteda El-Sadr veya onun militanlarından olan kişinin tavrına benzemektedir.
Bu komutan ada komutanı Tarık Güryay mı, yoksa daha alt dereceli bir komutan mı
belli değil...
Ancak, orada utanması gereken birileri varsa, bu
merhum Menderes değil, orada bulunan komutan ve Ord.Prof.Dr. Sedat Tavat’tır.
Üstelik Dr. Tavat, bu hareketiyle etmiş olduğu Hipokrat yeminini de çiğnemiş
bulunmaktadır. Bu konuda 27 Mayıs darbesini yapan askerlerin tavrı anlaşılır
olsa da (çünkü ihtilalin askerleri tamamıyla intikam duygusuyla hareket
etmişlerdir), doktorun tavrını anlamak ve izah etmek mümkün değildir. Çünkü
benim gibi sıradan bir adamın makatına bile parmak atarken “Çok af edersiniz!”
diyerek bir anlamda benden özür dileyen ve bu muayene şeklinin biraz ayıp
kaçtığının farkında olan doktor Süleyman Beyi insanlık terazisinin bir kefesine
koyuyorum, Merhum Adnan Menderes’i (af edersiniz domaltarak) parmaklayan
(üstelik de Ord.Prof. olmuş) Dr. Sedat Tavat’ı da öbür kefesine koyuyorum ve
Sedat Tavat’ın kefesinin havalarda gezdiğini görüyorum! Demek oluyor ki; Merhum
Menderes’in idam kararını veren hukuk profesörleri ve sivil yargıçlar gibi,
Adnan Menderes’in sağlık kontrollerini yapan o günün tıp profesörleri de,
darbeyi yapan askerlerin yalakası ve yalaması olmuşlardı! Bu durumda, Ord.
Prof. Sedat Tavat'ın soy adını, yakın geçmişte Adana Valisi Hüseyin Avni Coş'un
vatandaşa söylediği o meşhur sözle değiştiriyoruz; kavat...
Dün gece gerek Star TV’de, gerekse ATV’de konu ile
ilgili haberler vardı. Yassıada mahkemeleri sırasında Merhum Adnan Menderes’in
avukatlığını üstlenen Sayın Hüsamettin Cindoruk, Star TV’deki mülakatında
“Prostat Muayenesi” olayının doğru olduğunu ve bunun hakaret amacı taşıdığını
söyledi. Ayrıca, Sayın Cindoruk telefonla bağlandığı ATV’de Ali Kırca’ya da
aynı şekilde açıklamalarda bulunmuştur. Yine Merhum Menderes’in oğlu Aydın
Menderes’de Ali Kırca’ya aynı doğrultuda bilgiler verdi. Adnan Menderes’in
diğer avukatı Burhan Apaydın ise olayın doğru olmadığını söyledi. Oysa,
yukarıdaki konuşma metinleri Burhan Apaydın’ı yalanlarken, Cindoruk, Aydın
Menderes ve Nazlı Ilıcak’ı doğrulamaktadır. Programlara katılan tıp doktorları
da “Hasta istemedikçe bu tür muayenelerin
yapılmasının mümkün olmadığını, bu kuralın ihlal edilmesinin tıp etiğine, hasta
ve insan haklarına aykırı olduğunu” dile getirmişlerdir.
Ayrıca Aydın Menderes şöyle bir bilgi daha verdi dün
akşam Ali Kırca’ya:
“İhtilalin lideri olan Devlet Başkanı Cemal Gürsel
17 Eylül günü sabah saatlerinde telefonla ada komutanını arıyor. Maksadı
idamları durdurmak. Ancak Ada komutanı Devlet Başkanına yalan söylüyor ve Merhum
Menderes’in asılacağı İmralı’ya çoktan götürüldüğünü ve belki de o saat
itibarıyla asıldığını söylüyor. Oysa o saatlerde Merhum Adnan Menderes henüz
Yassıada’dadır (kim bilir belki de o saatlerde prostat muayenesine tabi
tutulmaktadır.ö.s). Askerler idamların bir an önce gerçekleştirilmesi ve üç
kişinin idamıyla yetinilmeyip daha çok kişinin idam edilmesini istiyorlar.
Hatta Adnan Menderes’i Yassıada’dan alıp İmralı’ya götürecek Askeri Hücumbot’a
idam sehpası bile kurdurmuşlar!...”
Şimdi oturmuş bendeniz dahil Saddam Hüseyin’in
yargılanma ve idam süreci hakkında ahkam kesiyoruz ya! Oysa aynı utanç verici
olaylar bizim tarihimizde de mevcut. Belki de bizimkisi çok daha utanç verici
durumda. Hiç olmazsa Saddam'ın boynuna bir bez bağlıyorlar, ip kesmesin diye!
Merhum Menderes’ten bu bez bile esirgeniyor. İp direk olarak Menderes’in çıplak
boynuna yapışıyor! Kim bilir belki de ölümü çabuk gerçekleşsin diyedir bu
yöntem! Ancak ne olursa olsun, olay tarihimize bir utanç sahnesi olarak
geçmiştir ve Merhum Adnan Menderes gibi seçilmiş bir Başbakanını asan Türk
Milleti, eli kanlı bir diktatörü asan Iraklılardan çok daha büyük bir insanlık
suçu işlemiş durumdadır aslında! Öte yandan, demokratik usullerle seçilmiş bir
başbakanın idamıyla bir diktatörün idamını kıyaslamak da son derece yanlış olsa
gerekir.
Merhum Adnan Menderes’i ve sırf Anadolu köylüsünü
çarıklardan kurtarıp lastik ayakkabıya kavuşturduğu için hayatı boyunca Adnan
Menderes’e minnet duyan ve büyük saygı besleyen Merhum Babam Osman Sağlam’ı
(namı diğer Çoban Osman’ı) bir kez daha saygı ve rahmetle anıyorum. Her
ikisinin de ruhları şad, mekânları cennet olsun. Ruhlarına fatiha...(**)
Ömer Sağlam
____________
(*) Bolu Dağı Tüneli, bu yazının
yayın tarihinden 4 gün sonra olmak üzere 23 Ocak 2007 tarihinde hizmete
açılmıştır.
(**) Bu yazı ilk olarak
19.01.2007 tarihinde yayınlanmış, bu sefer yayına hazırlanırken bazı küçük
ilaveler yapılmıştır.