Ay Akşamdan Aş da Gel Yaylalar Yaylalar [Ömer Sağlam]
Rus Kızılordu Korosu'nun 64 üyesi,
geçtiğimiz 25 Aralık günü, Suriye'nin Lazkiye üssünde bulunan Rus askerlerine
moral konseri vermek için Suriye'ye giderken Karadeniz üzerinde düşen uçakta
öldüler.
Bu koro, dünyanın en meşhur askeri
korolarından birisiydi ve galiba çoğunluğu subaydı.
Türkiye'de birçok kere konserler
veren, İstiklal Marşı'ndan Mehter marşlarına kadar repertuarında pek çok Türkçe
marş, türkü, şarkı ve ezgi bulunan koroyu doğrusu ben de çok başarılı buluyor
ve üstelik seviyordum da.
Toprakları bol olsun.
Rusya'nın Ankara büyükelçisinin
öldürülmesinden sonra Kılızordu korosunu taşıyan uçağın düşmesinin de Rusya'nın
Suriye politikası ile ilişkisi var mı bilmem.
Ancak bu elbette bu konuda da
komplo teorileri üretmeye müsait gözüküyor.
Peki TSK'nin böyle bir planı, böyle
bir düşüncesi var mı?
Yani acaba Türkiye de mesela El Bab
operasyonunu yapan askerlerimize yılbaşında böyle bir moral konseri vermeyi
düşünüyor mu?
Tamam anladık, vaktiyle "Aç aç" adı altında askeri
birliklere dansöz gönderilmesi uygulamasını kaldırdınız, üstelik iyi de
yaptınız; ancak hiç değilse, ağır başlı
konserler verdirerek Mehmetçiğe moral verilebilir diye düşünüyorum ben.
Madem Rusya, Suriye'de savaşan
askerlerine moral vermek için, Kızılordu korosunu Suriye'ye gönderebiliyorsa,
Türkiye de aynı şeyleri yapabilir diye düşünmek herhalde doğru bir düşüncedir.
Tala al-bedru Aleyna!
64 üyesini kaybeden Kızılordu
Korosu'nun çok güzel icra ettiği Türkçe şarkılardan birisi de vaktiyle bizim
askeri birliklerin koşu temposu için söyledikleri meşhur "Yaylalar
yaylalar" Türküsü idi.
Bu ve benzeri Türküler yanılmıyorsam Org. Necdet Özel'in Genel
Kurmay Başkanlığı sırasında "Müstehcen" ve "gayriahlaki"
bulunduğu gerekçesiyle yasaklanmıştır.
Bu türkünün neresi müstehcen
doğrusu hala anlayabilmiş değilim ben.
Anadolu'muzda hâlâ dipdiri yaşayan
bu türlü Türküler, Anadolu çocuklarından oluşan askerlerimize yasaklandı ise
vay ki bize vay!
Peki o zaman askerlerimiz şu anda
hangi tür müziklerle tempo tutuyorlar koşarlarken?
Yoksa Arab'ın "Tala al bedru aleyna"
ilahisiyle mi koşturuyorsunuz Anadolu çocuklarını efendiler?
Bakınız ben yedek subay olarak
yaptım askerliğimi.
Üstelik bazıları gibi kantinde
sigara ve bisküvi satarak değil, -40 derece soğukta ve karın üstünde tüfek
çatarak yaptım bu kutsal vatan görevimi.
Yani hakkını vererek yaptım bu
görevi.
Bilinenin aksine, askeri kıtalarda
eğitim yükü, muvazzaf subayların değil, genelde vatani vazifelerini yapan, yani
muvazzaf sınıfında olmayan eğitim çavuşlarının ve yedek subayların, bilinen
adıyla asteğmenlerin omzundadır.
Tuzla Piyade Okulu'ndan sonra 1986
yılının tam da bu günlerinde bir kış mevsiminde Kars'taki birliğime teslim
olduğumda, benden iki devre önceki asteğmen arkadaşımı eğitim alanında, diz
boyu karın üstünde askerlerine eğitim yaptırırken bulmuştum.
Bölüğünü başına toplamış, küçük
silah maketlerini değişik yerlere yerleştirmiş, savunma savaşı taktiği
veriyordu askerlerine, Aykut Asteğmen.
Burnu ve kulakları soğuktan
kıpkırmızı kesilmişti.
Karın üzerinde silah maketleri
yerleştirdiği elleri titriyordu soğuktan!
Daha sonra aynı eğitimi ben de
verdim askerlerime, aynı savaş taktiklerini ben de gösterdim onlara aynı karın
üzerinde.
Çünkü o terhis olduktan sonra aynı
görev bana kalmıştı.
