Bana Adını Söyle Sana Kim Olduğunu Söyleyeyim [Ömer Sağlam]


 

Kişi isimleri; ait olduğu kişinin sadece bireysel kimliğini, erkek veya dişi olduğunu değil, aynı zamanda, o kişinin kültürel aidiyetini ve milliyetini de simgeleyen şifrelerdir. Biz kişilerin isimlerine bakarak, o kişinin kültürel aidiyeti ve etnik kökeni hakkında az çok bilgi sahibi olabiliriz.

Doç.Dr. Celalettin Çelik bu konuda diyor ki: "Bireysel kimlikleri gösteren şahıs isimleri, kültürel aidiyeti ve toplumsal var oluşu simgeleyen kodlar olarak önem taşırlar. İsimler sosyokültürel bağlamda şekillenen anlam ve formları bakımından toplumsal kimliğin sembolik araçlarıdır. İsimleri öncelikle kültürün temel aktarım aracı olan dil içerisinde algılar ve benimseriz. Günlük hayatın objektifleşmesini ortak anlamlarla sağlayan dil, (Wallace-Wolf, 2004: 327), aynı işlevini ortak geçmişe referansı olan isimler üzerinden göstererek, toplumsal kimliğin sürdürülmesine yardımcı olur. Bir başka deyişle isimler, tarihsel ve kültürel özgüllüğü simgeleyen kolektif bir hafızadan süzülüp gelmeleri nedeniyle, toplumsal dünyaya ve kimliğe referans olurlar. Bu çerçevede sosyo-tarihsel ve kültürel angajman, nesnel bakımdan eylemlerde isimlerin belirlenmesine, öznel bakımdan da isimlerin şahsiyeti etkilemesine zemin hazırlar. İsimler kültürel sistemde bir iletişim kodu olarak ta işlev görürler. Bu kodların kendi sistem sınırları içinde çalışması, iletişimin aynı sistem dairesinde yaşayan çevre içinde fonksiyonelliğini sürdürmesine bağlıdır. O halde isimler farklılaşmayı gösteren sistem kodlarıdır, başka bir deyişle iletişimi sağlayan anlamlı simgelerdir."(*)

Dolayısıyla; çocuklara isim verirken, en başta çocuğun kültürel aidiyetini ve milli kimliğini çağrıştıran isimler vermek gerekiyor. Aksi takdirde, başta dini argümanlar olmak üzere; farklı saiklerle, çocuklara başka kültürlere ve başka milliyetlere ait isimler vermek, diğer bazı faktörlerle yan yana gelerek hem ulusal kültürün yozlaşıp unutulmasına sebep olur, hem de zamanla milli kimliği yok eder. Yani asimilasyon denilen olayın yaşanmasına sebep olur. Tıpkı babası belli olmayan nesebi gayrisahih çocuk gibi, piç bir kültürün doğmasına sebep olur.

Üzülerek söylemek isterim ki; bugün özellikle "İslami İsim", "Peygamber ismi", "Sahabe ismi" veya "Kur'an'da geçiyor" denilerek Türk çocuklarına verilen isimlerin pek çoğu, İslam öncesi cahiliye dönemi Araplarınca zaten kullanılıyordu. Mesela; Bilal, Bekir, Talip, Osman, Ali, Hamza, Abbas, Muttalip, Miktad, Malik, Ebuzer, Mesut, Hasan, Ayşe, Zeynep, Hatice, Gülsüm, Fatma, Halime, Enes, Nevfel, Amir, Ümmü ...vs. isimler, Araplarca, cahiliye döneminde de kullanılan isimlerdi. Hatta Hz. Peygamber bile "Muhammed" ismini cahiliye döneminde almıştı. Çünkü bu ismi O'na, dedesi Abdülmuttalip vermiştir.

Dahası Adem'den beri, başta Yahudiler olmak üzere Sâmi kavimlerce kullanılan isimler de dün ve bugün Türk çocuklarına rahatlıkla verilebilmektedir. Mesela; ülkemizde çocuklara rahatlıkla verilebilen Adem, Habil, Nuh, İdris, İbrahim, İshak, İsmail, Yakup, Yusuf, Bünyamin, Musa, Harun, Davut, Süleyman, İlyas, Zekeriyya, Yahya, Zülküf, İsa, Meryem gibi isimler, uzun asırlardır farklı şekillerde Yahudiler ve Hıristiyanlar tarafından da kullanılan isimlerdir.

