Bu
gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür
edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve
yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Mut’a Nikâhı diye bir nikâh türü
olduğunu herhalde duymayan yoktur. Hele de bugünlerde. Bu nikâh türü, daha çok
İran benzeri ülkelerde, yani Şiilik inancının hakim olduğu ülkelerde
geçerlidir. Burada haddimizi aşarak Şiilik üzerinde uzun uzun söz söyleme
niyetinde değiliz. Ancak bir çok tarihçi ve ilahiyatçının, Şii inancının,
İslam'da ifrata kaçan bir mezhep olduğu ve bu mezhebin öğretileri arasında
Zerdüştlükten Mecusiliğe varıncaya kadar İran'ın geleneksel kültüründen birçok
öğe bulunduğu ve Şiiliğin aslında İran tarafından siyasallaştırılmış bir inanç
sistemi olduğu konusunda ittifakı söz konusudur. Ve bugün Şiilik, bazı küçük
farklılıklarla birlikte Afganistan, İran ve Irak'tan tutun da Atlas Okyanusu'na
kadar bütün Kuzey Afrika boyunca uzanan bölgede yaşamakta olan bir inanç
sistemi özelliği taşımaktadır. Mut’a Nikâhı, işte böyle bir inanç sistemi
tarafından kabul gören bir nikâh türü olup, ülkemizde de bazı cemaatler
tarafından ilgi gördüğü konusunda yaygın bir söylenti bulunmaktadır ki;
internette yapacağınız küçük bir gezinti sonucunda sizler de bu konuda az çok
bilgi edinebilirsiniz. Çünkü internet sitelerinde ve sosyal medyada konu enine
boyuna tartışılmaktadır.
Açıkça İslam düşmanlığı ve Hıristiyan
propagandası yaptığı anlaşılan internet sitelerinden birisinde şöyle
denilmektedir: “....İşte İslam’daki çelişkilerden biri de bu. Erkek dinsiz
olmamak şartıyla her dinden kadınla evlenebilir. Dinde zorlama yoktur masalı
ile de kadınların inandığı dinde kalmasına izin verilir. Peygamber Muhammed’in
iki Hıristiyan karısı (iki kız kardeş-birinin adı Elisabeth idi) vardı. Bunlar
ölünceye kadar Hıristiyan olarak kaldılar. Ayrıca bu din 7- 8 yaşındaki
kızlarla da evliliği serbest kılar. Çünkü peygamber de öyle yapmıştır. Ayrıca
bu dinde "Muta Nikâhı" vardır. Yani isteyen şahıslar birkaç aylığına,
birkaç günlüğüne veya birkaç saatliğine evlenebilirler. Bu uygulama mesela İran
ve Afganistan’da hala var.”(1).
Bir başka internet sitesinde ise
“Cabir b. Abdullah (r.ahm.) şöyle haber vermiştir: Resulullah'ın (a.s.)
habercisi yanımıza çıkıp gelerek: -Şüphesiz Hz. Peygamber istimta yani
kadınlarla muta nikâhı yapıp bir araya gelmenize izin verdi- demiştir.” (2) şeklinde
Hz. Peygamber'e bir hadis nispet edilerek Mut’a Nikâhı'na destek verildiği
anlaşılmaktadır.
Yeniasya Gazetesi yazarlarından
Mustafa Özcan ise 11.03.2004 tarihinde yazmış olduğu “Gürtuna ve Cemal el
Benna” başlıklı yazısında bakın neler söylemektedir:
“....Cemal el Benna bununla da
kalmıyor yepyeni bir fikirle karşımıza çıkıyor. Hazret peçenin veya çarşafın
İslâm’ın bir ürünü olmadığını geçmişte cahiliye döneminde Arap kabilelerin bir
adeti ve kalıntısı olduğunu ve sonraki dönemlerde İslâm’a bulaştığını ileri
sürüyor. Bu hususta aynısı olmasa da benzeri iddiaları serd eden Kenan Evren ve
Nur Vergin gibilerini de yalnız bırakmamış oldu. Bilindiği gibi, Nur Vergin
gibi kimi yazarlar, çarşafın bir Bizans veya İran âdeti olduğunu ileri
sürüyorlardı. Kenan Evren de başörtüsünün zuhurunu Bursa’nın Türkmen
güzellerine bağlamıştı. Yüzleri belli olmasın veya sofraya kıl dökülmesin diye
böyle bir kıyafeti benimsemişlerdi. Biraz eksiğiyle birlikte Müfit Gürtuna’nın
eşi Reyhan Gürtuna’dan, Benna’nın bir başka tezine ve kaziyyesine de destek
geldi. Gürtuna’nın Türkiye’deki başörtülülere takdim ettiği modeli, o
gurbetteki Müslümanlara tavsiye ediyor. Gurbetteki erkeklerin muta nikâhı
kıyabileceklerine fetva verirken hanımların da başörtüsü yerine şapka
giyebileceklerine ruhsat veriyor. Kalp kalbe karşıdır dedikleri hesap; Benna
ile Gürtuna’nın tezleri uzaklardan birbirlerinin içine doğmuş olmalı.”(3).
Şimdi gecelim işin bilimsel ve
tarihsel yanına. Prof. Gaudefroy-Demombynes, 1931 yılında Paris'te yayınlanan “Le
monde musulmen et byzantin Jusgu'aux Croisades” isimli eserinin 432.
sayfasında şöyle der; “Alevilik (Şiilik), cereyanı dokuzuncu asrın sonunda
iki faaliyet merkezi teşekkülüyle neticelendi: Bunlardan biri onuncu asırda
Mısır hilafetine inkılâp etmiş olan Ifrîkıyye Fâtimî Devleti, biri de
Bahreyn'deki Kermatî cemâatiydi.”(4).
Ünlü tarihçimiz İsmail Hami Danişmend Fâtimîlik fikrini ortaya atmış
olan Abdullah İbni Meymûn'un İran'lı olmasına mukabil, Kermatîliğin kurucusu
Hamdân Kermat'ın Iraklı bir Ârâmi olduğunu, yani her iki anlayışın da Arap
olmayan kişiler tarafından tesis edilip Araplar arasında yaygınlaştırıldığını
söyler.(5) Yukarıda ismi geçen Fransız bilim adamı da yine ismi verilen
eserinin 432. sayfasında Şii Fâtimîliğin kurucusu Abdullah İbni Meymûn hakkında
şöyle der: “Bunun bir Acem (İranlı) olduğu anlaşılmaktadır. İran
an'anelerine vâris olan bir (Zındık), yani gayri-müslim sayılmasında hata
olmasa gerektir”(6). İsmail Hami Danişmend devamla şöyle der; “Aslen
Acem oldukları halde, uydurma bir nesepnâme ile kendilerini Hazreti Fâtımâ'nın
nesline nisbet etmiş olan Fâtımîlerin hakikatte Fâtımîlikle hiç bir alakaları
olmadığında umûmiyetle ittifak edilir”(7).
İsmail Hami Danişmend ünlü tarihçimiz
Ahmet Cevdet Paşa'nın “Kısas-ı Enbiya ve Tevârih-i Hulefâ”
isimli eserinin 1331 tarihli İstanbul baskısının 453. sayfasında verilen
bilgilerin de ışığında Kermatîlik hakkındaki
kanaatini şöyle açıklar: “...Çünkü bu mezhep halkın aşağı tabakalarını harekete
geçiren bir nevi Komünizmden başka bir şey değildi. Brockelman -Dâr'ül
Hicre-müridleri arasında -tam bir mal birliği- hüküm sürdüğünden
bahsetmektedir”(8) İ.H.Danişmend, Kermatîlik konusunda Henri Masse'den de
şu bilgileri aktarır; “Bu hareket El-Cezîre'den (Irak olmalı) Arabistan'a
yayıldı ve kısmen âmiyâne bir Komünizme inkılâp ederek (dönüşerek) bazı
ifratlarla (aşırılıklarla) neticelenmiş olduğu için, gene İsmâilîlerden diğer
tarikatçıların, yani Fâtimîlerin müdahalesine yol açtı...Hülasa diyebiliriz ki;
Kermatîliğin (İmâm-ı Mektûm) akidesini ictimai bir inkılab uğrunda kullanmasına
mukabil, Fâtimîlerin de öyle Sosyalizmi reddederek Kermatî propagandasıyla
(İmâm-ı Mektûm) akidesini siyasi hakimiyet fikirlerinin tahakkukunu temin
yolunda kullanmış oldukları anlaşılmaktadır”(9).
İ.H.Danişmend devamla “Bu izahtan
anlaşılacağı gibi, ayni bir mugalâta ve dalâlet mezhebi Fâtimîler tarafından
saltanat ve Kermatîler tarafından da komünizm aleti ittihaz edilmiştir!” dedikten
sonra Will Durant'tan şu bilgileri nakleder: “Kermatîler mal ve kadın
ortaklığı fikrini müdafaa ettiler, işçileri tesânüd cem'iyetleri halinde
teşkilatlandırdılar, cihanşümul bir müsâvât ilan ettiler ve fikir
hürriyetçileri sıfatıyla Kur'an'ın bâtinî bir tefsirini kabul eylediler. Sünnî
İslamiyetin tespit etmiş olduğu ibadet usulleriyle orucu istihfâf ediyor ve
mihraplarla taşlara karşı namaz kılan (eşekler) le alay ediyorlardı”(10).
Yine İsmail Hami Danişmend'in aynı
eserinden öğreniyoruz ki (bk. s. 159-161); bizatihi müfritlik olan Şiiliğin bu
en aşırı ucu Kermatîlik, bir ara oldukça güçlenip şımarıyor ve M.930 yılında
Mekke-i Mükerreme'yi işgal ile şehri ve hacıları yağmaladıktan başka 30.000
hacıyı katlediyor, Kutsal Kâbe'nin örtüsünü parçalıyor ve mübarek Hacer'ül
Esved'i yerinden sökerek beraberlerinde götürüyorlar ki; bu mübarek taşın tam
22 sene bu sapkın cereyana mensup kişilerin uhdesinde kaldıktan sonra geri iade
edildiği belirtilmektedir. Esas konumuz bu olmadığı için burayı geçiyoruz.
Şimdi yukarıdan beri yazdıklarımızı,
sosyalizmi, komünizmi, mut’a nikâhını, Türkiye'deki bazı dini cemaatlerin bu
nikâha bakış açılarını, günümüzde başta sanat çevresi ve sosyete denilen toplum
kesimlerinde yaşanan kısa süreli ve nikâhsız birliktelikleri ve ayrıca
özellikle ülkemizde zinanın suç olmaktan çıkarıldıktan sonraki gelişmeleri üst
üste koyarak konuyu bağlamaya çalışırsak şu sonuçları çıkarabiliriz:
1- Mut’a Nikâhı diye bir nikâh türü bulunmaktadır ve
bu nikâh türü çoğu kere fuhşa ve zinaya bir kılıf ve perde olarak
kullanılmaktadır. Böyle olmasa bile bu nikâhın uygulanması konusunda böyle bir
ihtimal her zaman bulunmaktadır.
2- Şiilik İran'da doğmuştur ve buradan İslam
Dünyası'nın birçok bölgesine yayılmıştır ve Şiilik bugün İslamiyet'ten öte İran
Milli Dini haline gelmiştir. Çünkü Şii inancının içinde başta Zerdüştlük ve
Mecusilik başta olmak üzere eski İran dinlerinden bazı izler bulunmaktadır.
3- Bilindiği gibi Zerdüştlüğün öğretisi içinde
toplumda mal ortaklığı anlayışı hâkimdir ve bu ortaklığın içine kadınlar da
dâhildir. Bu yönüyle Zerdüştlük, kollektivizmi esas alan Sosyalizm ve onun
uygulama biçimi olan Komünizmle örtüşmektedir. Bu durumda Karl Marks'ın,
Sosyalizmin amentüsünü vücuda getirirken Zerdüştlükten esinlenmediğini hiç
kimse iddia edemez.
4- Bizatihi ifrat olan Şiiliğin en müfrit kolu olan
Kermatilik, dine, mala ve kadına bakış açısı bakımından tipik bir komünizmdir
ve bu komünizm İslam Dünyası'nda ilk defa bu Kermatiler tarafından
uygulanmıştır. Komünizmde nasıl ki “Din
afyon” olarak nitelendirilmişse, Kermatiler de namaz kılan mü'minleri
taşlara yönelerek namaz kılan eşekler olarak nitelendirip, oruç ibadeti ile
istihfaf etmişler, yani orucu hafife alıp oruç tutanlarla dalga geçmişlerdir.