Benden bir devre önceki asteğmen
ise kantin subayı idi; eğitimle pek işi olmazdı onun.
İşi gücü, kantinde sigara ve
bisküvi satmak, subay ve astsubaylara bol miktardı fiş ve fatura keserek onları
memnun etmeye çalışmaktı.
Çünkü devir, fiş ve fatura
karşılığında Vergi İadesi alma devriydi ve fatura bulmak zor işti!
Askeri kantin ve orduevleri Vergi
Usul Kanunu'na tabi değildi bildiğim kadarıyla ve buralardan alınan fiş ve
faturalar Vergi İadesi'ne esas olamazdı.
Ancak kantinci arkadaşımızın subay
ve astsubaylara fatura kestiğini hatırlıyorum ben!
Neyse diyeceğim başka bir şey.
İşte bu eğitim sırasında bazen tam
teçhizatlı olarak 3000 metre koşular yapardık askerlerimle birlikte.
Koşarken askerleri gaza getirmek
için de sesi güzel olan askerlere tempolu şarkılar, türküler söyletirdim.
Favori Türkülerden birisi de
geçtiğimiz yıllarda yasaklanan işte o "Ay
akşamdan aş da gel" türküsüydü.
Hatta "Tavşan gider ekine" sözleriyle başlayan ve sözleri
tamamen müstehcen ve erotik öğeler taşıyan bir türkü daha söylerdi o genç
insanlar.
Gelin görün ki; sözleri erotik
öğeler taşısa, müstehcenlik de içerse o türküler eşliğinde koşan o genç
insanlar, yorulma nedir bilmezlerdi.
Gerçek bir muharebe anında o esnada
vereceğim bir "hücum" emriyle bütün askerlerimin Allah Allah diyerek
kendilerini düşmanın üstüne atacağından hiç şüphem yoktu!
Öyle hissederdim nedense.
Çünkü onlarla birlikte ben de
koşardım ve ben de söylerdim aynı türküleri.
Onlarla birlikte ben de
heyecanlanırdım.
Assolist nerede?
Tuzla Piyade Okulu'nda bölüğümüzün
türkücüsü bendim ve bir beste bile yapmıştım 5000 metre koşuları için.
Tuzla Piyade Okulu'nda iken 7.
bölükte askerdim ve bölük komutanımızın adı Bülent Canatanoğlu idi.
Mersinliydi.
Sevimli ve oldukça yakışıklı bir
subaydı Bülent Üsteğmen.
İşte bu üsteğmenin soyadından da
istifade ile bir şiir yazmış, sonra da bestelemiştim.
Diğer bölük komutanlarının ve tabur
komutanlarının gıpta ile, imrenerek kulak kesildikleri uzunca şarkının ilk
dörtlükleri şöyleydi hatırladığım kadarıyla:
Türk çocuğu pek yaman,
Her biri bir kahraman,
Komutanım Canatan,
Emret cenge gidelim.
Tarihten alırız şan,
Vatana veririz can,
Komutanım Canatan,
Emret cenge gidelim.
Bölüğümüz koşuya başlayınca,
yanımızda koşan Üsteğmenimiz hemen "assolistimiz nerede?" diye sorar
beni koşan bölüğün yan tarafına alır, bu güzel ezgiyi söylememi isterdi.
Ben de bölüğün yan tarafına geçer,
koşu tempomu bölüğe göre ayarlar ve ben en yüksek sesimle bu ezgiyi söyler, 160
kişilik bölük de tekrarlardı.
O sırada Tuzla Piyade Okulu'nun
eğitim alanı gümbür gümbür inler ve diğer bölükler ve komutanları bizim bölüğe
imrenerek bakarlardı.
Benim İçin Ağlayan Askerlerim
Yeni evlenmiştim; henüz bir işim de
yoktu.
Üstelik, 1980 öncesinde lisede
okurken meydana gelen ve benimle alakası olmayan bir kavgadan dolayı polis
tarafından fişlenmiştim.
Bunun için de Tuzla'da sakıncalılar
torbasından kura çekerek gitmiştim Kars'a!
Askerden sonraki hayatımı ve
geleceği düşündükçe moralim bozuluyordu.
Ayrıca bazen, bölükteki askerlerin
kusurları yüzünden Tabur Komutanı veya Bölük Komutanı seviyesinde sertçe
uyarıldığımız zamanlar oluyordu.
İşin garibi, muvazzaf subaylar,
yedek subaylara nedense astsubaylara gösterdikleri saygıyı bile
göstermiyorlardı.
Öte yandan İmam-Hatip eğitimi almış
olmamdan dolayı, çoğu kez subay ve astsubayların gidip birlikte oldukları
ortamlara gidemiyor, aynı sofralara oturamıyordum.
Dolayısıyla, onlarla olan
ilişkilerim ister istemez sadece askerlikle sınırlı idi.
İşte bu psikolojinin etkisiyle
zaman zaman askerlerime ağır
konuştuğum ve onları üzdüğüm olurdu ama askerlerimi çok severdim.
Sanıyorum onlar da beni çok
severlerdi.
1997 yılının sonbaharında Horasan
civarında yapılan Mehmetçik Tatbikatı sırasında ani bir sancı ile tek kişilik
küçük çadırımda yerlerde kıvrandığım ve feryad-ı figan ile inlediğim sırada
emrimdeki takımın askerlerinin üzüntüden gözyaşı döktüğünü söylediler bana.
Dolayısıyla ben, o askerle ölüme
bile gözümü hiç kırpmadan giderdim!
Kanlı Tabya'da Bir Kâzım Vardı
Kars'ta "Kanlı Tabya" diye bir korgan vardır.
Meşhur 93 Harbi'nde (1877-78
Osmanlı Rus Savaşı) Ruslar'a karşı, Kars'ı savunma amacıyla yapılan tabyalardan
birisidir.
Halk arasında "Büyük Tabya" olarak da bilinmektedir.
Duvar taşlarında hâlâ kan izleri
vardır ve bu kan izlerinin, Ruslar ve onların kışkırtması altındaki Ermenilerce
katledilen Türkler'e ait olduğu söylenmektedir.
Benim askerlik yaptığım sırada
"Cephanelik" olarak kullanılıyordu ve bir askeri müfreze tarafından
korunuyordu bu mekân.
İnfilak etmiş olsa, Kars diye bir
şehir kalmazdı sanırım; yani o kadar kritik bir yerdi.
O sebeple geceleri sabaha kadar
uyumaz, çevredeki mevzilerde de tertibat alırdık.
PKK terörü kol geziyordu çünkü.
Nöbet sırası bizim bölükte idi ve
askerlerimle birlikte orada görevliydim.
Bir gece bir gürültü duyduk(gibi geldi).
Hemen silahlarımızı kapıp
cephaneliğe koştuk Kâzım İşler isimli askerimle.
Kâzım önde, ben arkasında
cephaneliğin merdivenlerinden tırmanarak yapının taş kaplı çatısının üzerine
çıktık.
Düşünsenize; cephanelik infilak
etmiş olsa, Kazım'la ben, tıpkı Lagari Hasan Çelebi gibi kendimizi gökyüzünde
bulacağız!
Yapının otlarla kaplı damından,
içine inen ve küçük bir kapı ile içeri girilen merdiveni vardı.
Ortalık zifiri karanlıktı.
Hiç çekinmeden emir verdim Kâzım'a;
"Kâzım gir içeri!"
Kâzım hiç tereddüt etmedi, namluya
mermiyi sürerek daldı içeriye!
Kâzım önde, ben iki adım arkasında,
girdik deliğe!
Yanlış bilmiyorsam bölüğün vukuatlı
askerlerindendi Kâzım.
Yani askere gecikmeli gelenler
arasındaydı.
Ancak ben onu çok severdim, o da
galiba beni severdi.
İşte böyle olduğu için birlikte
yürüdük Kâzım'la muhtemel ölümün kollarına!
Kışlalar Kur'an Kursu Değildir
Diyeceğim odur ki; askerler genç
insanlardır.
Her şeye ihtiyaçları vardır.
Enerji fışkırmaktadır
vücutlarından.
Dolayısıyla;
"Müstehcendir" ve "Gayriahlakidir" diyerek onların
şarkılarına ve türkülerine varıncaya kadar müdahale ederseniz, onları
uyuşturursunuz, morallerini bozarsınız.
Askeri kıtalar birer mescit, Kur'an
Kursu veya birer tekke değildir.
Askerler de birer derviş ve mürit
değildir.
Lütfen onların moralini yüksek
tutun, isteklerini görmezden gelmeyin.
Unutmayın ki; büyük zaferler, ancak
yüksek moralli askerlerden oluşan ordularla kazanılabilir.
Siz müstehcen diyerek askere moral
veren şarkıyı, türküyü, sloganı yasaklarsanız, onları, dini argümanlar kullanan
FETÖ vb. radikal dinci terör örgütlerinin kucağına atmış olursunuz efendiler.
Ömer Sağlam
ALINTI YAPMAK İÇİN
- Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
ESER EKLEMEK İÇİN
- "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
YORUM YAZMAK İÇİN
Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.