Örnek vermek gerekirse: Adam/Edım (Adem), David/Deyvid(Davud); Solomon/Şalamon(Süleyman), Benjamin/Binyamin (Bünyamin), Jozef (Yusuf), Moşe(Musa), Abraham/Efrahim (İbrahim), Samuel (İsmail), Yitsak (İshak), Jakop (Yakup), Heron(Harun), Mariya (Meryem)... vs. isimler, hem geçmişte, hem de günümüzde Yahudilerce ve Hıristiyanlarca isim olarak kullanılmış ve kullanılmaktadır. Bunun yanında, İslam ve Türk dışı eski kültürlere ait bazı isimler de Türkler arasında oldukça yaygındır. Eflatun ve İskender isimleri, bu tür isimlerdendir mesela. Eflatun ismi Antik Yunan Filozofu Platon'dan, İskender İsmi ise Makedonyalı Büyük İskender'den gelmektedir. Eski Yunanca "Aleksandros" kelimesinden türemiştir.

Öte yandan Yahudiler ve Hıristiyanlar, mesela bizim peygamberimizin ismi olan Muhammed ismini, dahası Arapça isimleri kullanmazlar ama biz, onların sadece peygamberlerinin adını değil, din ulularının adını bile kullanmakta hiçbir beis görmeyiz. Ayrıca Arapların, çocuklarına Türkçe isim verdikleri pek vaki değildir ama biz Araplarca sadece insan ismi olarak kullanılan isimleri değil, kameri ay isimlerini bile çocuklara isim olarak vermekte hiç bir beis görmeyiz. Muharrem, Recep, Şaban, Ramazan isimleri bu kabil isimlerdendir. Oysa bu isimlerin dini ve İslami bir tarafı yoktur. Vahiyle bildirilmemiştir. Sami kavimlerce belki de binlerce yıldır kullanılan kameri takvimin ay isimleridir sadece. Sıkı durun Arapça sayılar bile Türklerce isim olarak kullanılmaktadır. Vahide(bir-birinci), Saniye (iki-ikinci), Salise (üç-üçüncü), Rabia(dört-dördüncü), Hamise (beş-beşinci), Sabia(yedi-yedinci). Arap, kız çocuklarını insan olarak görmediği için onlara isim vermeyi bile çok görmüş, onları birinci, ikinci, üçüncü diye adlandırmış, biz de onları Araplardan olduğu gibi alıp göz nurumuz kızlarımıza isim diye vermişizdir. Ne kadar ayıp!

İslami İsim
Hz. Muhammed, Peygamber olduğunda yanında başka milletlerden, yani Arap kökenli olmayan insanlar da vardı. Ya da kısa süre sonra başka milletlerden gelip onunla arkadaş olanlar oldu. Mesela Selman İran'dan, Şuayb Bizans'tan, Bilal Habeşistan'dan, Süreyc Türkistan'dan gelmişti. Arap değildiler! Hatta Addas, Caban El Kürdi, Mâriye, Sümeyye, Ümmü Eymen, Vahşi Bin Harb ismini taşıyan sahabeler vardı. Addas Asurlu, Caban Kürt, Mariye Kıbti, Sümeyye Türk, Ümmü Eymen ve Vahşi Habeşli idiler.

Hz. Peygamber onlara, isimlerinizi Arap isimleriyle değiştirin ya da Kur'an'dan kendinize uygun isimler seçin demedi. Onları kâfirken veya Müşrik iken aldıkları isimleriyle kabul edip bağrına bastı. Hatta adam akıllı isimleri bile olmayan ya da bilinmeyen garibanlar geldi yanına. Onları sevgiyle, şefkatle bağrına bastı. Onlara isim vermedi; sadece "Abdullah" demekle yetindi, yani "Allah'ın kulu"...

Bazılarına sevimli lakaplar taktı. Mesela bir gariban adam vardı; kucağında bir kedi yavrusuyla dolaşırdı sürekli. Ona "Ebu Hüreyre" lakabını taktı; yani "Kedicik Babası" dedi. Hani bizim "Hazreti Ebu Hüreyre" diyerek, sanki göklerden gelmiş bir isim gibi tebcil ettiğimiz adam var ya; işte ondan bahsediyorum.