5- Mut’a Nikâhı'nda, kadının ortak mal olarak
algılanması kadar ağır olmasa bile, kadının bir mal ve eşya olarak algılanması
şeklindeki bir anlayışın izleri vardır. Ve eğer, iddia edildiği gibi birkaç
günlük veya birkaç saatlik sürelerle nikâhlar akdediliyorsa bu, tam bir
sapıklık, sapkınlık ve kadın onuruyla alay etmektir. Cinsel arzuları tatmine ve
şehvetleri söndürmeye yönelik bir kılıftır. Dolayısıyla bu uygulamanın adresini
ta Kermatîlik de aramak gerekmektedir.
6-Mut’a Nikâhı ve nikâhsız birliktelikler, neslin
devamı, ailenin korunması ve milletlerin asâletlerinin muhafazası açısından da
son derece sakıncalı olduğu gibi İslam’ın özüne de büsbütün aykırı
uygulamalardır. Sevgi ve şefkatten çok, işin içine maddi ve manevi menfaatler
ve hazlar girmektedir(11)(*)
Ömer Sağlam
_________________
(*)Bu yazı, ilk defa "Mut'a Nikâhı Şiilik ve Komünizm!"
başlığı ile 29.12.2005 tarihinde yayınlanmış,
Prof. Dr. Emre Kongar'ın, "Sevgili okurlarım, size bugün adını
hiç duymadığınız bir İslam mezhebinden söz edeceğim: Karmatiler: 9. yüzyılda
ortaya çıkmış olan ilk İslam komüncüleri. (Siz ''komünistleri'' diye de
okuyabilirsiniz.)" diyerek reklam edip, "İslam’da Komünist
Korsanların Gizli Mezhebi: Karmatiler" başlığı ile konuyu ele
alması üzerine, Kasım/2007 tarihinde bu sefer "Mut’a Nikâhı, Şiilik,
Kermatilik ve Komünizm" başlığıyla yeniden yayınlanmıştır. Konunun
bugünlerde yeniden gündeme getirilmesi üzerine istifade edileceği düşünülerek
bu yazıyı yeniden yayınlamayı uygun bulduk.
4-İsmail Hami Danişmend, Türk Irkı Niçin Müslüman Olmuştur, s.157, Okat
Yayınları, İstanbul, 1959. (Parantez tarafımızca konulmuştur. Ö.Sağlam),
5-Aynı Eser, s. 157.
6-Aynı Eser, s. 154.
7-Aynı Eser, s.154.
8-Aynı eser, s. 157-158.
9-Aynı eser, s. 158. (Açıklamaya yönelik parantezler tarafımızca
konulmuştur. Ö.Sağlam),
10-Aynı Eser, s. 158.
11-İslam Fıkhı konusunda Türkiye’de otorite kabul edilen Prof. Dr.
Hayrettin Karaman “Müt’a Nikahı yapmak
caiz midir?” şeklindeki bir soruya ayet ve hadislerden hareketle şu cevabı
vermektedir (ki; biz de sayın profesör gibi düşünenlerdeniz):
“İslâm zinayı kesin
olarak yasaklamış, kadın ile erkek arasında cinsî ilişkinin yegâne meşrû yolu
olarak nikahı (evlenme akdini) getirmiştir. Evlenmeden maksat yalnızca cinsî
tatmin olsaydı, bunun geçici (muvakkat) ve bir zamanla sınırlı olması da makul
ve meşrû olurdu. Hadîslerden, Hz. Peygamber (s.a.)'in, Mekke fethine kadar
birkaç defa, gerektikçe müt'a nikahına izin verdiği, sonra yasakladığı
anlaşılmaktadır...
Sonuç olarak sünnî fıkıh
mezhebleri, ittifakla müt'a nikahının caiz olmadığı önceki ruhsat ve izinlerin
sonradan ebedî olarak kaldırıldığı, neshedildiği hükmünü benimsemişlerdir. Bu
mezheblere mensup bulunan bir müftü, müt'a nikahının cevazına, durum ne olursa
olsun fetva veremez. Ancak samimi olarak, ictihad veya taklit yoluyla farklı
görüşte olanlara da fâsık diyemez”(bk.(http://www.hayrettinkaraman.net/sc/00097.htm),