Dahası Hz. Muhammed, peygamber olduktan, sahabe de Müslüman olduktan sonra isimlerini değiştirmediler. İslam öncesi Cahiliye döneminde (Hanif veya Müşrik olarak) aldıkları isimleri kullanmaya devam ettiler. Çünkü onlar, Muhammed, Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Bilal, Enes, Malik, Talha, Zübeyr, Abdullah, Abdurrahman, Hatice, Zeynep, Ayşe ve Fatma isimlerini İslamiyet gelmeden önce almışlardı. Hatta Aziz Peygamber, Mısır hükümdarı olan Mukavkıs'ın hediyesi olan "Mâriye El Kıbti" isimli kadınla evlendiğinde ismini değiştirmeye kalkışmadı. Hayber'in fethi sırasında evlendiği Yahudi Hayber Beyi'nin kızı Safiye'nin ismini de değiştirmeye kalkışmadı.

Demek ki; İsimlerin İslamisi, gayriislamisi olmuyormuş. Eğer olsaydı, bunu en başta Hz. Peygamber ve sahabe yapardı. Çocuklarınıza onların utanmayacakları ve alay konusu olmayacakları bir isim verin yeter. Ey Müslüman, sana ne oluyor da Türk insanını "İslami isim" diyerek, Arap ve Yahudi isimleri almaya zorluyorsun? "İslami isim" diyerek, Türkçe isim kelimeleri bırakıp, Arapça abuk subuk anlamlara gelen isimler vermek ahmaklıktır, cahilliktir, dahası Türk Kültürü'ne ihanettir. İnsanlarımızı bu yönde teşvik ve telkin edenler, ancak Türk kültürünü boğmaya, Arap ve Fars kültürünü yaymaya çalışan sefil yaratıklardır. Lütfen bu şerefsizlerin oyununa gelme Türk Milleti!

İsmi Buğra olan erkekler ile ismi Maya olan kızlar, bu isimlerin deve anlamına geldiğini bilselerdi acaba gururla taşımaya devam ederler miydi?

Bilmeyenler için söyleyelim; Türk devletlerinden Karahanlılar kurulurken, devletin kurucusu "Kül Bilge" şeklinde Türkçe isim taşırken, çökerken hükümdarların adı (Büyük Karahanlıların son hükümdarı) Yusuf Harun, (Doğu Karahanlılarının son hükümdarı) 3. Muhammed, (Batı Karahanlılarının son hükümdarı) Osman Han şeklinde Arapça'dır. Selçuklu kurulurken devletimizi yönetenlerin isimleri Selçuk, Tuğrul ve Çağrı gibi Türkçe isimler iken; çökerken yönetenlerdin adı Keyhüsrev, Keykubad ve Keykavus gibi Farsça isimlerdir. Osmanlı kurulurken, devlet kurucuları Ertuğrul, Ataman, Orhan, Akçakoca vs. Türkçe isimler taşırken, çökerken Abdulmecid, Abdulaziz, Abdulhamid, Mehmed Reşad ve Mehmed Vahideddin gibi Arapça isimler taşıyorlardı.

Demek istiyoruz ki; dilimiz milli kimliğimizdir. İsimlerimiz, dilimizin bir parçası olarak milli kimliğimizin ve ulusal kültürümüzün şifreleridir. Tıpkı bağımsızlığımızın sembolü olan bayrağımız gibidirler. Dilimizi ve dilimizin bir parçası olan isimlerimizi yitirirsek, tıpkı bayrağımızı yitirmiş gibi bağımsızlığımızı da yitiririz. İsimlerimizi başka kültürlere ait isimlerle değiştirirsek, milli kültürümüzün şifrelerini unutmuş oluruz. Nasıl ki; şifremizi unutunca bilgisayardaki dosyalarımıza, mobil bankacılık kullanıyorsak banka hesaplarımıza ve sosyal medya hesaplarımıza giremiyorsak, milli kimliğimizin ve ulusal kültürümüzün şifreleri olan isimlerimizi unutursak, tarihimize ve geçmişimize gidemeyiz. Başka kültürlerin içinde kaybolur, nesebi gayrisahih çocuklar gibi olur, dahası onlar gibi muamele görürüz. Büyük Atatürk diyor ki; "Milletleri ayakta tutan, inançları ve milli kültürü olmuştur...İyi bilelim ki; milli benliğini bilmeyen milletler, başka milletlere yem olurlar".

 


Ömer Sağlam Araştırmacı Yazar/Şair 23.2.2022 

 

(*) Bkz. Doç, Dr. Celalettin Çelik "Kültürel Sembol Sistemi Olarak İsimler: İsim Sosyolojisine Giriş" başlıklı bilimsel makalesi, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/47045 

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN